29 Mart 2013 Cuma

the real story



They used to use urine to tan animal skins, so families used to all pee in a pot & then once a day it was taken & Sold to the tannery.......if you had to do this to survive you were "Piss Poor"

But worse than that were the really poor folk who couldn't even afford to buy a pot......they "didn't have a pot to piss in" & were the lowest of the low

The next time you are washing your hands and complain because the water temperature isn't just how you like it, think about how things used to be. Here are some facts about the 1500s:

Most people got married in June because they took their yearly bath in May, and they still smelled pretty good by June.. However, since they were starting to smell . ...... . Brides carried a bouquet of flowers to hide the body odor. Hence the custom today of carrying a bouquet when getting Married.

Baths consisted of a big tub filled with hot water. The man of the house had the privilege of the nice clean water, then all the other sons and men, then the women and finally the children. Last of all the babies. By then the water was so dirty you could actually lose someone in it.. Hence the saying, "Don't throw the baby out with the Bath water!"

Houses had thatched roofs-thick straw-piled high, with no wood underneath. It was the only place for animals to get warm, so all the cats and other small animals (mice, bugs) lived in the roof. When it rained it became slippery and sometimes the animals would slip and fall off the roof... Hence the saying "It's raining cats and dogs."

There was nothing to stop things from falling into the house. This posed a real problem in the bedroom where bugs and other droppings could mess up your nice clean bed. Hence, a bed with big posts and a sheet hung over the top afforded some protection. That's how canopy beds came into existence.

The floor was dirt. Only the wealthy had something other than dirt. Hence the saying, "Dirt poor." The wealthy had slate floors that would get slippery in the winter when wet, so they spread thresh (straw) on floor to help keep their footing. As the winter wore on, they added more thresh until, when you opened the door, it would all start slipping outside. A piece of wood was placed in the entrance-way. Hence: a thresh hold.

In those old days, they cooked in the kitchen with a big kettle that always hung over the fire.. Every day they lit the fire and added things to the pot. They ate mostly vegetables and did not get much meat. They would eat the stew for dinner, leaving leftovers in the pot to get cold overnight and then start over the next day. Sometimes stew had food in it that had been there for quite a while. Hence the rhyme: Peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old. Sometimes they could obtain pork, which made them feel quite special. When visitors came over, they would hang up their bacon to show off. It was a sign of wealth that a man could, "bring home the bacon." They would cut off a little to share with guests and would all sit around and chew the fat.

Those with money had plates made of pewter. Food with high acid content caused some of the lead to leach onto the food, causing lead poisoning death. This happened most often with tomatoes, so for the next 400 years or so, tomatoes were considered poisonous.

Bread was divided according to status. Workers got the burnt bottom of the loaf, the family got the middle, and guests got the top, or the upper crust.

Lead cups were used to drink ale or whisky. The combination would Sometimes knock the imbibers out for a couple of days. Someone walking along the road would take them for dead and prepare them for burial.. They were laid out on the kitchen table for a couple of days and the family would gather around and eat and drink and wait and see if they would wake up. Hence the custom of holding a wake.

England is old and small and the local folks started running out of places to bury people. So they would dig up coffins and would take the bones to a bone-house, and reuse the grave. When reopening these coffins, 1 out of 25 coffins were found to have scratch marks on the inside and they realized they had been burying people alive... So they would tie a string on the wrist of the corpse, lead it through the coffin and up through the ground and tie it to a bell. Someone would have to sit out in the graveyard all night (the graveyard shift.) to listen for the bell; thus, someone could be, saved by the bell or was considered a dead ringer.

And that's the truth....Now, whoever said History was boring

28 Mart 2013 Perşembe

BİR VEFA HİKAYESİ


Yaşlı bir adama sokakta yürürken bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış.
Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.

Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
…Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.

“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” diyince;

Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor,hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.

Hemşireler hayretle:
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.

Adam cevaplamış:
“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” .

24 Mart 2013 Pazar

OYUNCAK

oyuncak araba

SIKILDI ÇOCUK OYUNCAKLARINDAN
SÖZ VERMİŞTİ BABASI BİSİKLETİ
İYİ GELİRSE KARNESİ
ONUNSA ARABAYDI İSTEDİĞİ
TAHTA TEKERLEKLİ
YA DA SALLANAN AT
ÖĞRETMENİNE ANA,BABASINA İNAT
BULMUŞTU TEKERLEKLERİNİ ARABASININ
KIRMIZI EYERLİYDİ HAYALİNDEKİ AT
OYUNCAKÇININ VİTRİNİNDEYDİ
AŞAĞI MAHALLEDEKİ
ELİNİ CEBİNE SOKTU PARALARINI ÇIKARTTI
ONYEDİ LİRA YİRMİBEŞ KURUŞ
DAHA ÇOK VARDI TOPLANMASINA
OYUNAKÇININ İSTEDİĞİ KADARI HARÇLIKLARIYLA
OTURMA ODASINDAKİ KANEPEYE UZANDI
GÖZÜNÜ YUMDUĞUNDA
TAHTA TEKERLEKLİ ARABASINDAYDI
YOKUŞ AŞAĞI İNERKEN
RENK RENK PEŞİNDE SALLANAN ATLARIYLA

                                             Tahir ÖZCAN  25-03-2013

19 Mart 2013 Salı

eskidendi çok eskiden


Eskidendi, Çok Eskiden

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken,
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

-Murathan Mungan-

iyi kadın-iyi adam



"bak!                                   
iyi adamlar yalnızlıktan ölüyor
                                                                                 
 iyi kadınlarsa

 kötü adamların balkonlarından 
 yeryüzüne bakarken..."

                                                 Jan Ender Can  


''bak !
iyi kadınlar sokak ortasında ölüyor

iyi adamlarsa

umarsız ,sessiz ,vicdan penceresinden
kötü adamlara bakarken...''

                                                      Tahir özcan
                               (Jan Ender Can ın affına sığınarak)                    

18 Mart 2013 Pazartesi

DİL-KÜLTÜR-ÇERKESLER

Şimdi benim tüm romanlarımda Çerkes geçer. Niye böyle? Vallahi billahi bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum ama hep Çerkes oluyor.

Mesela İnce Memet’ te bir kahraman var, o da Çerkes. Arkadaşlarıma biraz önce anlattım. Cumhuriyet’te çıktı, İnce Memet’in birincisi. Bitti. Üç gün sonra Cumhuriyet’e gittim. ‘Ya Yaşar, 10-15 çocuk geldi, seni bekliyorlar. Gitmiyorlar, Yaşar Kemal’i göreceğiz’ diyorlar. Odam vardı, gerçi beni kovmuşlardı ama Nadir Nadi geldikten sonra duruyordu. ‘Çocukları benim odaya götürün’ dedim ve ben de gittim, çocuklar çok sevindi.

‘Nerdeyse sizi görmeden gidecektik’ dediler. ‘Ne istiyorsunuz çocuklar’ dedim. ‘Biz teşekkür etmeye geldik’ dediler. ‘Niye’ dedim. ‘Kitabınız var ya, orda Çerkesler var ya, Çerkesler de kahraman ya orada, işte biz teşekkür etmeye geldik’ dediler. ‘Nerelisiniz’ dedim. ‘Anadolu’nun her yerinden bir Çerkes çocuğu aldık’ dediler, ‘Bir kişiyle teşekkür olur mu? Siz Çerkesler için yazmışınız’ dediler. Bunu hayatım boyunca hiç unutamam.

Benim tek derdim, bu kültür ölmemeli. Dünya zenginleştikçe, kültür zenginleştikçe insan insan olur. Göz göre göre ‘ben bu milletten değilim’ dediği zaman hapı yuttu insanlık.

Kendimi bildim bileli bu dil meselesiyle uğraşıyorum. Diller başka dilleri öldürmemiştir. Bütün tarihten sorun, hiçbir dil hiçbir dili öldürmemiştir. Düşünelim bir; bütün diller birbirini besler, diller tek başına kaldığı zaman Türk dili gibi olur. Türk dili bu durumda olacak bir dil değildi. Yasakladı Türk dili, yasakladığından faydalanamadı, onunla zenginleşemedi. Ben Türk dilinin bir yazarıyım, Çerkesce yasaklanmasaydı, Kürtçe yasaklanmasaydı… 17 dil var, bunlar yasaklanmasaydı Türk dili daha zenginleşirdi. Bunu anlayacak kadar kültür yok bizim politikacılarımızda..
Bir dil nasıl zenginleşiyor, bu da dünyada bilinen bir şeydir. Bir dilin edebiyatı olmazsa ölür. Bu kesin. Edebiyat yaşatıyor dilleri.

Bir gün bana bir adam geldi, albay. Ben de niye bana geliyor diye şaşırdım. Nart destanlarını verdi, ‘Yaşar abi, oku bunu ben çevirdim’ dedi. ‘Milli Emniyet misin’ dedim. ‘Kuran’ı getir el basayım, vallahi billahi değilim’ dedi. ‘Çerkesleri çok seviyorum, Rusça da biliyordum, bu destanı çevirdim.’ dedi. Yedi Sovyet alimi var, bu destanı yazmışlar. Destanı aldım okudum. Adamın Türkçe’si o kadar iyi ki bir tek yanlış var sadece...

Yayınevini aradım, ‘bir Çerkes destanı geliyor, basarsak iyi satar, 5 milyona yakın Çerkes var’ dedim. Şimdi size iyi haber vereceğim; ikinci baskıyı yaptı Nart destanı, müthiş bir destan, İlya’da çapında bir destan.

Evet, burada konuştuğum için memnunum. Çerkesler şunu bilin, bir adem oğlu çıkıp çerkes olduğu halde,ben Çerkes değilim derse, güle güle gitsin Cehennem’in dibine...

* Yaşar Kemal

UMUT

Göçebe kuşlarıydık 
göç ediyorduk 
telaşlı yağmurlardan 
ihtiyar duygulara 
yorgun yorgun..
Mevsimlerden Takvimlerden göç ediyorduk... 
gözlerde göç vardı 
takatsiz bakışlarda 
sürgün..
Gözlerim de arsız bir çocuk ! UMUDU haykırıyor 
karanlığa taş atıyor taş atıyor..

İbrahim Öztürk

ÇANAKKALE DESTANI





Tarihin en büyük siper savaşı...m²'ye düşen 6000 mermi...275 kg ağırlığındaki mermiyi bir çırpıda taşıyan Koca Seyit...Hayatlarının baharında cepheye giden 15'likler...Öleceklerini bile bile gözlerini kırpmadan vatan sevgisiyle cepheye koşan kahramanlarımız...Ekmek yok,ayakta çarık,yürekte vatan sevgisi...''Cephanemiz bitti komutanım" diyen teğmene ''cephanen bittiyse, süngün var, süngü tak, yere yat size ben taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler başka kumandanlar kaim olabilir'' diyen eşsiz bir KOMUTAN ve komutanın emriyle son askerine kadar savaşan 57. alay...!Daha yazmaya sığdıramadığım destanlaşan bir kahramanlık öyküsü....Çanakkale Zaferinin 98.yılını kutlamamızı sağlayan tüm şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyorum.....

15 Mart 2013 Cuma

FAHİŞE-HEKİM


ı
--Her ikisi de dünyanın en eski meslekleridir.
--Her ikisi için de 'Allah muhtaç etmesin ama yokluklarını da göstermesin' denir.
-- İkisinin de aldığı ücrete 'vizite ücreti' denir.
--Eğer özel sektörde çalışıyorlarsa ne ala, toplumda her ikisinin de saygınlığı yüksek olur; ama eğer kamu sektöründe iseler halleri perişandır.
-- Sosyetik olanları daima el üstünde tutulur; sık sık televizyonlarda, basında boy gösterirler.
--Her ikisinin de çalışma saatleri düzenli değildir. Ne zaman çağırılırsa o zaman gitmek zorundadırlar.
-- Her ikisi de müşterilerini seçme şansına sahip değildir. Ancak müşterileri onları seçebilir.
--Muameleleri iyi olmak zorundadır, müşteri memnun kalmazsa bir daha gelmez.
--Her ikisi de otobüste, trende vs. yolculuk yaparken yanlarında oturan kişiye mesleklerinin ne olduğunu söylemekten çekinirler. Aksi takdirde yanlarındaki kişi kendilerinden yararlanmaya kalkışabilir.
--Mesleklerini sevmeseler de bir kere başladılar mı artık geriye dönüş yoktur.
--Her ikisi de çocuklarını en iyi okullarda okuturlar kendileri gibi olmasınlar diye...
-- 'Ne olacaksan ol ama en iyisi ol' düsturu her iki meslek için de geçerlidir.
--Her ikisinin de en büyük hayali, bol para kazanıp, en kısa zamanda bu meslekten kurtulmak ve normal insanlar gibi bir yaşam sürebilmektir.
Antik şehirlerden günümüze kadar genelde iki yapı ayakta kalmıştır...
Şifahane ve kerhane; çünkü ikisi de yıkılmasın diye çok sağlam yapılmışlardır.

--- sağlık ekibi sayfasını takip edin

12 Mart 2013 Salı

OYUNCAK BEBEĞİ ASMAK

Adam asmaca oynamayı sever büyükler
Sek sek oynamayı çocuklar
Hapsetmeyi büyükler
Saklambaç oynamayı çocuklar
Hep saklayacak bir şeyleri vardır büyüklerin
Çocuklarsa hiç kıvırmaz hep net
Büyüyünceye kadar elbet
Özgürlüktür çocuk olmak
Hiç çocuk olamamışlar dan ibaret
Yaşadığımız bu memleket
Özgürlüğü elinden alınmış çocuğa büyük denir
Büyükler araba-lanır, ev-lenir
Gelecekten çok şey beklenir
Adam asmacayı büyükler sever
Hapsetmeyi, hükmetmeyi
Oyun oynamayı sever çocuklar
Sevgi bekler, ilgi bekler
Bebekler bile asılmasın ister
Kimse ölmesin, incinmesin
Özgürlük bitecekse
Çocuklar hiç büyümesin.

Tahir özcan  12-03-2013



10 Mart 2013 Pazar

KORE ŞEHİDİ 'NİN DİYETİ


MENDERES ÜZERİNDEN KONU ÇARPITANLAR OKUSUN !
Adnan Menderes Yassıada da 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra öğlen 13:21'de idam edildi.

Adnan Menderes neyle suçlanmıştı?

1- Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek,

2- 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde olarak müdahale etmemek,

3- Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,

4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,

5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,

6- Halkı Demokrat izmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek

7- Kırşehir'in haksız olarak ilçe yapılması,

8- Yargı bağımsızlığının ihlali,

9- Tahkikat Komisyonu'nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması,

10- CHP'nin mallarına "haksız" yere el konulması

gibi nedenlerle.

Peki bunlar idam cezası için yeterli mi?
Bence hiçbir suçun cezası idam olamaz, idama tamamen karşıyım. Fakat Menderes de idama karşı mıydı? Elbette değil, 1951-1960 yılları arasında Menderes 43 kişinin idam kararına imza attı ve hepsi idam edildi. idamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955'te casusluk suçundan idam edilen Hayati Karaşahin'di. infazı, Ankara Samanpazarı'nda halka açık olarak yapıldı. Suçu neydi? Rusya için casusluk yapmak.

Menderes'in başka suçları yok muydu? Aslında Menderes'in suçları mahkemelerde gündeme gelmeyenlerdi.

1- 1951 yılında Menderes hükümeti Kore Savaşı'nda Amerika için asker gönderdi. Amerikan çıkarları için bine yakın vatan evladı Kore'de yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı.

2- 1952'de NATO'nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurdu.

3- 1954 yılında Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi.

4- Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra ismet inönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle kapatıldılar

5- Cezayir kurtuluş savaşı sırasında Fransa'yı destekledi.

6- 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm oldu.

7- "Tahkikat Komisyonu"nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti. Komisyon 5 kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasakladı.

8- ismet inönü'ye 12 oturum meclisten men cezası verildi

9- Turan Emeksiz hükümete karşı istanbul Üniversitesi'nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu (1) öğrenci öldü. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı.

10- Hukuk'un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melehat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve ilhan Dizdaroğlu 'görülen lüzum üzerine' re'sen 1 günde emekliye sevkedildiler.

Aslında Menderes hükümeti, ordu darbe yapacak gerekçesiyle daha 6 Haziran 1950'de, Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etti.

1950-1960 DP hükümetinin kısa bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım.

Başbakan Erdoğan, Menderesin ölüm yıldönümü ile ilgili olarak yaptığı konuşmayı Necip Fazıldan şiir okuyarak tamamladı. Ben de Nazım Hikmettin bir şiiri ile yazımı tamamlıyorum. O şiirde belki Menderesin niçin idam edildiğini de bulabilirsiniz.

KORE'DE ÖLEN BiR YEDEK SUBAYIMIZIN MENDERES'E SÖYLEDiKLERi
DiYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
iki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

25 Haziran 1959 —(ANONİM)

8 Mart 2013 Cuma

kadınlar günü


8 MART

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda, çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oy birliğiyle kabul edildi.

5 Mart 2013 Salı

MUTLAKA OKUYUN..!!



HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR..

Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? 
Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış.

"bu gençliğin sırrı nedir" diye.
İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.

Ama sorular sık ve soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.
Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca
herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.
"Bu davette size sırrımı açıklayacağım" demiş.

Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.

Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.

Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.

"Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!.."

Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş.

Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da :

" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka
getirir misin bir zahmet" demiş.

Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

"Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin" demiş.
Başka istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış .

Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş.

"Eeeee?. Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??" Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış..

"Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!"
Dedecik gülmüş.
"Efendiler" demiş
"O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne
taşıtttırıyorsun bana defalarca.) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum."

"Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor
duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız."
demiş.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır..

Zevkli bir kadına rastlarsanız,ZEVKİNİZ,
bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ,
zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.

Hayat kat kattır.

Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.

Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.


ANONİM

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...