28 Şubat 2013 Perşembe

Başörtüsü ile ilgili nefis bir yazı!


Başını örtenler:

Eğer inanmadan örtünüyorsanız, başörtüsünü çıkarınız.

Eğer siyasi simge olarak örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer mahalle baskısı ile örtüyorsanız çıkarınız.

Eğer babanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer kocanızın baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer ağabeyinizin baskısı ile örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer yaşadığınız ortamda prim yaptığı için örtüyorsanız, başörtünüzü çıkarınız.

Eğer gelenek olduğu için örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer sizi güzelleştirdiği için başınızı örtüyorsanız, çıkarınız.

Eğer Allah için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.

Eğer inandığınız için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.

Eğer dini gereklilik için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz devam ediniz. Ancak artık özgür olmadığınızı unutmayın. Başörtüsü ile sakız çiğneyerek dolaşamazsınız. Karşı cinsle sarmaş dolaş olamazsınız. Artık temsil ettiğiniz bazı değerlerin var olduğunu unutmayınız.

Eğer inandığınız için örtünüyorsanız içini doldurunuz. Dürüstlüğünüz, çalışkanlığınız, hoşgörünüzle örnek olurken; ahlakî anlayışınız, oturup kalkışınızda da daha dikkatli olmalısınız.

Çünkü başörtüsü sizin için hem bir hak hem bir değerdir.

Haktır; çünkü sonradan çıkarılmış bir kavram değildir. 1400 yıllık bir geçmişi vardır. O halde örtündüğünüz gibi yaşayın. Yaşadığınız gibi örtünün.

Karşı çıkanlar:

Başörtüsüne size ölümü hatırlattığı için karşıysanız, vazgeçiniz. Ölüm vardır ve gerçektir.

Başörtüsüne din karşıtlığınız sebebiyle muhalifseniz, vazgeçiniz. Dinin teselli etme ve hayata anlam katma gücünü yok edemezsiniz.

Başörtüsüne korktuğunuz için karşıysanız, korkunuzu analiz ediniz.

Korkunuz dini bir veriden kaynaklanıyorsa, o veriyi tartışınız.

Korkunuz dinin yanlış yorumlarından kaynaklanıyorsa, doğru yorum bulmak ya da oluşturmak için mücadele ediniz.

Korkunuz küçük kentler ve Anadolu’daki mahalle baskısı ile insanlarla diyologa giriniz. Birlikte yaşama bilincini oluşturmak gibi bir misyon üstleniniz. Yasağı yasakla gidermek çözüm olamaz.

Korkunuz İran gibi olmaktan kaynaklanıyorsa, başörtüsüne karşı çıkmak yerine radikalliğe karşı çıkınız.

Korkunuz Atatürkçülüğün tehlikede olmasından kaynaklanıyorsa hangi Atatürk’ü savunduğunuzu sorgulayınız.

Korkunuz Cumhuriyetin tehlikede olmasından kaynaklanıyorsa “Tek Parti Cumhuriyeti”ni mi, “Çok Partili Cumhuriyeti” mi savunduğunuzu sorgulayınız.

Korkunuzun sebebi özgürlüklerin kaybolması ise, ise herkese özgür yaşayacağı ortam sağlayacak çözümler üretiniz.

Korkunuz laikliğin tehlikede olmasından ileri geliyorsa, laiklikle din karşıtlığını karıştırıp karıştırmadığınızı sorgulayınız.

Korkunuz sahip olduklarınızı yitirmekse, elde ettiğiniz varlıklara “düşünceye karşı düşünce” yöntemiyle mi mücadele ediyorsunuz, bunu sorgulayınız.

Başörtülü birini gördüğünüzde size ‘dinsiz’ denildiğini hissediyorsanız, vazgeçiniz. Çünkü bu sizin algınız olabilir. Niyet okuyarak hükme varmak, insanı realite körlüğüne götürür.

Başörtülü bir kadını gördüğünüzde, ‘dinde böyle bir uygulama yok’ diye düşünüyorsanız, bırakınız onu konunun uzmanları söylesin. Bilimsel cahillik yapmayınız.

Başörtüsünü ‘gericilik’ olarak değerlendiriyorsanız, asıl gericiliğin öğrenme hakkını engelleme olduğunu görünüz. Gericilikle mücadele cehaletle mücadeledir; dinle mücadele değildir.

Başörtülüleri ‘kendilerini kısıtlayan insanlar’ olarak görüyorsanız, inandığı değerler için zevklerinden vazgeçenlere saygı duyunuz.

Başörtülüler size ‘Usame Bin Ladin’i hatırlatıyorsa, zihin haritanızı değiştiriniz. Radikal din anlayışının, İslam dininin ilk doğuşunda üç halifeyi öldürdüğünü unutmayınız.

Başörtüsünü görünce ‘dinî faşizm’den korkuyorsanız, Hitler’den hareketle ‘bütün Almanlar faşisttir’ deme adaletsizliğini yapmayınız.

Başörtülüler, size ‘tehdit altında olduğunuz’ izlenimini veriyorlarsa, kendinize konuyu kişiselleştirip kişiselleştirmediğinizi sorunuz. Başörtülülerle konuşmayı deneyiniz. Önyargıları, diyaloglar aydınlatır.

Bir insanın başının zorla kapatılmasından yana iseniz, ceberutsunuz. İslam tarihinde selefi, harici radikalizm yorumu bunu öngörmüştür.

Bir insanın başını zorla açtırıyorsanız yine ceberutsunuz. Bu durum, din karşıtlığını dogma haline getirdiğinizin ispatıdır: Kendinizle yüzleşiniz. Belki de ‘Modern Tiran’lığı savunuyorsunuz.

Güç kullanarak kendi dogmalarınızı kabul ettirmek istiyorsanız, siz Ortaçağ’a aitsiniz. Dinî görünümlü ya da modern görünümlü olmanız fark etmez.

Siyasî talebi olmayan bir genç kızın inançlarının gereğine göre yaşamasına karşı çıkıyorsanız, laikliğe de karşı çıkıyorsunuz demektir.

Siyasî talebi olmayan bir ailelerin çocuklarına dinin öngördüğü ahlakî normları öğretmeyi, din dersi vermelerini laikliğe aykırı görüyorsanız; bu davranış bilimsel, çağdaş, ilerleme ve aydınlanmaya uygun değildir. Alternatif üretiniz.

Siyasî talebi olmayan ama dinini yaşamak isteyen doktora, mühendise, subaya karışmayınız. Aydınlanmanın Descartes döneminde takılıp kalmışsınız demektir. Allah’a hesap verme duygusu yaşayan bir subay ya da doktor ülke için şanstır.

Siyasî talebi olmayan ama dinin teselli gücünü, yaşama anlam katma özelliğini ve ölümden sonraki hayatı öngörme fikrini bilimle birleştirenlere karşıysanız, bilimsel gelişmeye ve düşüncenin ilerlemesine de karşısınız demektir.

Başörtüsüne ‘bazı siyasîler sahip çıkıyor’ diye karşıysanız, demokratlığınızı sorgulayınız.

‘Başörtüsü istismar ediliyor’ diye düşünerek muhalefet ediyorsanız, istismar edenle etmeyeni anlamanın en iyi yolunu deneyiniz.

Bu konuyu istismar edeni etmeyenden, önyargılı olanı olmayandan ayıran laboratuar, sosyal alanlardır. Üniversitelerde serbest bırakın. Üç, beş sene gözlemleyin. Eğer kamu düzeni bozulursa ve başı açıkların hakları ellerinden alınırsa, aptallık yapmayın; mücadelenizi verin.

Eğer askerseniz ve sezgileriniz, Türkiye’nin geleceğini tehdit edecek bir tehlikeyi haber veriyorsa; üniversiteler sizin için birer sosyal psikoloji laboratuarı olacak. Böylece siz de deneyecek ve göreceksiniz: Kamu düzeni, provokasyonlara rağmen bozuluyor mu bozulmuyor mu?

İnsan davranışlarının dilini, yalan söylenip söylenmediğini, niyetleri anlamayı ve korkuları yenmeyi gösterecek en iyi yol, deneme sınamadır.

Deneme-sınama yöntemi her zaman risklidir, ancak radikalliği önlemek için bu riski göze almak gerekir.

Adalet, cesaret istediği gibi doğruları bulmakta, risk almayı gerektirir.

Özgürlük ve barış tarihte hiç kolay elde edilmemiştir.

Bazıları başının dışını örtüyor, bazıları içini örtüyor. Bunun için sosyal psikoloji laboratuarı en etkili bilimsel deney ve gözlem yeridir.

Türkiye kendi modernizmini geliştirmek dünyaya model olma şansını yakalayabilir.

Bu konuda da rehberimiz akıl ve bilim olmalıdır.

Bilim inancı taklit etmez ama tehdit de etmez. İnceler, rapor eder ve tarih sahnesine sunar. Özellikle üniversiteler hiçbir fikre kapısını kapamazlar. Analiz ederler, yorumlarlar. Evrensel yaklaşım bu olmalıdır.

İnanç bilimsel kategoridir. Üniversitelerin sosyal psikolojik laboratuvar olması fırsatını kaçırmayalım. Türkiyemiz bu sınavı dünyaya örnek olacak şekilde aşması dileğiyle…

Prof. Dr. Nevzat TARHAN

22 Şubat 2013 Cuma

içimizdeki ses

İYİ

Dinle bak içindeki sesi, bağırıyor
Tamam diyor, devam diyor
Sus diyor, söyle diyor
Merhametli ol, görmezden gel
Acıma, acınacak hale düşersin diyor.

Dinle sen o sesi.
Vicdan şeytanın ikiz kardeşi.
Yarışıyor, sesleri karışıyor.
Seçimini yap kaçamazsın.
Aldığın nefesle onlar da yaşıyor.

Bu senin seçimin, seçtiğin le sensin.
Gece şeytanla uğraşan,
Sabah yarım vicdan la uyanan da sensin.
İnsan olmadığını söyleyemem ama
İyilikten nasibin yok kesin.

Tahir ÖZCAN    22-02-2013

ANLADIM

Palavranın en büyüğü,hayatın kendisiymiş;
Riyakarlık sarmış herkesi.
Geceden kalan hesapla sızmışım.
Dokundu bedenime sabah güneşi.
Uyandırdı beni ve bendeki her şeyi.
Anladım!
Artık bir başkaydım.
S.kimde değil patronu,efendisi,akıllısı,delisi.
Geceye terkederken günü,
Bedenim uyusa da benliğim insomnia.
İnanmadım içimdeki yalancıya,kandıramadı beni.
Kesilmesede şeytanın sesi.
Benim! nefsimin efendisi;
Sandım.
                            Tahir ÖZCAN  23.02.2013





21 Şubat 2013 Perşembe

BİR AŞK BALADI


Satır araları


Ritimsiz şarkılarla dillenen,
yabanıl uçkur sevdalılar,
kırık ezgi mızrapları,
arada kalmışlar,
eşeysiz üreyen kırıklıklar,
ölen aşklar!
Repliklerinizle süzülün
kalbimin kıtalarından...
Taşının tenimin gözeneklerinden...

Konar göçer hüzün sağanaklarım,
iyelikleştirdiğim acılarım.
İyileştirdiğim,
fırtınalara hazır yelkenlerim!
Renkten renge uçuş yolculuğumuz başladı.
Usulca dökülsün,
kalmasın yolcular!
Yalnız,saydam çıktığın bu yolculukta,
mitoslardan damlayan Eros'un oyunlarında taş ol!
Venüs'ün  canlı ışığını kat gözlerine,
 bulutlandırma onları....
Tanıdık aldatmacalara inat,
aşkla yudumla dünyanın ağulu şerbetini!
O güzel başını eğme,
çocukların avuçlarındaki,
sonsuz umutların mavi kokusunu,
püskürt karanlıklara!..
Yana yakıla,
gece meleklerinin kucağındaki,
doğuşlara kilitlen!...
Gılgamış'ın ölümsüzlük arayışını,
sözler uçarken satırlarına bırak!...
satırlara bırak!
bırak!......

bahargülce

ÇOOOOOOK UZAK


UZAK

Kuyunun dibine atılmış,
Bir Yusuf’um.
Emme basma tulumbadan ,
Çekilmeyi bekleyen,
Gün ışığına değmek isteyen.
Kaybolmuşluğun en karasından,
Arıtılmış berrak bir suyum…

Dizeklerin ortasında bırakılmış,
Bir notayım.
Duru bir nefesten,
Haykıra haykıra söylenmeyi bekleyen,
Ruhların kirini pasını silmek isteyen.
Çiçekli,hüzün kokan bir şarkıyım…

Denizin en uzağında yitirilmiş,
Bir gemiyim.
Feryatsız limanlardan demir almak isteyen,
Kıyıya salınmış kimsesiz aşkları soluyan,
Denizaşırı düşler çoğaltan umut yüklü bir seferim…
BAHARGÜLCE den alıntıdır.

UYKUSUNDAN UYANAMAYANLARA

UYAN

Gözlerin açık uyuyorsun
Cuma hutbesini ninni yapmış cami ahalisi gibi
Bakmayı öğrenemedin ama
Görmelisin artık şeytanın gör dediğini

Tahir ÖZCAN         22.02.2013

20 Şubat 2013 Çarşamba

GÜNÜN ŞİİRİ

Rahatı Kaçan Ağaç

Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın.

Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsim, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.

Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.

Melih Cevdet Anday

17 Şubat 2013 Pazar

BİLGELİKLE YAŞAMA SANATI



‎'Ormanda yangın çıkmıştı. Bacakları olmayan dilenci kaçmaya kalksa asla yeteri kadar hızlı olamayacaktı. Ve gözleri kör olan dilencinin de çıkış yolunu bulması neredeyse imkansızdı! Ama bu acil bir durumdu. Kör olan, bacakları olmayana seslendi: " kurtulmanın tek yolu var, seni omuzlarıma alacağım. Sen benim gözlerim olacaksın, ben de senin bacakların." Ve kurtuldular. Bu masal dilencilikle değil, bizim halimizle ilgilidir aslında... Yanmakta olan biziz, orman değil.

Akıl tek başına kördür. Bizi ormandan çıkartamaz. Zira sadece bacakları vardır. Sürekli tökezler, hangi yöne gideceğini bilemez. Düşe kalka yara bere içinde kalır ve kendine zarar verdikçe "hayat anlamsız" diye düşünmeye başlar. Dünyadaki bütün entellektüeller bunu yapar. Kalp ise bacakları olmayan dilencidir. Görür, hisseder ama onu harekete geçirecek bacaklardan yoksundur. Olduğu yerde kalır ve bekler...

Bir gün akıl anlayacak ve kalbinin gözlerini kullanabilecektir. İkisi bir araya gelince yangından kurtulabilir. Ama aklın, kalbi omuzlarının üstünde kalbullenmesi gerekir.

Bilgelik kalp ile aklın buluşmasıyla ortaya çıkar. Kalp atışlarınla aklının ürettikleri arasında uyum yaratma sanatını bir kez öğrendiğin zaman, bütün sırrı avuçlarının içine alırsın: Bütün gizemlerin kapısını açacak maymuncuğa sahip olursun."
(Osho)

İÇİMİZDEKİ KURTLAR


Fotoğraf: Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat,
aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunlari söylüyor:

İçimizde iki kurt var ve bunların arasinda da korkunç bir savaş...

Kurtlardan biri;
korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı açgozlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, ustünlük taslamayı ve bencilliği temsil ediyor.

Diğeri ise;
zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, comertliği, dinginligi, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor...

Gençlerden biri:
"Hangi kurt Kazanacak?" diye soruyor...
Yaşlı adam kısaca cevap veriyor: "Beslediğiniz...

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat,
aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunlari söylüyor:

İçimizde iki kurt var ve bunların arasinda da korkunç bir savaş...

Kurtlardan biri;
korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı açgozlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, ustünlük taslamayı ve bencilliği temsil ediyor.

Diğeri ise;
zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, comertliği, dinginligi, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor...

Gençlerden biri:
"Hangi kurt Kazanacak?" diye soruyor...
Yaşlı adam kısaca cevap veriyor: "Beslediğiniz...

KENTSEL DÖNÜŞÜM

4 Şubat 2013 Pazartesi

BÜYÜK


Özgürlüğü elinden alınmış Çocuğa BÜYÜK denir.

Sunay AKIN

günün karikatürü

KAFANDAKİ ÇEMBER

Hayata başlarken
Şartları sen koymadın ki
Sana sanal bir dünya
Sundular

Gözlerini bağladılar
Seni hep korkuttular
İnanmanı sağladılar

Simdi bir kıyıda durmus
Uzaklara bakmaktasın
Heyecanlısın

Okyanuslar bilinmez
Ürkütebilir seni
Uzat elini
Hayat hergün yeniden baslar

Aç güzelim saçını
Savursun rüzgar
Aç güzelim saçını
Güneş parıldatsın
Aç güzelim saçını
Yağmur ıslatsın
Dökülsün damlalar
Tellerinden

Biliyorum seni saran o çemberi
Biliyorum özgürlük emek ister.

Bulutsuzluk Özlemi

MUTLAKA OKUMALISINIZ DOSTLAR!



1957 yılında Amerika nın güneyine araştırma yapmak üzere üs kuran Nasayı
Bir gün küçük bir Kızılderili çocuk farkeder
Ve koşa koşa epeyce uzakta bulunan kamplarına gidip büyükbabasına haber verir

- Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş, aşağıdaki vadide gördüm ...
...- Çok kalabalıklar ve bir şeyler yapıyorlar ...

Yaşlı Kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki epeyce sinirlenmiştir ...

- Onlarla konuştun mu ...?

- Hayır, beni görmediler ...
- Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim ...
- O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor ...

Küçük kızılderili ertesi sabah yola koyulur ...
Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip ...

- Burada ne yapıyorsunuz ...?

Beyaz adamlardan birkaçı küçük kızılderilinin basını okşarlarlar ...
Ona gülümserler ve ...

- Hani geceleri gökyüzünde parlayan birşey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz ...

- Ay ımı ...?
- Peki ama neden ...?

Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek yanıtlarlar ...

- İleride ...
- Çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek
- Ve orada yeni bir hayat kurabilmek için ...
- Anladın mı ...?

Küçük kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak ...

- "Anladım" der ve koşa koşa uzaklaşır.

Öyle hızlı koşmuştur ki, kampa geldiğinde konuşamaz haldedir ...
Hemen büyükbabasının yanına gider ve kendisine söylenenleri bir bir anlatır ...
Yaşlı Kızılderili torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir ...
Bağırıp çağırmaya başlar ...
Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır ...
Hayvan derisi üzerine kızgın bir çubukla...
Ve kendi lisanınca yazdığı not u torununa uzatarak der ki ...

- Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki ...
- Bunu büyükbabam gönderdi ...
- Oraya, yani Aya gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz ...

Küçük Kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar ...
Üsdeki beyaz adamlardan birine notu verir ...
Büyükbabasının söylediklerini de iletir ve yine koşar adım uzaklaşır ...

Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler ...
Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra, Yaşlı Kızılderili o notla ...
Sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istedigini merak etmeye başlarlar ...
Bu merak günden güne öylesine büyür ki, bir tercüman çağırmaya karar verirler ...

Tercüman geldiğinde herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar ...
Bu arada gülüşmeler hala ara ara devam etmektedir ...
Tercüman deri parçasını eline alır, okur ve ağlamaya başlar ...
Herkes şaşkındır, gülüşmeler yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır ...
Tercüman yaşlı gözlerini kalabalığa çevirir ve der ki ...

- Not aynen şöyle;
- Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar..!

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...