27 Şubat 2011 Pazar

MEKANLARA ALICI GÖZLE BAKMAK

MEKANLARA ALICI GÖZLE BAKMAK

Gün içinde işi veya amacı gereği keyfi ya da zarureti neticesinde insanlar açık kapalı birçok mekanı kullanırlar. Ancak nedense mekanlara alıcı gözle bakmak akıllarına gelmez, ya da alıcı gözle baktıklarını zannedip, genel izlenimin bir sonucunu belleklerine yerleştirirler.

Mekan ve makanla ilgili her türlü donanımı tasarlayan, üreten ve kullanan olarak “alıcı gözle bakmanın” ne olduğu ve uygun malzemenin uygun çözüm için kullanılıp kullanmadığını tartışmak istiyorum.

İşlevsel, estetik, ekonomik ve kullanılabilirlik gibi temel ilkeler her mekanın biçimlenmesinde etkendir.
İşlevsel öncelikler; ergonomi, kullanımda pratiklik, uzun ömürlü kalıcı çözümler, basit ve uygulanabilir detaylar ve katlanılabilir maliyetler olarak adlandırılabilir.

Görsel öncelikler ise; tasarımda bütünlük, işlevi ile bütünleşen bir tarz, renk-obje-mekan uyumu, üzerine eklenebilirlik ve katlanılabilir maliyettir.

Biz tasarlayanlar bu her iki önceliği de birlikte içeren, kullanıcı istek ve ihtiyaçlarına cevap veren uygulamaları yapmaya gayret ederiz. Ancak bu ortak bileşkeyi her zaman yakalamak mümkün değildir. Kimi zaman kullanıcı bu kriterlerden kendince öncelikler belirler ve kimilerini eler, ya da bizler elemek durumunda kalabiliriz. (örneğin mevcut bir mekanın yenilenmesinde).

Bu seçimler kullanıcı ile tasarımcının yaşadığı bir süreçtir ve tamamlanmış mekanın diğer kullanıcılarının farkında dahi olmaması gereken bir süreçtir. Yani elenen kriterler işlevsel ve görsellik açısından asla hissettirilmemelidir.

Örneğin bir mekan değişiminde, yenilenmesi mümkün olmayan tesisatların tasarıma yansımasına bakalım. Sıva üstü dediğimiz açıkta kalan elektrik kablolarının konsepte uygun olarak ahşap veya alçıpan gibi malzemeler ile dekoratif kapatılabilmesi ve aynı dekoratif özelliğin tesisat olmasa da mekanın bir başka yerinde tekrarlanması, hatta işlev kazandırılabilmesi, son kullanıcının asla bilemeyeceği, dekor olarak algılayacağı zorunluluk kriterlerinin görselliğe yansıdığı bir uygulamadır.

En çok üzüldüğümüz nokta ise; mekan sahibinin satın aldığı, kiraladığı yer için düşündüğü yeni fonksiyonuna uygun mekan seçimi yapmamış olması, ya da zaten sahibi olduğu mekanın dönüşecek yeni fonksiyonunu yanlış seçmesidir. Genellikle işyerlerinde karşılaştığımız bu soruna yatırımcının bakışı; mekanın o iş için getirisi olan ticari bir yerde, yeterli metrekarede ve katlanılabilir işletme maliyetleri bakımından uygun olup olmadığıdır. Mekanın mimari, statik ve diğer tesisatlarının, mekan yüksekliğinin, çevre etkileşiminin vb. diğer yapısal özelliklerinin yeni fonksiyonu ile örtüşüp örtüşmediği ve de yasal çerçevelerde yapılabilecekleri düşünülmemektedir. Bunları sorgulamak ve tasarım-uygulama zorluklarına katlanmak hep sonradan devreye giren mimarlara kalmaktadır. Çoğu zaman mekan sahibi bu hatasını anlamakta ki zaten yapısal zorluklar ile ya maliyetler umduğu gibi olmamakta ya da taleplerinden bazılarının yapılamayacağı için hayal kırıklığına uğramaktadır.

İşte bu noktada mekanlara alıcı gözle bakmanın daha satın alma-kiralama aşamasında başladığı da söylenebilir. Gün içinde kullanılan mekanları iyi gözlemleyebilmek de kendimize ait bir mekanda daha doğru karar ve uygulamaların olmasına neden olan bir bilinçlenme yöntemidir.

Doğru yerde, doğru malzeme ile doğru çözümü üretebilmek tasarım ve uygulama kalitesidir ve bilgi tecrübe gerektirir. Hasta olunca doktora gitmekten başka bir şey düşünmeyecek kadar bilinçli ve sağlımız için gerekli olduğu inancındaysak, mekan sağlığımız için de gerekli meslek disiplinlerine müracaat etmemiz de mutlak önceliğimiz olmalıdır.

Muvattalis

20 Şubat 2011 Pazar

Kırkım Çıktı




Kırkım çıktı,
Arkasına bile bakmadan,
Zaten kapı açıktı,
Uzandım usulca kapatmaya,
Rüzgar çıktı...
Aslında bahane çoktu,
Ben bunu söyledim,
İnanan çıktı,
Kırkım çıktı,
Yolum hep açıktı,
Yada kıçım açıktı,
Kaderimin penceresi açıktı,
Kapatamadım,
Rüzgar çıktı...
Tüller savruldu,
Ben savruldum, yoruldum,
Bahane çoktu,
Ben bunu uydurdum,
İnanan çıktı,
İnanamadım.

Muvattalis

MUTFAK BANYO DİZAYNI


Ana yaşam alanımız olan evlerimizin olmazsa olmaz hacimleridir mutfak ve banyo mekanları...Öyle ki evin hanımının en çok vakit geçirdiği yer mutfak ve en çok titizlendiği yer ise banyodur. Öyle ki bunlar tasarımında ve uygulamasında uzmanına başvurulan öncelikli mekanlardır.

Günümüzde mutfak; sadece pişirme işlevi olan bir mekan olmaktan çıkmış, içinde oturulabilen, yemek yenilebilen, sohbet edilen büyük bir mekana dönüşmüş, neredeyse salon kadar işlevsel hale gelmiştir.

Hatta alan olarak küçük boyuttaki konutlarda, salonun bir parçası olarak dizayn edilerek oturma, sohbet, yemek yeme işlevleri “açık mutfak” şekli ile buluşturulmaktadır.

Banyo artık yalnızca yıkanıp, temizlenmek amacıyla kullanılır olmaktan çıkmıştır. Biz teknik insanların değimiyle “Banyo artık gerçek bir sulu mekan değildir.

Yani; içine ayrıca bir terlikle girilen, yerleri sürekli ıslak olan, bir an önce yıkama-yıkanma-temizlenme işlerini yapıp çıkmak istediğimiz, bir an önce evin diğer yaşam alanlarına geçmek istediğimiz bir mekan değildir. Aydınlatmasından, ısıtmasına, dolap, lavabo, klozet vb. mobilyalarından, yer duvar tavan kaplama ve renklerine kadar tıpkı salon gibi mutfak gibi konforlu, özellikli bir yaşam mekanı haline gelmiştir.

Banyo yıkanmanın yanı sıra, konutta ayrıca bir yer bulunamadığı durumlarda yıkama ve çamaşır depolama işlevini de yüklenebilmektedir. Bu bağlamda; çamaşır dolapları ve yanı sıra havlu dolapları banyonun olmazsa olmaz bir parçası haline gelmiştir.Küçük banyolarda dahi küçük de olsa, temizlik, havlu vb. koyulabilecek minik dolaplar tasarlanmaktadır.

Artık banyolar bir keyif mekanı haline de gelmiştir. Dinlenme ve oturma imkanı sağlayan banyolar tercih edilmektedir. Yine banyoya  yıkanma ana amacına ilaveten sauna, jakuzi gibi su masajı ve dinlenme aktiviteleri eklemlenmiştir. Alan yetersizliği ya da bütçe yetersizliği karşısında duş tekneleri içinde konumlanan masaj üniteleri de kullanılabilmektedir.

Gerek mutfak ve gerekse banyo konutun en özel mekanları olarak her gün değişen ve gelişen teknoloji, malzeme ve uzmanlıklarla tasarlanmaya başlanmıştır. Gelişen teknoloji, mutfakların ve banyoların kullanımı için bir çok pratik malzeme ve mekanizma üretmiş; küçük mekanlarda mucizeler veya  yüksek performanslar ya da müthiş görsellikler ve  kullanımlar tasarlanmış, uygulanmış ve devam etmektedir.

İç mekan tasarımında neden uzmanlık gerekir

Mimarlar için konutun her bir köşesi özeldir ve her noktasının kullanımı önemlidir. Yaşam alanlarımızı ne kadar iyi değerlendirirsek, planlarsak ve görselliğinde uyum-güzellik sağlarsak oradaki yaşam hem keyifli bir hal alır, hem de yaşayana mutluluk verir.

Nasıl ki kendimizi hasta hissettiğimizde hastalığın uzmanı olan doktora gidiyorsak, yapılarımız ve içindeki mekanlarımız için de mimar desteği almak zorundayız. Çünkü mimar; kullanıcının ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda gerekli tasarımı, planlamayı yaparak optimum işlevselliği sağlayan aynı zamanda estetik  olan en uygun çözümü sağlayacak olan kişidir.

Doğru çözümlenmemiş mekanlar, kullanıcı kişilerde gerek fiziksel rahatsızlıklar ve gerekse çoğu zaman farkında dahi olmadığımız mutsuzluk gibi maneviyat içerikli  sorunlar oluşturabilir.

Örneğin; mutfakta tezgahın standart dışı yükseklite olması, standart ölçüsünden alçak veya yüksek olması, kullanımını yorucu kılacak hatta ağrılara yol açacaktır.

Bu nedenle mutfak ve banyo mekanlarının ve içindeki ekipmanlarının kullanımında insan standartları yani ergonomi çok önemlidir.

Ancak; nadiren karşılaşılabilen bir başka durum da olasıdır;

Kullanıcı kişinin çok kısa boylu veya çok uzun boylu olması ergonomik standartların kişiye uymamasına yol açabilir. Bu durumda eğer ki kullanıcının sürekliliği varsa, örneğin malsahibi ise, o mekan için kullanım standartlarındaki  ölçüler bu kişiye özel düzenlenebilir. Zira uzanamayacağı standartta bir dolap yapmak, ya da standartı budur diyerek  çok fazla  eğilerek lavaboyu kullanmasını öngörmek de doğru değildir, yine bazı fiziksel rahatsızlılarla yol açacaktır.

Mutfak tasarlanırken kullanıcıların genel beklentileri
Mutfak için en çok talep edilen şeyler;
  • lavabonun varsa bir pencerenin önünde konumlanması,
  • çalışma tezgahının uzun olması,
  • depolama ünitelerinin (kiler vb) muhakkak olması,
  • dolapların fazla olması,
  • kahvaltı masası ve oturma koltuğunun mutfak içinde yer alması,
  • tv için bir yer düşünülmesi vb.

Özellikle ev hanımlarının ve kısmen de beylerin mutfaklarının yeni tasarımında beklentileri anlamında ilk akla gelenler bunlardır. Yanı sıra, konutun alanına, mutfağın konut içindeki konumlanışına, salon ile veya balkon ile olan ilişkisinin durumuna vb. göre de başkaca istek ve öneriler ortaya çıkabilmektedir.

Mutfak-Banyo Planları

Mutfaklar için en uygun planlama L tezgahlar olarak karşımıza çıkar. Uzun bir L tezgah, U bir tezgahtan daha kullanışlıdır.

Dik açılı dizaynlar daha iyidir, zira 45 derece kırılan köşeler ve bu köşelerde konumlandırılmaya çalışılan lavabo veya ocak üniteleri estetik görünseler de  alt dolap kapasitesini azaltacak kadar fazla yer kaplar.

Karşılıklı tezgahlardan ibaret olan paralel mutfaklar eni dar boyu uzun mekanlar için kullanışlı olabilmektedir. Çoğu toplu konutta böylesi bir mutfak vardır ya da olagelmektedir dersek yalan olmaz. Çünkü toplu konutlarda alan küçük olduğunda tek taraflı tezgah yapılarak sahibine teslim edilen her mutfakta; tezgah yetersizliği ya da kahvaltı atıştırma bankosu için mevcut tezgahın karşısına ilave ünite yaptırılmaktadır.

Kare ya da kareye yakın bir formda alan sıkıntısı da olmadığı durumda ada mutfak yapılması oldukça keyifli olabilmektedir. Ada ünitesi genellikle pişirme olarak kullanılmaktadır. Gelişen teknolojinin sunduğu yeni davlumbazlar ile hem şık bir görünüm elde edilebilmekte, hem de çekiş gücü ile kokunun dağılması imkansızlaşmaktadır.

Banyolarda dar uzun çözümler sıkça karşılaştığımız durumlardır. Tek duvardaki tesisat ile lavabo, klozet ve küvet pratik bir şekilde çözümlenir ve bu kullanım sırası aynen uygulanabilir. En uçta kalan küvet alanı istenilen büyüklükte ayarlanabilir.

Tasarlarken dikkat edilmesi gereken noktalar:

Bir mutfak tasarlanırken, bizler öncelikle konutun genel planlamasına bakarız. Mutfağın konumlanışı, alanı, tesisatların durumu, giriş-mutfak-salon-balkon bağlantıları, mutfaktaki duvar alanları ve pencere alanlarının boyutları ile tüm bu doneler bağlamında önerilebilecek diğer olası tadilatları da dikkate alarak, mutfak için en kullanışlı ve estetik çözümü mal sahibinin ekonomisi ile bağlantılı olarak bulmaya gayret ederiz. Yani öncelikle planlama yaparak, mutfak üzerine ana kararlar alırız:
  • Örneğin, mutfağın kapısını iptal edelim, salon  bağlantısı kolay olsun…
  • Örneğin, mutfak ışık almıyor salon ile olan bölme duvarına pencere ya da boşluk açarak dizayn düşünelim…
  • Örneğin, mutfak gayet iyi bir alana sahip, tesisatları yenilemek ve yeni tasarıma göre yerlerini değiştirmek üzere bir tasarım yapalım…
  • Örneğin, mutfaktaki buzdolabı-lavabo-ocak üçlemesi uygun yerleşimde değil, ancak yapı brüt beton ile yapılmış ve tesisatları kırarak yer değiştirme imkanımız yok…ya tesisatlar için sıva üstü taşıma ve bu görüntüyü gizleyen çözümler üretmeliyiz ya da bu kullanım üçgenini aynen yerinde bırakıp bazı ilaveler ile, teknik mekanizmalar ile mutfağı kullanışlı kılan çözüm arayışları yapmalıyız…
  • Örneğin, ısıtma sistemi için gerekli olan kalorifer peteği de yeni tasarımda yer değiştirebilir, ya da olması gereken pencere altı konumu sabit bırakılarak mutfak buna bağlı planlan yapma kararı alınabilir…

Dolayısıyla mutfak sadece dolaplardan ve fırın-ocak-mikrodalga-lavabo gibi ekipmanlardan ibaretmiş gibi yalnızca görsellik ile tasarlanmamalıdır.

  1. Genel yapı kriterleri (yapının yapım sistemi, tesisatların durumu, tadilat yapılıp yapılamayacağı vb) de dahil olmak üzere işlevsellik, süreklilik, estetik ve uygun bütçe ile birlikte dizayn edilmelidir.
  2. Yukarıda da bahsedilen kullanıcı isteklerinin ve mimar tarafından mekana dair önerilenlerin, mevcut mutfakta tümüyle gerçekleşip gerçekleşemeyeceği üzerine iyi analiz yapılmalı uygulamada ve kullanımda sıkıntı yaşanmamalıdır.
  3. Mekan küçük ise, açık mutfağa dönüşüm öngörülmeli, ya da ferah gösterecek tasarımlar üzerine yoğunlaşılmalıdır. Örneğin, daha az üst dolap ya da bol camlı kapaklar ile dizayn yapılabilir. Ana konseptte yalın hatlar, açık renkler, laminat-lake vb. sade düz hazır kapaklar tercih edilebilir.
  4. Fazlaca dolap talebi ve buna karşılık küçük bir mutfak ile karşılaşıldığında; çözümde dolapların fazlalığı ön plana çıkmakta ve tavana kadar yapılan dolaplar ile uygulama gerçekleştirilmektedir. Bu bir çözümdür, ancak küçük mutfaklarda boğucu-sıkıcı ortamlar ortaya çıkartmaktadır. Bu nedenle, mutfak sahibinin çok iyi düşünmesi gerekir. Zira ergonomik olarak uzanamayacağımız yükseklikteki dolaplarda sadece kullanılmayan mutfak ekipmanları depolanmaktadır. Kullanmadığımız halde evimizde bulundurarak, sıkıntılı bir mutfak sahibi olmak yerine, yeterince mutfak  malzemesi ile daha ferah bir mekana sahip olmak daha doğrudur.
  5. Mutfak dolaplarında malzeme ve renk seçimlerinde de bütünlük olması açısından; mekanın yer döşemesi ile komşu mekanların (salon-antre-oturma odası)  yer döşemesi ve duvar boyalarının renkleri de dikkate alınmalıdır.
  6. Salona veya oturma odasına açık mutfaklarda; oturma grubu, vitrin vb. mobilyaların modern veya klasik ya da diğer tarzda oluşuna göre yeni mutfak için tarz ve buna bağlı olarak salonla bütünleşik renk ve malzeme belirlenmelidir.

Mutfak-Banyo uygulamalarında malzemeler hakkında bazı bilgiler

Mutfakta en çok üzerinde çalışılan ve hasar görme olasılığı fazla olan yüzey tezgahtır. Tezgah seçerken mutfağın genel tarzına bakmalıyız.

Modern bir mutfak için; çimstone, doğal granit, corian gibi bir malzeme gerçekten şık olmaktadır.

Corian dediğimiz malzeme, orijinal masif bir malzeme olup akrilik esaslıdır. Bu malzemenin en belirgin özelliği; eksiz tezgahlar yapabilmek, tezgah ile bütünleşik lavabo üretebilmek, tezgah ile süpürgeliği birlikte uygulayabilmek, tezgah üstü alın olarak eksiz görünümler elde etmek mümkündür ve eğer istersek özel kalıp ve imalat ile her türlü amorf formları da uygulayabileceğimiz alternatifler geliştirmemizi de sağlar. Bu malzemenin tek dezavantajı, tezgahın ısıdan (üzerine sıcak tencerenin direkt koyulması) korunması gerekmektedir.
Banyolarda kullanıldığında çok estetik olmaktadır. Modern banyolarda ve özellikle lake malzeme ile üretilen dolap ve lavabo üniteleri için ideal bir tezgahtır.

Granit tezgahlar eskinin mermer tezgahlarının yerini almıştır. Parlak ve şık görünümü, çizilmeyen leke tutmayan, ısıdan etkilenmeyen özellikleri ile granit pahalı olmasına rağmen tercih edilen malzeme haline gelmiştir.

Ekonomik bir çözüm istiyorsak laminat tezgahlar idealdir. Üstelik renk ve dokuları ile hem modern hem de klasik mutfaklara uyum sağlayacak alternatifleri de mevcuttur. Laminat tezgahların aynı modeli ile kompet dediğimiz tezgah üstü alını kaplamamız ve böylece fayans maliyetinden kurtulup, ekonomik çözüm sağlamamız da mümkündür.

Country tarzı dediğimiz ve çoğunlukla kırsaldaki müstakil konutlarda rastladığımız ahşap ağırlıklı klasik mutfaklarda genellikle tarzını tamamlayan eskitilmiş mermer ya da rustik seramik ve fayanslar, yer ve duvar için tamamlayıcı olarak seçilmekte ve bununla birlikte aynı seramik tezgah olarak kullanılarak hoş bir görünüm sağlanabilmektedir. Bu tarz yapıların banyolarında da bütünlüğün sağlanması bakımından klasik tarz uygulanmaktadır.

Klasik mutfaklar ve banyolar için masif ahşap tezgah da sıkça kullanılmaktadır. Estetikliği ve genel tarza uymu açısından iyi bir ağaç seçimi ve iyi bir işçilik ile başarılı bir çözüm olabilmekte ve gerçekten sıcak bir görünüm de sağlamaktadır.

Klasik mutfaklardaki yer döşemelerinde, koruması güç olduğundan ahşap parke ve benzeri bir malzeme tercih edilmemektedir. Ancak ahşabın sıcaklığını aratmayan ahşap görünümünde çok şık seramikler bulunmakta ve sıklıkla da bunlar kullanılmaktadır.

Modern mutfaklarda ise, bağlantıdaki mekanlarının ve dolaplarının renk uyumunu sağlayan granit, çimstone veya renkli seramikler tercih edilebilir.

Banyo ve mutfakta iyi ve doğru bir aydınlatma da insan psikolojisi açısından önemlidir. Özellikle doğal ışığın olmadığı mekanlarda seramik fayans ve mobilya renk seçiminde açık renkler tercih edilmelidir.

Mutfaklarda en çok kullanılan üçlü; soğuk-sıcak depolama (kiler-buzdolabı), lavabo ve ocaktır. Tüm hazırlık ve servis  çalışmaları bu üç ünitenin etrafında yapılır. Temizlik, yıkama vb. amaçlı hijyen esaslı her çalışma için kullanılan mutfak evye ve bataryası çok önemlidir. Görselliğinin yanı sıra yeterliliği, kullanışlılığı, ısıya ve darbeye dayanıklılığı, kendi temizliklerinin kolay olması gibi kriterler de dikkate alınmalıdır.

Örneğin çift gözlü evyeler için spiralli bataryalar kullanışlıdır. Normal bir batarya seçerken de uzun boyunlu dediğimiz yüksekçe bir bataryayı tercih etmeliyiz ki, altında suya tuttuğumuz yüksek-büyük ekipmanlar için kolaylık olsun. Yine elimiz kirli iken, küçük bir dokunuşla bataryayı açabileceğimiz modeller mutfakta pratiklik ve hijyen sağlamaktadır.


Salon, antre, yatak odası mekanlarında birçok alternatif tasarım, çeşitli malzemeler ile dekorasyonlar yapılabilir. Tüm bu çeşitlilik mutfak ve banyo için de mümkündür. Ancak mutfak ve banyoyu her sıkıldığımızda değiştirmemiz maddi olarak imkanımız olsa da zordur. Çünkü kullanımı ve görselliği iyi tasarlanmış banyo ve mutfaklarda sabit mobilyalar ve tesisatlar dekorasyonda malzeme ve renk değişiminden öteye gidemez.

Bu nedenle uzun soluklu kullanılabilirliliği olan tasarımların adaptasyonu bu mekanlar için daha da önemli olduğu bilinci ile muhakkak uzman deteği alınmalıdır.


Muvattalis

12 Şubat 2011 Cumartesi

Tek Kitaplıdan Korkulur!.. OKTAY AKBAL

Bir kitapta her şeyi bulan, bütün kitapların düşmanıdır. Okumadığı bir kitabın halka zararlı olacağını söyleyenlerden daha aşağılık insan olur mu?”

Sabahattin Eyüboğlu böyle söylemiş Vedat Günyol’a...
Bir tek kitaba, hele çağın çok çok gerisinde kalmış bir kitaba bağlanıp kalmak, düşünce ve duyguları bir yerde dondurmak, ışıklı bir dünyaya kapılarını kapamak, kendi içinde çürüyüp gitmek demektir.”
***
Akşamları yatmaya giderken kitaplıktan iki üç romanı ya da şiir kitabını aldığımı gören büyükbabamın dediğini unutmadım:
Sen hiçbir zaman korkulacak bir insan olamazsın. Bakıyorum odana çekilirken koltuğunun altında birçok kitap var. Tek kitabı olanlardan korkulur. Öyleleri yaşamda önemli yerlere gelir” demişti.
Bu sözü hiç unutmadım. Tek kitabın, tek bir kitabın etkisinden kendilerini yaşam boyu kurtaramayanların belli bir süre başarılı olsalar da sonuçta sıkıntılı durumlara düştüklerini gördüm.
Yıllar önce bir okur sormuştu. “Bizim köyün kitaplığına bakanlıktan başka yayınevlerinden de kitaplar geliyor. Hangisini okuyacağımızı bilemiyoruz. İçlerinde bize zarar verecek olanlar da vardır. Ya biz de bu zararlı kitapların etkisinde kalırsak, bizi yanlış yollara iterse...”
***
Kitap korkusu bugünün işi değil, yüzyıllardır sürüp geliyor. Ortaçağdan yirmi birinci yüzyıla, yani günümüze dek toplumlar kitap korkusundan kendini kurtaramıyor.Hitler’cilerin, Thomas Mann’ları, Zweig’ları, kendi kafalarına uymayan nice değerli bilim ve sanat yapıtlarını yaktıklarını unutabilir miyiz?
O kadar uzağa gitmeyin, kendi ülkemizde de 12 Mart’larda, 12 Eylül’lerde evleri basarak kitapları toplatıp insanları süründürme olaylarını hep yaşamadık mı? Her akşam TV ekranlarında kitapların suç unsuru olarak gösterildiği günler o kadar uzak değil. Şu günlerde bile örneği çok.
Bir emekli subay arkadaşım öylesine korkmuştu ki, kitaplarını bir torbaya koyup yıkık bir medresenin avlusuna atmıştı. Bir başkası, hem yüksek bir öğretmen, Mao’nun, Marx’ın kitaplarını sobasında yakmıştı. Kimi denize atmış, kimi toprağa gömmüştü. Evinde kitap bulundurmak suçlu sayılmanın, nerdeyse vatan haini olmanın kanıtıydı.
***
Hep merak etmişimdir, ünlü politikacılarımızın evlerindeki kitaplıkları, Başbakanlık görevine gelmiş ünlü kişilerin sanatla, edebiyatla, tarihle, bilimle ilgili Türkçe ya da İngilizce, Fransızca kitapları var mıdır, kaçını okumuşlardır? Konuyu yaygınlaştırdık mı iş sarpa sarar. Çağın gerisindeki bir düzeni özleyenler, toplumu kendi kafalarına uygun bir duruma getirmek isteyenler neden kitap okusunlar, okuyabildikleri bir tek kitap yetmez mi?
Zaman zaman büyükbabamın sözünü anımsıyorum:
Sen korkulacak bir insan olamazsın, çok kitap okuyorsun, tek kitaplılardır toplumlarda etkin olanlar.” Öyle de oldu. Korkulur bir kişi olmayı neden isteyeyim. Ben dünyayı, insanları, toplumları anlamaya çalıştım, sevdiğim sevmediğim, katıldığım katılmadığım pek çok kitabı okuya okuya... Bir kitabın verdiğini başka bir kitapla perçinleyerek. Kısacası, değişik kitapların verdiği etkilerde bir sentez yapmaya çalışarak?..
***
Bir Yunan bilgesi, “Ben bir tek kitap okuyanlardan korkarım” demiş. Vedat Günyol da, bir kitabında şöyle yazmıştı:
“... gerçekten bir tek kitap okuyanlardan korkulur, hele o kitap gelmiş geçmiş çağları bir potada eritip bugünlerde uygulamaya kalkışmışsa!..”
Cumhuriyet 01.02.2011

9 Şubat 2011 Çarşamba

ÇEVRE, YAPI, GÖRSELLİK VE İNSAN


New York’un blok gruplarından esinlenilen bu çalışma, anıtsallığı ve bulunduğu yer ile sembolikleşmiş bir binanın gasp edilmesini canlandırıyor. Kullanılan bina ise The Grande Arche De La Défense. Burası, Champs Elysées üzerindeki Arc de Triomphe aksında bulunan bir kemerdir. 
 The Grande Arche De La Défense


Bizler için görsellik ne kadar önemli diye durup düşündünüz mü hiç? Bilincimizden atamadığımız ama bence yeteri kadar önemsemediğimiz bu konuyu irdelemek istiyorum biraz.

Sektörlere bakalım önce.
Görsellik denince akla ilk geleni moda, belki sonra sinema, televizyon, gazetecilik vs. Görsel sanatları da bir tarafa bırakalım.
Bu soruyu on kişiye sorsanız dokuzu mimarlığı ilk beş ve belki de on meslek içinde saymayacaktır.
Hatta aklına bile gelmeyenler olacak muhakkak. Oysa görsellik yönü öne çıkan başlıca mesleklerdendir mimarlık... Bence de başında gelir.

Yukarıda sıraladığımız mesleklere bakın. Görsellik içermelerine rağmen, günün her anında ve her yerde görebilir miyiz bu meslekleri ve icraatlarını. Oysa mimarlık?

En pasif geçen zamanımız uykudaki zamandır değil mi. Ama bir mekanın içinde uyuruz. Uyandığımız andan itibaren gözlerimizin önünde hep mekan, yapı ve onların bileşkesi görüntüler dolaşır. İşte bu yüzden görsellik mantığımızın süzgecinden geçirince mimarlıkla özdeştir adeta. Pekiyi neden insanların ilk aklına gelen meslek mimarlık olmuyor?

Birçok sebep sıralanabilir elbette, doğru cevaplar ise çevremizde, gözlerimizin hemen önünde. Hatta gözümüze batacak neredeyse… Batmalı da artık. Çirkin yapılardan, çarpık şehirleşmeden, iş görsün diye oluşturulmuş ucube mekanlardan bahsediyorum. İşimizden nefret etmemizi sağlayan ofislerimizden, her şeyin her yerde olduğu dükkanlarımızdan, oradan buradan topladıklarımızla doldurduğumuz evlerimizden bahsediyorum. Mekansal tasarımının işlevsel, ekonomik ve estetik birleşim ile yapılmış olması gereken her gün içinde bulunduğumuz yaşam mekanlarımız bunlar.

Oysa ki insanoğlu doğal bir içgüdü ile yaşamsal hedeflerini hep arttırmak ister. Her birimiz bir sonraki hedef için imkanlarımızı sonuna kadar zorlarız. Mesela ulaşabileceğimiz en üstün özelliklere sahip otomobili alabilmek için tüm mücadeleyi veririz. Peki işyeri veya evimiz söz konusu olduğunda bu kadar önemser miyiz? “Hayır”. Kesinlikle öyle değildir ve bunun kanıtı gözlerimiz ve gözlemlerimizdir. Gelişmiş toplumlar arasında görülmeyişimizin bir nedeni de bu değil midir?

Sohbet ederken ne çok kullanır herkes mimar lafını. Çoğu zaman da anlamının dışında kullanır.  Bu ticari projenin mimarı benim! Şu adam endüstrinin mimarı! Gibi … En ufak bir iş yaptıracak olsak; mutfak dolaplarımızın değişmesi, dükkanımızın boyanması, banyodaki fayansların yenilenmesi vb. Bir mimardan fikir almayı isteriz hemen. Aldığımız fikirleri de  satarız başka yerlerde kendimizinmişçesine. Ne güzel bir alışkanlıktır bu yurdum insanındaki.

Fakat bunu örseleyen öyle de bir huyu vardır ki kimilerinin, olmaz olsun… Komşusu Mehmet beyden, müşterisi Oya hanımdan, arkadaşı Ahmet’ten velhasıl gördüğü herkesten fikir almaya bayılır. Her mekanın ve her kullanıcının istek ve ihtiyaçlarının, dolayısıyla çözümlerinin farklı olduğunu göz ardı eder. Bir başka mekansal çözümün kendi mekanına da uygulandığında en iyisi olduğunu da zannedebilir.
Bazen de her işte, her uğraşta, nerede olursa olsun, ilgisi bilgisi olsun olmasın, fikri sorulsun sorulmasın, ahkam kesmeye de bayılır. En kötüsü de sonunda mimarın ürettikleri unutulur. Konuyla ilgisi olmayanların söylediklerine takılıp kalınır. Sonuçta ortaya başka şeyler çıkar. Benim yurdumda bu hep böyle olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Benim yurdumda herkes her şeyi bilmektedir. Teknik direktördür, doktordur, politikacıdır, avukattır, mühendistir, emeklidir, işçidir ve de aynı zamanda mimardır. Mimar Sinan kadar olmasa bile en azından yeni mezun bir çömez kadar canım…

Yaşanan bu bilinçsizlik, tabiatı ile yaşadığımız mekanları, alanları, şehirleri görsel açıdan birer ucube haline getirmiştir. Buradan yurdum insanını karalayarak bir meslek dalını kayırmaya çalıştığım yorumu çıkartılmasın. Asla bulunduğumuz durumdan mimarlar sorumlu değildir demiyorum. Bu ülkede yaşayan herkes gibi, herkes kadar sorumludur. Görselliğe en azından her millet kadar önem veren bizler, bu konuda yetkin meslek adamlarını neden önemsemeyiz?

Yakın dönemde yapıla gelmiş sıradan, kötü, çirkin yapılar mı neden olmuştur buna? Bu kötü işler hangi düzenin, sistemin, sistemsizliğin eseridir. Aslan yattığı yeri inkar etmektedir. Kötü mekanlarda çalışmakta, çalıştırılmakta, yaşamaktadır.

Estetik kaygıya kayıtsız kalmanın bahanesi maliyet olamaz. Görselliğin getirisi düşünüldüğünde (ki her zaman göz ardı edilmektedir maalesef) maliyetinin yüksek olmadığı görülmektedir. Buna en güzel örnek; iş yeri olarak mağazalar, konut olarak da villalar gösterilebilir. Bu mekanlar görselliğe daha fazla eğilerek maliyetlerinin artmasını göze alırlar. Sizce en revaçta mağazalar hangileridir? Dekorasyon ve yapı estetiği olarak neden birbiri ile yarışır en ünlü markalar. En çok revaçtaki konutlar hangileridir? Birbirinden güzel siteler doldurmadı mı banliyöleri? 

Yükselen bilinçle iyi adımlar da atılmıyor değil. Büyük şehirlerimizin belediyelerinde estetik kurullar oluşturulmaya başlandı. Mesleki denetimler ciddiye alındıkça meslek sahipleri serbest rekabet ortamında işleri ile değerlendirilebilecek. Bilinçli toplum, ucuz maliyeti ile değil kalite ve becerileri ile mimarı tercih edilir hale getirecek.

Türk insanı olarak umudumuz da var estetik anlayışımız da. Biraz parasal sıkıntımız var kuşkusuz. Ama sadece para çözmüyor sorunları. Seçimlerimizde görsellik ne kadar ön plana geçerse, çevremizdeki görüntüler de o kadar düzelecektir diye düşünüyorum.

Görülmeye değer ülkemizde, yaşanmaya değer yerlerde, çoktan hak ettiğimiz seviyede yaşayabilelim. Eminim hepimizin ortak dileğidir bu.      
    
muvattalis
End. Ür. Tasarımcısı  

OLASILIKSIZ





OLASILIKLARA-TESADÜFLERE-HAYALLERİN GERÇEK OLMASINA İNANIR MISINIZ?
Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı anlamı olabilir mi?
Siz hiç Loto'da büyük ikramiye kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?
Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün paranızı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?
Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parka baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mı, yoksa geleceği mi görüyorsunuz? 
Eğer siz de kontrölün kimde olduğunu merak ediyorsanız, 'Olasılıksız' tam size göre bir roman...
 

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...