29 Nisan 2013 Pazartesi

Akarsuya bırakılan mektup

“Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç 
Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını 
Neden akşam oluyorum tren kalkınca 
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.”
(Hasan Hüseyin Korkmazgil'in şiirinden bir bölüm)

28 Nisan 2013 Pazar

AÇILIM ÜZERİNE AFORİZMALAR 2

ADAM OLMAK

Gazetecinin işi “rahatsız olmak ve soru sormak”tır. Aydın olmanın gereği de budur, “adam” olmanın da... Koyun gibi sürüye kapılıp gitmeyeceksin, nereye gittiğinin farkında olacaksın ki... Günümüzde bu “çok zor” ve “tehlikeli” bir iştir!

İnanılmaz günler yaşıyoruz; sapla saman karışmış vaziyette...

Demokratik yollardan muhalefet yapıp “hükümeti yıkmaya çalışmak”, özel mahkemelerde yargılanmayı gerektiren bir suç örneğin! Ama silah kullanarak, binlerce kişiyi öldürerek, kentlerin en kalabalık meydanlarında bomba patlatarak, askeri, polisi, kaymakamı, öğretmeni, savcıyı, hâkimi, mühendisi, hemşireyi kaçırarak, “devleti yıkmaya çalışmak” suç değil...

Terörle mücadele etmek, teröriste kafa tutmak suç. Terör estirmek değil...

Cep telefonuyla konuşmak suç. Mayın, bomba, silah, roketatar bulundurmak değil...

Yazı yazmak suç. Kurşun sıkmak değil...

Yıllarca okuyup özveriyle çalışıp kuvvet komutanı, hatta genelkurmay başkanı olmak suç. Dağa çıkıp, eşkıyalık yapmak değil...

Bayram kutlamak suç, bayramları yok etmek değil...

Özel günlerde otobüslere atlayıp Ankara’ya gitmek suç, sınırı binlerce kez delip geçmek değil...

Devletin birliğini savunmak suç. Bölmeye çalışmak değil...

Yasalara, evrensel hukuka saygılı olmak suç. İsyan edip, kafa tutmak değil...

Laiklikten yana olmak suç. Devleti din tüccarlarının yönetmesine göz yummak değil...

“Atatürk” demek suç. “Sayın Apo” demek değil...

Türk Bayrağı suç. PKK paçavrası değil...

Türküm demek suç, Kürdüm demek değil...

Hak aramak suç. Hak arayanı doğduğuna pişman etmek değil...

Dik durmak suç. Eğilip, sürünmek değil...

“Dönmemek” suç. Esen rüzgâra göre kıvırıp durmak değil...

Anıtkabir önünde basın açıklaması yapmak suç. Kandil’de gazetecileri toplayıp şov yapmak değil...

Tutuklu asker, gazeteci, hukukçu, siyasetçi sevdiğinize mahkeme sırasında “Seni seviyorum” diye bir not iletmek suç. İmralı’dan Kandil’e, Kandil’den Avrupa’ya, Avrupa’dan İmralı’ya “bölünme planları” içeren mektuplara kuryelik yapmak değil...

Yurtsevere sahip çıkmak suç. Katile övgü düzmek değil...

İktidarı eleştirmek suç. Muhalefeti eleştirmek değil...

Anayasayı savunmak suç. Ayaklar altına almak değil...

“Bırakın kadınlar nasıl istiyorlarsa öyle giyinsinler” demek suç. Dövmek, yaralamak, öldürmek, tecavüz etmek değil...

Kamu malına sahip çıkmak suç. “Babalar gibi satmak” değil...

Facebook’ta yorum yapmak suç. Meclis’te “ana avrat küfür etmek” değil...

Yan bakmak suç. Yumruk atmak değil!..

Gazetecinin işi “rahatsız olmak ve soru sormak”tır...

Aydın olmanın gereği de budur, “adam” olmanın da...

Koyun gibi sürüye kapılıp gitmeyeceksin, nereye gittiğinin farkında olacaksın ki...

ADAM OLMAK

Günümüzde bu “çok zor” ve “tehlikeli” bir iştir!

Hele hele çoğunluk “çığırdan çıkmışsa”, “yanlış” kural olmuşsa, etik rafa kalkmışsa...

Ve sürüye dâhil olmamak için çırpınıp duruyorsan hâlâ...

Gazeteciysen mesela... Yazdırmıyorlarsa...

Avukatsan ama kendini savunman bile mümkün değilse...

Askersen ve silahsızsan...

Cerrahsan, neşterini almışlarsa...

Zordur gazeteci olmak, aydın olmak, insan olmak...

Ama boyun eğmemektir tüm bunların birinci şartı; gem taktırmamaktır ağzına!

Yoksa nüfus cüzdanın bile kurtarmaz seni. Cinsiyet hanesinin karşısında; erkek ya da kadın yazar ama...

“Adam” olmaktır önemli olan...

Eğer “adam” değilsen...

Neye yarar ki?

Mustafa MUTLU-VATAN

AÇILIM ÜZERİNE AFORİZMALAR 1



AÇILIM,AÇILIM DEDİKLERİNİ DE BİR AÇSALAR.ÇOK MU AÇILIYORUZ BİLSEK.BOĞULMAKTA VAR İŞİN UCUNDA.
HERKESİ BİLEMEM AMA BENİM GİDECEĞİM BİR ÜLKEM YOK.ŞU KISA CUMHURİYET TERİHİNDE VE HATTA OSMANLININ SON DÖNEMLERİNDE BU KADAR ÇOK İSYAN ETMİŞ BİR TOPLULUĞUN NE İSTEDİĞİNİ ANLIYORUM ELBETTE.

KENDİNİ KÜRT OLARAK TANIMLAYAN KARDEŞLERİM GÖZLERİNİ AÇSIN. İÇLERİNDEN ÇIKMIŞ ÜNLÜ KİŞİLİKLER.YÜKSEK RÜTBELİ SUBAYLAR,CUMHUR BAŞKANLIĞI,BAŞBAKANLIK YAPMIŞ SİYASETÇİLER,ZENGİN İŞ ADAMLARI VAR.BÜTÜN TÜRK VATANDAŞLARI İLE AYNI HAKLARA SAHİPLER.YOĞUN YAŞADIKLARINI İDDİA ETTİKLERİ GÖRECE GERİ KALMIŞ BÖLGELERDE HER AÇIDAN POZİTİF AYIRIMCILIK GÖRÜYORLAR.ÜSTELİK O BÖLGELERDE YAŞAYAN BAŞKA BİR SÜRÜ ETNİK TOPLULUĞA HAKSIZLIK EDİLMESİ PAHASINA.

HİÇ ŞÜPHESİZ BATI BÖLGELERİNDE DAHA FAZLA NÜFUSA SAHİPLER.ÜSTELİK O BATI BÖLGESİNDE SAYDIĞIMIZ YÖRELERDE ÖYLE YOKSUNLUK ÇEKEN FARKLI ETNİK KİMLİĞE SAHİP VATANDAŞLARIMIZ VAR Kİ. HİÇBİRİ SİLAHA SARILMAYI DÜŞÜNMÜYOR. ETNİK KİMLİĞE DAYALI BİR DEVLET DE KURMAYI DÜŞÜNMÜYORLAR. ŞU ANDA DÜNYADA BÖYLE BİR DEVLET YOK. OLSA DA YAŞAMASI MÜMKÜN DEĞİL. İBRET ALMAK İÇİN DAĞILAN YUGOSLAVYA YA BAKMAK YETER SANIRIM. ADINA SIRBİSTAN DENEN ÜLKEDE SADECE SIRPLAR, MAKEDONYA DENEN ÜLKEDE SADECE MAKEDONLAR MI YAŞIYOR.

KURTULUŞ SAVAŞINI BİRLİKTE VERMİŞİZ. BU YÜZDEN ANAYASA DA KURUCU İRADE OLARAK TÜRKLER VE KÜRTLER YAZILMALIYMIŞ. BİRLİKTE VERDİK ELBETTE. HEPİMİZ BU TOPRAKLARDA YAŞIYORDUK,YAŞIYORUZ. İLK MECLİSTEKİ KÜRTLERİ SIRALAYIP SÖYLÜYORLAR BUNU. ÖRNEK İSİMLER VERİLECEKSE, AMASYA GENELGESİNDEKİ DÖRT İSMİ HATIRLATMAK İSTİYORUM. MUSTAFA KEMAL(SELANİK GÖÇMENİ,MUHACİR),REFET BELE(ÇERKES),RAUF ORBAY(ÇERKES),ALİ FUAT CEBESOY(ÇERKES).AYRICA  KAZIM KARABEKİR(TÜRKMEN) ORDUSUYLA BU DİRENİŞE KATILMASAYDI DÜZENLİ ORDUYA NASIL GEÇİLEBİLİRDİ. KUVVAYİ MİLLİYE ÇETELERİ VE O DİRENİŞ KAHRAMANLARI KENDİ ETNİK TOPLULUĞU İÇİN Mİ SAVAŞTI.

BU TOPRAKLARA TÜRKİYE ADINI VEREN DE BATILILARDIR. OSMANLILARA DA TÜRKLER DERLERDİ, ANADOLU SELÇUKLULARINA DA.
SELÇUKLU DEVLETİ DAĞILDIKTAN SONRA OLUŞAN BEYLİKLERE DE TÜRK BEYLİKLERİ DEDİLER. BU SİYASİ BİR ADLANDIRMADIR KUŞKUSUZ. ETNİK OLARAK TÜRK NEDİR: KAYI BOYUNDAN GELENLER Mİ? ANADOLUNUN YERLİLERİ Mİ? ORTA ASYA DAN GÖÇEN HERKES Mİ TÜRK? OSMANLININ BÜTÜN TEBAASI MI?  NE KONSAYDI ADI BU ÜLKENİN ANADOLUİSTAN MI? NE KADAR MANASIZ BİR TARTIŞMA. MİKRO MİLLİYETÇİLİĞİN SONU KABİLEYE, BOYLARA, AŞİRET VE AİLE YE KADAR GİTMEZ Mİ?

 TARİH BOYUNCA DEVLET KURAMAMIŞ,ETNİK TOPLULUK OLARAK KALMIŞ,SİYASİ BİR ÜST KİMLİK HALİNE GELEMEMİŞ,FARKLI COĞRAFYALARA DAĞILARAK FARKLI ETNİK TOPLULUKLARA KARIŞMIŞ,DİLİ AYRIŞMIŞ,KÜLTÜRÜ AYRIŞMIŞ,BİR ÖLÇÜDE KENDİ GÖNÜLLÜ ASİMİLASYONUNU HAZIRLAMIŞ,BU FEODAL KABİLELERE TOPYEKUN KÜRT DEMEK NEKADAR DOĞRU.DOĞU ANADOLUDA SIKIŞMIŞ BELLİ BİR YEKUNU PETROL VE SU OYUNLARINA PİYON OLUYOR.ALLAH SELAMET VERSİN SONLARI İYİ DEĞİL.BENZER BİR TARİH YAŞAMIŞ(BİREBİR AYNI DEMEK İSTEMİYORUM TABİ)BİR ETNİK TOPLULUĞUN ÜYESİ,BİR ÇERKEZ OLARAK SÖYLÜYORUM.BU ÜLKEYİ VATAN EDİNMİŞ BİRİSİ OLARAK SÖYLÜYORUM.BİR GAZİ TORUNU OLARAK SÖYLÜYORUM.BU TOPRAKLARA VATANDAŞLIK BAĞIYLA BAĞLI HER YURTTAŞA TÜRK DENİR.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

                                                                              28-04-2013  Tahir ÖZCAN

21 Nisan 2013 Pazar

İŞTE HALİMİZ,PÜR MELALİMİZ


Siyasete el sürmedim,sonu KODES diye;
Haksıza "haksızsın" demedim, gönlü kırılır diye,
O yakışıklı adama göz kırpmadım,
Nasıl olsa "bana bakmaz" diye...

PEHİTO

UNUTULDU...


Açık pencereden
süzüldü rüzgar
içeriye doğru
kuşlar kondurdu kalbine
onların gagalarında kaldı
batık dikenler

toz duman oldu yollar
ayak izleri silindi
ufunetler havalandı göğe
sokağın hüzzam makamı sustu
o hikayeyi çoktan unuttu şehir

Bahar gülce den alıntıdır.

SENDE BEN!

Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini, 
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin, 
Sende uzaklığı, 
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum. 

Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.

Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil.......

Nazım Hikmet Ran

hard disc

BAKAN

Bakan'ın cevabı kanser hastası kızı ağlattı

Bakan bulunamayan kanser ilacını temin edebilmek için yardım isteyen kıza para verdi.

gözleri var görmezler kulakları var duymazlar.
Kuran'dan ve benden bir ek, gözlerdeki perde kendiliğinden kalkmaz, her bakan görmez, her duyan anlamaz. Bakmayı ve görmeyi, duymayı ve anlamayı öğrenmek gerek (ikra!)

Vay şehirlerimizin haline...

16 Nisan 2013 Salı

gerçek mehmetcik

BU REZİLLİKLERİ GAZETELER YAZMIYOR..

Mehmet Ali Çelebi 23 Temmuz 1984’te doğdu. Baba Muharrem Çelebi banka veznedarı. Anne Rukiye Çelebi gardiyan.

Annesi Amasya Cezaevi'nde görevliydi ve oğlunu bırakacak kimsesi olmadığı için onu her gün hapishaneye götürdü. Mehmet Ali Çelebi cezaevinin maskotu oldu, gardiyanlar ve mahkumlar tarafından büyütüldü. Cezaevi ile, koğuşlar ile tanışması yeni değildi yani.
1990 yılında Amasya Atatürk İlkokulu'nda öğrenime başladı. Okulu birincilikle bitirdi. 1995-1999 yıllarında sınavla kazandığı Amasya Anadolu Lisesi ortaokul bölümünü de birincilikle bitirdi.
Tüm diğer sınavları da kazanmasına rağmen, ağabeyi Volkan'ın Askeri Lise'de okumasının etkisiyle 1999 yılında kendi isteğiyle Maltepe Askeri Lisesi'ni seçti. (Ağabeyi 2001 yılında felsefeye yönelik aşırı ilgisi nedeniyle Hava Harp Okulu'ndan kendi isteğiyle ayrıldı.)
Mehmet Ali Çelebi 2003 yılında Askeri Liseyi de birincilikle bitirdi ve dönemin Ege Ordu Komutanı Orgeneral (ve bugünün Ergenekon sanığı) Hurşit Tolon'dan diplomasını aldı.
Kura ile karacı olduğu belirlendikten sonra 2003 yılında Kara Harp Okulu'nda eğitim ve öğretim hayatına başladı.
2007 yılında okulu birincilikle bitirdiği için diplomasını Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tan aldı ve o fotoğraf karesi sonradan çok kullanılacak tarihi bir kare oldu. Öğrenim boyunca bütün notları 10 üzerinden 10 oldu.
2007 yılında helikopter pilotu olmayı tercih etti; bunun için, dünyanın en zor kursu tabir edilen bir senelik "helikopter pilotluğu" eğitimini
birincilikle bitirdi.
Peki, bu çok başarılı Teğmen Çelebi okul dışında nasıl biriydi?
Tatlı-sert bir mizacı vardı. Sakin ve gururluydu.
Doğruluğu ve onuru her şeyin üstünde tutuyordu. Mücadeleciydi.
Harp Okulu öğrenciliği döneminde arkadaşlarına, final sınavları öncesinde bir hoca gibi 50-60 kişilik gruplar halinde ders anlatması ve onların bu dersleri izlemesi sonucu sınavları geçmesi bir efsane şeklinde hep kulaktan kulağa anlatıldı.
Tarihe meraklıydı. Başucunda her zaman Nutuk vardı.
.........
("Nutuk'u arkadaşlarına ve onların akrabalarına okumalarını salık vermesi", savcılığın
iddianamesinde altı çizili ve büyük harflerle yazılarak suç unsuru sayıldı ! Savcı ile Teğmen Çelebi arasında, bu konuda tartışma yaşandı)
Kitap kurduydu. Öyle ki, 2.5 yıllık cezaevi hayatında 500 kitap okudu.
Felsefeye düşkündü. Bunun bir nedeni de ağabeyi Volkan'ın felsefe öğrenimi görmesiydi. Herakleitos'un Fragmanlar'ını, Apuleius'un Başkalaşımları'nı, Platon'un Devlet'ini ve Diyaloglar'ını, Aristoteles'in Nikomakhos'un Etik ve Retorik'ini, Epiktetos'un Söylevleri'ni, Boethius'un Felsefenin Tesellisi'ni, Seneca'nın Tanrısal Öngörüsü'nü, Descartes'ın Meditasyonlar'ını, Spinoza'nın Etika'sını, Erasmus'un Deliliğe Övgü'sünü, Thomas Hobbes'un Leviathan'ını, Francic Bacon'un Denemeleri'ni, Mevlana'nın Mesnevisi'ni çok sevdi.
Şiir seviyordu. Şair olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, Nazım Hikmet'i, Yunus Emre'yi, Orhan Veli'yi beğeniyordu.
Futbol lisansı da olan Teğmen Çelebi okul takımının başarılı futbolcularından biriydi. Küçüklüğünden itibaren koyu bir Beşiktaşlı ve Amasyaspor'luydu.
Sualtı dalgıçlık kursiyerliğini de tutuklanmadan kısa bir süre önce birincilikle bitirmişti.

Teğmen...

O kadar zayıf, o denli narin görünüyordu ki, sanki tutmaya kalksanız kırılacak gibiydi. Tam 30 aydır Silivri'deydi. Tutuklanmasından 29 ay sonra, cep telefonuna emniyet müdürlüğünde birileri tarafından "yanlışlıkla !" 139 terör örgütü üyesinin telefon numaralarının yüklendiği yine bizzat emniyet tarafından itiraf edilmişti... Ama o hâlâ tutukluydu!.. Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi, 18 Şubat Cuma günü Silivri Mahkemesi'nde söz istedi, kürsüye geldi.
O narin, o tutmaya kalksanız kırılıverecekmiş hissi veren gencecik adam, başına örülmeye çalışılan "dijital pusu"yu tek tek, belgeleriyle anlattıktan sonra konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
11 Şubat 2011 saat 20.45'te düşmanın sinsi savaş silahı olan bazı TV kanallarından, "mahkeme kapılarının komutanlarımın üzerine kilitlendiğini" duydum ve üzüntüyle izledim. Hakaret olarak kabul ediyorum.. Sebep, kaçma şüphesi... Siz, Mustafa Kemal'in askerlerinin cepheden kaçtığını gördünüz mü? Komutanlarım sınırları açsanız, çekip gitmezler. Onları Hizbullahçı mı zannettiniz ?
Buradan Türk Milletine, Genelkurmay Başkanı nezdinde tüm komutanlarıma ve silah arkadaşlarıma sesleniyorum: İçiniz rahat olsun. Biliyoruz ki, bu bir savaştır. Savaşta asker yaralanır, asker esir düşer, asker ölür. Bunların bilincindeyiz. Biz Türk subayıyız. Bizim için hak yok, vazife vardır. Merak etmeyiniz, burası bize zindan değil Çiğiltepe'dir.. Onuru karşısında yaşamını hakir gören Albay Reşat Çiğiltepe'nin vazife anlayışıyla buradayız. Mustafa Kemal'in, "Size ölmeyi emrediyorum!" emri, bizler için halen geçerlidir. Sonsuza kadar da geçerli olacaktır.
Endişe duymayınız, Teğmen Çelebi'yi geçemeyenler onu yetiştiren komutanlarına ne yapabilir ki... Cephede bir Mehmet vardı, şimdi 150 Mehmet var. Cephe şimdi daha da güçlü. Bu şartlarda sizden tahliye talep etmem, benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır. Şimdi kapıları kapatın ! Yüzümüzü ışığa doğru uzatacağız…
Giyotin inecek.. Tekrar uzatacağız…
İnecek... Uzatacağız…
Gün gelecek, giyotin kesemeyecek: Kazanacağız!"...
Mahkeme arasında, az önce sanık kürsüsünde o "dev konuşmayı" yapan gencecik teğmenin bana doğru geldiğini gördüm. Saygıyla uzattı elini, "doğruları yazdığınız için minnettarız..." diye başladı. Boğazımın düğümlendiğini hissettim, elimi kaldırıp sözünü kestim ve yalnızca o üç sözcüğü söyledim:
- Vatan size minnettardır.

Ümit Zileli

14 Nisan 2013 Pazar

KISSA DAN HİSSE

"İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar, okul
duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır. "
Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey...
Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi'ne
gitsin." diye yazmış.

Vakit geldi, Sirkeci Garı 'ndayım; ama kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı.
"Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var."
"Benim" dedim.
Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:
"Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz."

İmza
Mustafa Kemal

Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme." dedim.
"Düşünün 1923'te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?"
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü'nü kurdum.
Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım..

Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak

7 Nisan 2013 Pazar

Gün Olur



Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

Orhan Veli Kanık

6 Nisan 2013 Cumartesi

NE ÇIKAR

Aramadıysam ne çıkar?
Sızmış bir ruh!
Kazısan jelatinini;
Mutsuzluk çıkar.

Huy çıkmaz da can çıkar.
Umursamaz mı görünüyorum?
İçimde fırtınalar.
Kapıları kapadım.
Açsam dışarı çıkar.

Konuşmasam ne çıkar?
Aldırmaz mı görünüyorum , ama dürüstüm!
Ağzım kapalı mı?
Açsam, kırılırsın diye aklım çıkar.

                         Tahir ÖZCAN   06-04-2013

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...