29 Eylül 2013 Pazar

ANADOLU GERÇEĞİ

Yalın ayaklarınla koştun mu tarla tarla
Duydun mu çıplak toprağın, çıplak insanın yasını
Ağlayan kadınlarla, ihtiyarlarla
Yaşadın mı bir yağmur duasını
Bozbulanık ırmaklarda çimdin mi
Kulak verdin mi yürekten kavala, saza
Bir ipek seccade üstünde gibi, huzurla
Durdun mu toprakta namaza ?

Bilir misin köylerde akşam olunca
Çekilir el ayak ortalıktan...
Bir hüzünlü ay doğar karanlığa sapsarı.
Başlar bir ağıt gibi sulardan, kapılardan
Kurbağa feryatları, köpek ulumaları...

Geceleri süt kokan, gübre kokan evleri
Topraktır hep damları, duvarı kerpiç...
Seferberlik yıllarını dinlerken ürpererek
Tandır başlarında uyudun mu hiç?

Kış günleri trenlerle geçtin mi uzak köylerden
Gördün mü dehşetini, tipinin karın...
Çektin mi hiç acısını istasyonlarda
Tandır ekmeği satan, yumurta satan
Yarı çıplak çocukların...

Kılığın kıyafetin sarmadı beni
Söylediğin türküler bizim türkümüz değil
Başka çeşmelerden doldurmuşsun tasını
Yüreğinde nakış yok, acı yok bizden
Bulutlar rahmetini kesmeden yavaş yavaş
İnsanlar selâmını esirgemeden
Savuş git içimizden...

Yavuz Bülent Bakiler

28 Eylül 2013 Cumartesi

Hak

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir, diyemem.
Zira ölenler bizdendir de kalanlardan emin değilim.
Ömür kısa, zaman hızlı akar, belki göremem.
Bu zulmün müsebbibi ölür de yandaşlardan emin değilim.

Tahir ÖZCAN  Eylül 2013

21 Eylül 2013 Cumartesi

18 Eylül 2013 Çarşamba

Bir zamanlar bir parkta



Hayal etmek yapmaya başlamaktır.
Yeşili korumak için başladı her şey.
Bireyi ve özgürlükleri korumayı da kapsadı.
Beni biz yaptı sonra.
Seni ben yaptı ve tek olduk.
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.
Sesimiz çok çıkıyor.

Sevilmek üzerine



En son ne zaman bana dokundu ellerin, ne zaman sevgi sözcükleri geldi kulaklarıma senin ağzından dökülen. Ya da ne zaman bakışların sevgiyle değdi göz bebeklerime. Bir insan neden bu kadar sevilmek ister, neden ona dokunacak her elden her yürekten sadece sevgi bekler. 

Neden sokulmaya çalışır insanların yüreklerine, neden sevdirmek ister kendini herkese. Neden en büyük korkusudur "sevilmemek." 

Değmedi anne her gün bekledim ama bir gün bakışlarından bana değen sevginin zerresini göremedim. Üzülmek için çok erken ya da bilinmez çok geç. Biliyor musun; sevgiyi almadıysa insan vermeyi de bilmiyor. Çevremdeki herkese yaptığım haksızlığın bir nedeni var. Değiştirebilir miyim!!

pehito

17 Eylül 2013 Salı



Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...

En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...

Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...

Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...

Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin

Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider !


Sahibi Bilinmiyor

8 Eylül 2013 Pazar

Barolar Birliği Başkanı bir daha konuşamayacak mı?

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun geçen pazartesi günü Ankara’da düzenlenen adli yıl açılış töreninde yaptığı eleştirel konuşma, sadece duruşu, içeriği ve üslubu bakımından değil, muhataplarının kimler olduğu itibarı ile de önemliydi.
Geçiştirilmesi kanımca imkansız olan bu konuşma, her adli yıl açılış töreninde olduğu gibi bu yıl da en üst düzeydeki devlet ve hükümet ricalinin, yani Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın mevcudiyetinde yapıldı.
Ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBB Başkanı Feyzioğlu’nun konuşmasını beklendiği gibi geçiştirmedi.
Sayın Başbakan’dan Feyzioğlu’nun gayet faydalı ve yapıcı bulduğumuz eleştirilerini aynı doğrultuda not almasını temenni ederdik. Ama Başbakan G-20 zirvesine katılmak için gittiği St. Petersburg’da Feyzioğlu’na karşı olumsuz tepkisini kendi dünya görüşü ve üslubu dairesinde dile getirdi.
Şunları söyledi:
“Yargıtay Kanunu’nda orada baro başkanı da konuşur diye bir madde yok. Neymiş, teamülmüş. Yok öyle bir şey. Hakkı yok. Orada gözümüzün içine baka baka bize hakaret ediyor. Cevap verme hakkımız da yok. Ama söyledim, bir daha adli yıl açılış töreninde bunlar konuşacaksa ben gitmeyeceğim. Gidersem de Yargıtay Başkanı konuştuktan sonra çıkacağım.”
Feyzioğlu’nun konuşmasını içinde Başbakan’ın şikayet ettiği “hakaret”i aramak maksadıyla bir kez daha okudum; bir hakaret bulamadım. Sadece tespitler, eleştiriler ve öneriler vardı.  
İşte o konuşmadan bazı satır başları:
* “Adil yargılanma hakkının hukuk uygulamacıları tarafından içselleştirilmediği, dolayısıyla sık sık ihlal edildiği toplumlarda bireyler, temel hak ve özgürlüklerinin her an devlet tarafından ihlal edilebileceği korkusuyla yaşarlar; kendilerini ifade etmekten çekinmeye başlarlar; devlet aygıtını bir hizmet aracı olarak değil, korkulan bir büyük abi olarak algılarlar (...) Mahkemeler ve hakimler bağımsız ve tarafsız olmadıkları takdirde adil yargılamadan ve dolayısıyla yargının adalet dağıttığından da söz edilemez”.
* “Milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş, ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur. Çağdaş demokrasiler ise çoğulcudur. (...) Milli irade tabirini kullanmaya devam etmek isteyenler, bu tabirin içinde siyasi iktidara muhalif düşüncelerin de yer aldığını, hükümetlerin parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak her istediklerini yapamayacaklarını (...) akıldan çıkarmamalıdır.”
* “Askeri darbelerin ne kadar büyük felaketlere yol açabileceğinin en güncel örneği, Türkiye’nin bu yönden haklı tepkisini ortaya koyduğu Mısır’da yaşanmaktadır. Bu tepkinin dünya kamuoyu üzerinde etkili olabilmesi için, ülkemiz içinde insan haklarına ve demokratik özgürlüklere azami saygı gösterilmesi gerektiği kuşkusuzdur.”
* “Elbette, dünyanın neresinde zulüm varsa, Sudan’da, Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da zulmün karşısında, mazlumun yanında samimiyetle durmalı, zulme karşı çıkarken her türlü siyasi hesaptan kaçınmalıyız. (...) Bir devletin zulüm karşısında dünya devletlerini harekete geçirebilmesi için, öncelikle kendi ülkesinde düşünce, ifade, toplantı ve gösteri ve basın özgürlüklerine ve tüm insan haklarına azami ölçüde saygılı olması gerektiğini asla göz ardı etmemeliyiz.”  
Daha fazla alıntı yapmak isterdim...
Başbakan Erdoğan bu minvaldeki eleştirel bir konuşmayı öncelikle kendi huzurunda yapıldığı için “hakaret” addedebiliyor ve konuşma sahibinin bu görüşleri ifade etmeye “hakkı olmadığını” söyleyebiliyor.
Başbakan yüksek yargıya baskı yaparak bir sonraki adli yıl açılış töreninde bir TBB başkanının bu şekilde eleştirel bir konuşma yapmasının önünü şimdiden kapatıyor ve böylece ifade özgürlüğünü bizzat sınırlandırmış oluyor.
Başbakan’ın bu tepkisi bile Feyzioğlu’nun eleştirilerinde ne kadar haklı ve doğru bir yerde durduğunu gösteriyor.

Kadri Gürsel

5 Eylül 2013 Perşembe

The Antikythera Mechanism

This machine has the oldest known complex gear mechanism and is sometimes called the first known analog computer, although the quality of its manufacture suggests that it may have had undiscovered predecessors during the Hellenistic Period. 

It appears to be constructed upon theories of astronomy and mathematics developed by Greek astronomers and is estimated to have been made around 100 BC. In 1974, British science historian and Yale University Professor Derek de Solla Price concluded from gear settings and inscriptions on the mechanism's faces that the mechanism was made about 87 BCE and was lost only a few years later.

It is believed the mechanism was made of a low-tin bronze alloy (95% copper, 5% tin), but the device's advanced state of corrosion has made it impossible to perform an accurate compositional analysis. All of the mechanism's instructions are written in Koine Greek and the consensus among scholars is that the mechanism was made in the Greek-speaking world.


Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...