7 Şubat 2014 Cuma

ZORDUR KADIN OLMAK...

16 erkek bugün Hürriyet’in yılbaşı ekinde bunu başlattı. Kadın kılığına girmediler. Kadın ruhuna girmeye çalıştılar. Yumrukla gözü karartılmış kadının, asıl karartılan yanının ruhu olduğunu, insanlığı, şahsiyeti olduğunu anlatmaya çalıştılar. Onlar birkaç iyi insan, birkaç cesur erkek. Kırılan kolun içine saklandığı yeni çıkarıp attılar. “Bakın işte, tam buraya vurdular!” dediler. Anlamaya çalışmak, anlamanın yarısından ilerisidir.

Yılbaşı özel sayımızın fikir annesi Şermin Terzi’yi ve harika fotoğraflar için Sebati Karakurt’u tebrik ederim. Erkekleri bu fikre ikna etmenin, hiç de kolay olmadığını biliyorum. Ama sonuçta ortaya gene sıra dışı ve çok etkileyici bir proje çıktı.

Bu 16 cesur erkeğe teşekkür ederim. Kadın olmanın zorluklarına dikkatimizi çekmek için poz verdiler. Onlar için de bunun kolay bir proje olmadığını tahmin edebiliyorum. Ancak attıkları küçük bir adımla, büyük bir etki yarattılar.



GÜVEN KIRAÇ (Oyuncu)
Doğum kontrolü yapıyorlar diye dayak yiyorlar

Türkiye’de çocuk yaşta genç kızlar, zorla evlendirilerek, bazen de tecavüze uğrayarak, daha kendileri çocukken çocuk doğurmak zorunda kalıyorlar. Geçenlerde, 16 yaşında tecavüze uğrayan bir genç kız, tecavüz bebeğini aldırmak isteyince, yasal kürtaj süresini aştığı için ne yapacağını bilemez vaziyette çaresiz bırakıldı. Türkiye’de hamileliği boyunca bir kez bile jinekoloğa gidemeyen yüzbinlerce kadın var ve çoğu sağlıksız bebekler dünyaya getiriyor. Birçoğu da kocalarından habersiz doğum kontrolü yapıyor diye ya dövülüyor ya terk ediliyor. Kadının adının olmadığı bir toplum yarımdır. Asla tamamlanamaz.

Türkiye’de her yıl 1 milyon 900 milyon gebelik gerçekleşiyor. Bu gebeliklerin 550 bini (yüzde 30’u) istenmeyen gebelik. Bazı yörelerde kadınlar, hamileliğini hiç jinekoloğa gitmeden tamamlıyor, evde doğum yapıyor ve hem annenin hem de bebeğin hayatı tehlikeye giriyor.


KEMAL DOĞULU (Şarkıcı)
Hani onlar çiçekti?

Şiddetin yeri ve zamanı yok. Sadece kadın olmak yeterli şiddete maruz kalmak için! Yeri gelir anne, yeri gelir ofiste iş kadını, yeri geldiğinde ise karanlık ve ıssız bir sokakta fahişe... Bu ülkede kadınların maruz bırakıldığı durumlara hâlâ akıl sır erdiremiyorum. Oysa hani onlar çiçekti ve özen istiyordu!

Seks işçilerinin sayılarının 100 bin civarında olduğu sanılıyor. Fuhuşun ilk nedeni, yüzde 91.4’le ekonomik koşullar. Erken yaşta veya zorla evlilikler, cinselliğin günah ve ayıp kabul edilmesi, evlilik öncesi cinsel ilişkinin kabul edilmemesi ve bekaretin önemi, fuhuşu artıran nedenler.

PROF. DR. CELAL ŞENGÖR (Akademisyen)
Devletin en tepesi bile kadın erkek eşit değil diyor

“Kadın maldır, erkeğin kölesidir, evde çalışmakla kalmaz, kocası kahvede tembellik ederken tarlada veya sürüsünün başında da çalışır, kadın evlenemez, evlendirilir, okula gönderilmez, gönderilirse toplumun kendisine biçtiği kılıfa girmesi zorlaşır!” Türkiye’de kadın işte böyle algılanıyor. Üstelik sadece düşük eğitimli kişiler değil böyle algılayan, “Kadın ve erkek eşit değildir” diye açıklama yapan devletin en tepesi de! Modern Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, kadınını da erkeği ile birlikte modern toplumun iki temel öğesinden biri olarak görmeyi amaçlamıştı. Hele hele anne olarak, çocuk üzerindeki duygusal etkisi babanınkinden her zaman fazla olan annenin eğitimine özel bir ağırlık vermişti. 1950’lerden itibaren şahlanan yobazlık, Türk kadınını tekrar köleliğe ve zillete, dolayısıyla onun yavrusu olan Türk çocuğunu da duygusal bir hamlığa ve ilkelliğe mahkûm etti. Bu kölelik ve zilletin ise bugün bir hürriyet olarak öne sürülmesi, Türk kadının ne korkunç bir aldatma ile karşı karşıya olduğunun en belirgin tezâhürüdür.

NURİ ALÇO (Oyuncu)
Namus bacak arasında aranmaz

Türkiye’de tecavüz ve taciz daha ilkokuldan beri kızların maruz kaldığı bir durum ne yazık ki. Her anne-baba, başına ne gelirse gelsin, kız veya erkek evladını bağrına basmalı. Hele hele tecavüze uğradı diye reddetmek, öldürmek insanlıkla bağdaşmaz. Allah’ın verdiği canı yine sadece Allah alır. Ölümle sulh yoluna gidilmez. Böyle bir şey yapıldığında ele geçen tek şey sadece vicdan azabıdır. Yalan söyleyen, hak yiyen binlerce namussuz varken, gerçek namus bacak arasında aranmaz. Namus beyindedir.

Türkiye’de her dört saatte bir tecavüz veya tecavüze yeltenme suçu işleniyor. Tecavüzcülerin yüzde 99’u erkek. Yüzde 30’u evli ve düzenli bir cinsel hayata sahip. Tecavüzlerin yüzde 50’si planlı.


EMRE ALTUĞ (Şarkıcı)
İşverenlerin emziren anneye anlayışı vicdani sorumluluk

Emzirmek bir annenin bebeğiyle paylaştığı en özel an. Belki de, doğumdan sonra babanın bebekle tek paylaşamadığı, annenin ise Allah tarafından kutsal kılındığı, kıskanılası bir mucize. Annenin ve bebeğin bu dönemi en sağlıklı şekilde yaşamasını sağlamak, bir insanlık görevidir. İşverenlerin, bu süreçte çalışan kadına gereken anlayışı göstermesi ve pozitif ayrımcılık uygulaması, her şeyden önce vicdani bir sorumluluktur.

Almanya ve İsveç’te doğum sonrası ücretli izin süresi 47, Norveç’te 44, Yunanistan’da 34 hafta. Türkiye’de ise bu süre sadece 16 hafta. Bebeğin bir yıl anne sütü emmesi tavsiye edilse de, anneler dört aylık bebeğini evde bırakıp işe dönmek zorunda kalıyor. Birçok işyeri sahibi ise süt izni kullanımını neredeyse yok sayıyor.


GÜRSEL TEKİN (Politikacı)
Kadının olmadığı yerde erkek olmaz

Bu yıl Adıyaman’da 16 yaşında bir genç kız ailesi tarafından diri diri toprağa gömülerek töre cinayetine kurban gitti. Bu kızın dramını hiçbir zaman unutamayacağım. Böyle bir şey ne dine, ne vicdana, ne insanlığa sığar. Sadece bu olay bile, Türkiye’de kadına gösterilen şiddetin en büyük göstergesidir. Kadınlarımız töre cinayeti adı altında katliama uğruyorlar. Öldürülmediklerinde de, özellikle eşleri tarafından her gün dövülerek yeryüzünde cehennemi yaşıyorlar. Bu bir insanlık dramıdır. Kadının olmadığı bir yerde erkek olmaz, erkek doğmaz.

Kadınların yüzde 41.9’u şiddet görüyor ve yüzde 48’i bunu kimseye söyleyemiyor. Çalışan kadınların yüzde 44.1’i, çalışmayan kadınların 41.1’i şiddet mağduru. En az bir kez hamile kalmış her 10 kadından biri gebeliği sırasında dayak yiyor.


KEREM TUNÇERİ (Basketbolcu)
Kadın sürücüleri taciz etmekten keyif alıyorlar

Her gün binlerce kadın, trafikte birçok tatsız olayla karşılaşıyor. Trafikte kabalaşan bazı erkek sürücüler, bazen sözle, bazen de hareketleriyle kadın sürücüleri taciz ediyor. Bir de ‘Kadınlar iyi sürücü değildir’ kanısı yüzünden, hatalı olsalar da olmasalar da kadın sürücülerin üzerine fazla gidiliyor. Özellikle, geceleri yalnız kadın sürücüleri taciz etmekten büyük keyif alan erkek sürücüler var ne yazık ki. Temennim tüm bunların tamamen ortadan kalkması ve kadın-erkek ayrımının her alanda tarihe gömülmesi.

Türkiye’de 21 milyon sürücünün dört milyona yakını kadın. ‘Trafikte taciz öldürüyordu’, ‘Trafikte taciz korkusu’ başlıkları, gazetelerin üçüncü sayfalarının değişmezi. Anketlere göre bir kadın sürücü, hayatı boyunca en az beş kez trafikte ciddi manada tacize uğruyor.


VOLKAN KONAK (Şarkıcı)
Kadın bir seviyedir hep yüksekte tutalım

Türkiye’de kadın olmak zor zanaat. Feodal yapı, örf ve ananeler yüzünden üzerlerinde aşırı baskı var. Ekonomik özgürlükleri yok. Kadının duygularını anlayan, kadına kıymet veren erkeklerin ruhu terbiye olur. Aşklar, evlilikler ve kadın, ağaca benzer; kadın kurursa, kırılırsa o ağaç bir daha yeşermez. Kırılmış dallar da ölüdür. Hem bedenen, hem ruhen öldürülen kadınların olduğu toplum, itici gücünü kaybeder. Mustafa Kemal, Cumhuriyet’i kurar kurmaz kadını ayağa kaldırdı. Kadın pilot, kadın öğretmen, kadın mühendislere yol açtı. Kadınsız bir toplumun ilerleyemeceğini çok iyi biliyordu. Devrimci insan bunu yapar. Zeki, akıllı, cesur insan, kadını öne çıkarır ve kadını daima el üstünde tutar. Kadın bir seviyedir, o seviyeyi hep yüksekte tutalım. Kadife giyilmiş elle kadını okşayalım. Kadının olduğu tüm ortamlarda varım. Çünkü kadın bir kültürdür.

100 kadından 62’si işgücüne katılmama sebebini ‘ev kadını’ olmasına bağlıyor. Ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalılık olanağı sağlanıyor ama primlerin yüksekliği ve eşe bağımlılık yüzünden sigorta yaptıramıyorlar.


UZM. DR. NURİ SOYSAL (Plastik cerrah)
Kadınlar yuvasını korumak için estetik ameliyatı zorunlu hissediyor

Türkiye’de kadın olmak zor zanaat. Erken yaşta evlenmek, çok doğum ve geleneksel fazla kilolar, kadının biyolojik deformasyonuna neden oluyor. Erkeklerden güzel olmak sadece kadının işiymiş gibi bir yaklaşım hakim. Hele hele ilerleyen yaşlarda maddi olanaklara sahip oldukça, genç kadınlara ilgisi daha da artıyor. Bu durum özellikle ev kadınları üzerinde bir baskı oluşturuyor ve kendini estetik ameliyat olmak zorunda hissediyor. Estetik ameliyat yaptıran kadınların birçoğunda ana problem, özgüven eksikliği ve kadının yuvasını koruma içgüdüsü.

Modern dünyada kadının yaşlanma ve çirkinleşme hakkı yok. Güzellik çoğu zaman lanet gibi kadınların peşinde. Bazı akademisyenler, kadının güzel olma zorunluluğunu ‘örtülü terör’ olarak adlandırıyor.

MEHMET TURGUT (Fotoğrafçı)
Eğitimsizlik vahşileştiriyor

Kadın-erkek eşitliğinin sadece lafta olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. İşte bu yüzden, hâlâ töre cinayetleri ve kadın istismarları yaşanıyor. Birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da sürekli konuşuyoruz ama iş bir şeyler yapmaya geldiğinde kılımızı bile kıpırdatmıyoruz. Bunun sebebi tamamen eğitimsizlik ve maddi sorunlar. İnsanların eğitim düzeyi ve maddi durumu kötüleştikçe, içlerindeki kötü dürtüler daha fazla ortaya çıkıyor ve vahşileşiyor. Türkiye’nin yoksulluktan sıyrılıp, tam anlamıyla refaha kavuşması için daha çok zaman olduğunu düşünürsek, en azından eğitim konusunda acil harekete geçilmeli. Hemen!

2006 yılında yapılan araştırmaya göre 2000-2005 yılları arasında bin 190 genç kız ve kadın töre cinayetine kurban gitti. Her yıl yaklaşık 200’ü aşkın kadınımız töre cinayetine kurban gidiyor. Aile tarafından öldürülmeyen ama kendini öldürmeye zorlanan vakalar ise kayıtlara töre cinayeti değil intihar olarak geçiyor.


FURKAN KIZILAY (Oyuncu)
Kızların küçük yaşta zorla evlendirilmesinden utanç duyuyorum

Ülkemizde hâlâ gencecik ve daha reşit bile olmamış genç kızlar, başlık parası karşılığında aileleri tarafından zorla evlendiriliyor. Bu bir kara cahillik ve geri kalmışlıktır. Ben modern bir Türk genci olarak, ülkemin bazı yörelerinde kız arkadaşlarımızın bu şekilde evlendirilmesinden büyük utanç duyuyorum. Küçük yaştaki genç kızların evlendirilmesi onları hem fiziksel hem de ruhsal olarak çökertiyor. Bazı yerlerde kız çocuğu doğduğunda, insanlar “Olsun bir sonraki erkek” olur diyebiliyor. Kadın olmadan erkeğin de var olmayacağını niye unutuyorlar?

Türkiye’deki her üç evlilikten biri zorla ya da erken evlilik. Bazı yörelerde evlilik yaşı 12’ye kadar iniyor.

ERDİL YAŞAROĞLU (Karikatürist)
Her şeyi veremiyorsan bari okuma hakkını ver.

Türkiye’de kadın olmak zor. Kız çocuğu olmak ise, çok daha zor. Çocuklar her şeyi ister. Okumayı da ister. Onlara her şeyi veremiyorsan, bari okuma hakkını ver. Hiç değilse büyüyünce birşeylere ulaşma şansı olsun.

Türkiye’de 4 milyona yakın kadın okuma yazma bilmiyor. 6-24 yaş grubunda okuma yazma bilmeyen 220 bin kadın var. İlköğretimde kız çocuklarının okula gitme oranının en düşük olduğu iller şöyle sıralanıyor: Bitlis yüzde 84.27, Van yüzde 84.57, Hakkari yüzde 85.05.

Dini baskı tüm baskıların üzerinde
Bu özel gazeteyi hazırlarken, hayat kadını kılığına girecek oyuncu bulmakta zorlanacağımızı düşünüyorduk da, kara çarşafa girecek birilerini bulmakta sıkıntı yaşayacağımızı pek düşünmemiştik açıkçası. Hangi ünlü isme sorduysak olumsuz yanıt aldık. Hatta, “Gerekirse tecavüze uğrayan ben olayım ama çarşafa girmeyeyim” diyen bile çıktı. Ortak korku, daha önce dünya genelinde pek çok sanatçının başına gelen radikal dincilerin boy hedefi olmaktı. Bu nedenle, yaptığımız tüm çekimler içinde ünlü kullanmadığımız tek kare bu. Çarşafa girenler bizim mesai arkadaşlarımız.

Türkiye’de çok eşli evlilik oranı resmi olmayan rakamlara göre ortalama yüzde 10. Ancak, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da bu oran çok daha yüksek. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açık bir şekilde çok eşliliğin karşısında tutum almış olmasına rağmen, dini gerekçeler ve aşiret yapısı çok eşliliğe zemin hazırlıyor.

METİN AROLAT (Yönetmen - Müzisyen)
Başarılı olurlar diye mi kadınlara fırsat verilmiyor?

Çevreme bakıyorum, birçoğuna hiç fırsat tanınmamış, bastırılmış, engellenmiş, küçümsenmiş, dövülmüş, istismar edilmiş... Bu kadınların gözlerine baktığımda, gördüğüm sadece küskünlük ya da nefret değil. Her şeye rağmen sevgi de var o gözlerde. O bakışların kiminde başarılı bir müzisyen, bir ressam, bir doktor, bir başbakan, bir sporcu var. Türkiye’de kadın sporcu sayısı, erkek sporculardan o kadar az ki. Belki de günün birinde bizi dünya çapında başarılara götürecek bir kadın sporcu, şu an yeteneğinin bile farkında olmadan bir köşede istismar ediliyor. Belki de başlık parasına satılıyor... Düşünüyorum da, kadınları küçümseyip sadece kadın oldukları için fırsatlar vermemek, onların başarıları karşısında bir korku mu aslında?

Nüfus dağılımında kadın-erkek sayısı neredeyse birbirine eşit. Ancak, bu eşitlik hayatın diğer alanlarında kendine hemen hiç yer bulamıyor. Mesela ülkemizde lisanslı aktif sporcu sayısı 1 milyon 720 bin 84. Bunların sadece 478 bin 16’sı kadın.


JOST LAGENDIJK (Politikacı)
Bu ülkenin kadınları arasındaki derin fark beni çok şaşırtıyor

Türkiye’de kadınlar arasındaki derin farklılıklar beni hep çok şaşırttı ve şaşırtmaya da devam ediyor. Bir bölüme baktığınızda, Hollanda’dakinden bile fazla sayıda kadın doktor ve akademisyen görüyorsunuz. Hepsi eğitimli, kültürlü ve başarılı. Ancak öte yanda, hâlâ birçok kadın, erkek egemen bir toplumda, ortaçağda rastlanacak cinsten bir ayrımcılığa maruz kalıyor. Bununla mücadele etmek yetmiyormuş gibi, bir de fiziksel şiddet görüyorlar. Türkiyeli kadınlar arasındaki bu uçurum, en kısa zamanda giderilmeli. Toplumun hangi kesiminden gelirlerse gelsinler, başörtülü ya da değil, hepsine aynı hakların tanınması ve hayatlarını diledikleri gibi planlama özgürlüğüne sahip olmaları gerekiyor.

Bazen bir sokak köşesi, bazen bir otobüs, bazen bir işyeri; Kadınların hepsi, hayatında en az bir kez mutlaka tacize uğruyor. Çoğu bunu her gün yaşıyor. Buna rağmen, sadece çok küçük bir bölümü şikayetçi oluyor. Çünkü, ülkemizde tacize uğrayan kadının kuyruk salladığı fikri hakim olduğu için, şikayetçi olan kadın da yetkililerin tacizine uğrayabiliyor.


AHMET ÜMİT (Yazar)
Kadın yaşamın sürekliliğini sağlar ödülü dayak ve küçümsenmedir

Türkiye’de kadın, sadece kağıt üzerinde özgür ve eşit bir yurttaştır. Kadın, sosyal, ekonomik, politik yaşamda her zaman ikinci sınıf vatandaş olarak yer alır. İşyerindeki çalışma biter, evdeki bitmez. Yine de, erkek her zaman ondan değerlidir. Köydeki kadının durumu ise daha da vahimdir. Hem tarlada çapa sallar, hem evdeki yaşamın sürekliliğini sağlar. Buna karşın aldığı ödül, çoğunlukla aşağılanmadır, dayaktır, küçümsenmedir. Hâlâ ülkenin birçok yöresinde genç kızlarımız bakire olmadığı için öldürülür. Tecavüze uğramışsa bile suç mutlaka onundur; töre karar verir, canı alınır. Bırakın kırsal bölgeleri, metropollerde bile hunharca öldürülen kadınların davalarında hakimler, ‘namus’ indirimi yaparlar. Demokratik bir cumhuriyet olduğu savlanan ülkemizin parlamentosunda kadın üyelerin sayısı, erkeklerin onda biri bile değildir. Erkeği yetiştiren, lafa geldi mi ülkemizin temel direği sayılan kadınlarımıza duyulan bu güvensizlikle, gelişmiş, çok sesli, demokratik bir toplum kurmak nasıl mümkün olabilir?

Kadınların sadece yüzde 22.3’ü çalışıyor. AB ülkelerinde bu oran yüzde 60. Kırsal bölgede yaşayan 100 kadından 84’ü tarım işçisi ama yüzde 77’si herhangi bir ücret almadan aile işçisi olarak çalışıyor.


MURAT DALKILIÇ (Şarkıcı)
Kadın üstünde egomuzu tatmin ediyoruz

Kadınlık yüzyıllardan beri zor. Hele Türkiye’de! Kadınları, erkeklik egomuzu tecrübe ettigimiz varlıklar olarak görüyoruz ve onların sahibiymiş gibi davranıyoruz. Eşit imtiyazlara sahip olsak da, bunu ne sosyal ne de özel hayatlarında hissettirmiyoruz. Türkiye’de kadın olduğunu hissedebilen kadınlar ne yazık ki azınlık. Halbuki erkekler, kadını mutlu ettiklerinde kendilerinin de mutlu olacağını çoktan keşfetmiş olmalıydılar. Eyyy erkekler! Onlarsız hayatın anlamsızlığının hep beraber farkına varalım. Ve kadını salt bir cinsel meta olarak görmekten vazgeçelim.

Reklam kampanyalarında estetiğe gönderme yapmak için kullanılan ana tema genellikle kadın. Kadın estetiğinin kullanılma sınırı ile meta olarak kullanılma sınırı arasındaki bıçak sırtı denge çoğu zaman tartışma konusu.


Dido Kahn dan alıntıdır

ÖLÜNCE AĞACA DÖNÜŞMEK İSTER MİSİNİZ?



"Küllerinden yeniden doğmak" deyimi gerçeğe dönüştü.
Bundan böyle yakılmayı seçenler için artık yeni bir seçenek daha mevcut: Yaşayan bir ağaca dönüşmek!

“Bios Urn” markasıyla satışa sunulan özel kit, aslında küllerin konulduğu kaseyi bir ‘saksıya’ dönüştürme fikrinden ibaret.

Martin Azua ve Gerard Moline tarafından tasarlanan ve üretilen “Bios Urn”, küllerin zaman içinde ağaca dönüşmesini sağlayacak yeterli miktarda toprak ve tohum içeriyor.

Bir cenaze ürünleri şirketi tarafından satışı yapılan kit, hindistancevizi kabuğu, sıkıştırılmış bitki ve selülozdan üretilmiş. Bu maddeler kendiliğinden doğada çözünürken, fosfor bakımından zengin olan küller ise ağacın büyümesine yardımcı oluyor!

Bios Urn’un yaratıcısı Martin Azua da şimdiden nerede ve hangi şekilde bir ağaca dönüşmek istediğini planlamış bile!

Bios Urn bu konudaki tek örnek de değil. Fransız tasarımcı Margaux Ruyant’ın Poetree’si de benzer bir işleve sahip.

Poetree Bios Urn’dan farklı olarak seramik bir gövdeye sahip ve üzerinde ölen kişiye ait bilgiler içeriyor. Ayrıca mantardan bir koruması da var. Bu da yakınlarının istediği zaman mantar korumayı çıkarma ve Poetree’yi toprağa yerleştirmelerini sağlıyor. Güneş içeriye girmeye başladığı andan itibaren tohum ağaca dönüşmeye başlıyor.

Hem Poetree, hem de Bios Urn cesedinin bir ağaca dönüşmesini arzu edenler kadar, geçmişte kaybettikleri kişiyi bir “mezar taşı” yerine yaşayan bir “ağaç” olarak görmek isteyen yakınları için de tercih nedeni olacak gibi görünüyor.

http://www.gazetesiz.com/haber/yasam/genel/olunce-agaca-donusmek-ister-misiniz-80687.html

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...