29 Mart 2015 Pazar

Hangi Osmanlı

Halife Abdülmecit efendinin bazı tabloları





Yukarıdaki resimde gördüğünüz kişi son halife Abdülmecit efendi dir.

Tablolarından ibretlik çıkarımlar yapabiliriz.

1-Hani resim günahtı? Halife kendisi bir ressam
2-Hani heykel günahtı? Gördüklerini resmeden Halife saraydaki heykelleri de resmetmiş.
3-Kadınların başı açık
4-Kadınlar müzik aletleri çalıyor
5-Çıplaklık tabu değil demekki çünki resmedilebiliyor hem de Halife tarafından.
6-Erkek kadın aynı mekanda karışık olarak bulunabiliyor Osmanlıda.
7-Resimlerinin yapılması için kadınlar poz verebiliyor
8-Mekanların içine süsleme amaçlı tablolar asılabiliyor.
9-Ciddi oranda kadınlarda dekolte var hem de o devirde.
10-Sanatın her alanı (resim, müzik, heykel, fotoğraf) icra imkanı buluyor.

Bu örnekler de maddeler de arttırılabilir.

Bir de Padişahlara bakalım. Örneğin Sultan Abdülaziz







Görüldüğü üzere çok başarılı bir ressammış Padişah Abdülaziz.
Ayrıca da iyi bir besteciydi.
Portresini ve heykelini yaptırmış bir modern insandı.
Dilin ve yazının sadeleşmesinin eğitim düzeyini arttıracağına inananıyordu.
Du gibi modernleşmeci, ıslahatçı düşünceleri ve uygulamaları sonunu getirdi.

Günümüzde de bir Osmanlıya özlem, Osmanlıcılık merakı, Osmanlıya dönme özlemi dillendiriliyor.
Osmanlıcanın öğrenilmesinden, Latin alfabesine geçmenin insanları cahilleştirdiğinden bile bahsedenler var. Cumhuriyetin kurulduğu ve henüz Arap harflerinin kullanıldığı günlerde halkın sadece %3 ünün okur yazar olduğu (neredeyse tamamı büyük şehirlerde) düşünlürse.
Bu Osmanlıya dönme özleminin altında hangi emellerin yattığını merak ediyor insan.
Belki de sorulması gereken en önemli soru HANGİ OSMANLI?

Tahir ÖZCAN  20-03-2015

25 Mart 2015 Çarşamba

ŞİİR




Artık birleştir şu cümleleri. 
Yalnız hecelerin esareti son bulsun. 
Geceden güne kuruyan dereler birleşsin nehir olsun. 
Nesir denen kayayı yontacak heykeltraş ol. 
Beyaz tualdeki renkleri dansettirecek ressam ol. 
Dilinden eline ve kağıdın üzerine dökülenler ruh bulsun. 
Seçkin kulaklarda şarkı olsun yazdıkların. 
Anlamı ne olursa olsun adı şiir olsun.

Tahir ÖZCAN 26/03/2015

21 Mart 2015 Cumartesi

AŞIK

Aşık mı oda ne ki deyi
Cahal bilmez hiç bir şeyi
Herkeş görür güneşi ayı
Anlataman aşık gibi
Uzun ince bir yoldaki
Kaygusuzmuş öteki
Deldi dağları belki
Yürek deli aşık gibi
Mahsuni lakabı,sanı
Koyun mu sanırsın hani
Bey değil Padişah olsa yani
Komaz sözün aşık gibi
Şarkışlada doğdu biri
Çoğunun Hacıbektaş piri
Zindan,sürgün,hapis sonu
Unutulmaz aşık gibi
T.ÖZCAN 21-03-2015
Büyük usta Aşık Veysel'i Sevgi ve Rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsın

16 Mart 2015 Pazartesi

168 OKKA (Seyit Ali)



Köyünde onu herkes öldü bilmektedir.
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür.

Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.

“-Sen kimsin?

-Ben Seyidim.

-Biz seni öldü biliyoruz.

-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?

-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”

Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. “Korkma kızım o senin baban.”

Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor.

O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der.

***

Kocaseyit namı, Seyit Ali Çabuk tam adı.

Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman.

1889'da Balıkesir'in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur.

Mavi gözlü ve ufak tefektir.

Gariban Anadolu köylüsü.

Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.

1909’da askere gider.

1912’de Balkan Savaşı’na katılır.

1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulundu.

18 Mart1915'te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevlidir.

(Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası'na isabet eder. Mecidiye Tabyası'nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk'tur.

Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır.
Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar.

Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın verilmiş.

O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istememiş.

Seyit Ali, 1909'da gittiği askerden, 1918'de onbaşı olarak döner.

1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.

1918’de terhis olur.

BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR

Kocaseyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır muhtemelen. 1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran'a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.”

Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere “suçum ne ki” diye sorar. “Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.” Seyit, sevinir.

Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa ‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’ der.

Maaş bağlatılmasını teklif eder. Seyit Ali, “Hayır paşam" demiş, "biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten, “Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit'te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem”

Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye.

Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez.

Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.

Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.

Seyit Ali Çabuk, 1939'da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir.

Köyündeki mezara gömülür.

Kocaseyit'in köyü, hala yoksul...

Yüze yakın torununun yaşadığı Kocaseyit Köyü (köyün adı sonradan Çamlık, 1990’da da Kocaseyit olmuştur), büyük oranda elektriksiz ve susuz.

TSK bir dönem köye de sahip çıkmış, Kocaseyit Anıtı da yaptırmış ama Ergenekon, Balyoz darbeleri sonrası onun da eli çekilmiş.

Güneydoğu’dakilerden farksız köylü topraksız, koyun keçi güdüyor, ovaya yevmiyeye gidiyor.

Aynı dedeleri Kocaseyit gibi.

Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm kahramanlarının öyküsüdür.

En azından o yine şanslıymış, bugünküler üzerine bir de suçlanıp, hapse atılıyor, intihara zorlanıyor.

Hüseyin Vodinalı/Odatv

15 Mart 2015 Pazar

YALNIZ



Yalnızım, yalnızsın, yalnız
Pişmanlıklarım bile yanımda değil
İçiyorum kaybettiklerime
Ama yanımda anılar
Mutlu olmalıyım aslında
Kaybetmediklerim de var
Burada olmasa da yakınımdalar
Bir mesaj, Bir telefon sesi
Rüyalarda olsa da duyulan dost gülümsemesi
Unutulmamaktan güzel ne var

Tahir ÖZCAN             Mart 2015

9 Mart 2015 Pazartesi

VİCDAN (İçimizdeki Tanrı)

Birgün, çelimsiz, küçük bir kız çocuğu, sokağın köşesine oturmuş; yiyecek, para, ya da alabileceği herhangi bir şey için dileniyordu. Üzerinde yırtık, pırtık giysiler vardı; yüzü gözü kir içinde ve perişan bir haldeydi.
Kız dilenirken, sokaktan genç, canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti. Kızı fark etmişti ama belli etmemek için dönüp ikinci kez bakmadı. Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat âilesinin yanına geldiğinde, çok güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu. Fakat az sonra düşünceleri tekrar o fakir kıza takılıverdi. Duyguları bir şeylere itiraz ediyordu. Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarını Allah’a yöneltti. Böyle durumların var olmasına izin verdiği için…
Ve şöyle bir cümleyle yakındı içinden:
“-Böyle bir şeyin olmasına nasıl müsâade ediyorsun? Neden o küçük kıza yardım için bir şeyler yapmıyorsun Allâh’ım?”
Sonra rûhunun derinliklerinden gelen bir cevap işitti:
“-Yaptım. Seni yarattım!”

6 Mart 2015 Cuma

GÖRDÜĞÜMÜZÜN DIŞINDA BİR KAVGA VAR AMA....


MB ile CB-RTE arasında eşine başka bir yerde ve zamanda rastlanmamış büyük savaşlar devam etmekte.
Bir tarafın iddiasına göre faizler indirilmeli. indirilmemesi vatana ihanet olur.
Bir tarafın iddiasına göre faizler ekonominin dengesini, tüm ödemeler dengesini bozar.
Faizlerin indirilmesi başka koşullar değişmemesi halinde bile şirketlerin sıkıntılarının sadece % 11' ini gidereceği ifade edilmektedir. Geriye kalan % 89 sorunlar yumağı ne olacak? Buna yanıt veren yok.
Bu itiş kakış arasında dolar almış başını gidiyor. Herkes seyrediyor.
Hükümetin başındaki AD dolar dünyada yükseliyor, bizde de yükseliyor. El ile gelen düğün bayram demeye getiriyor. Oysa doların değerinin yükselmesi aşırı dolarize olmamış ekonomilerde sadece binde bir değişiklik yaparken bizde şimdiden yüzde onüçü aştı. Dış borçlar 383 ten 435' e yükseldi. Aradaki 50' lik farkı bize zam yaparak ödettirecekler. Bunun adı hayat pahalılığıdır, enflasyondur.
Global ekonomide sistemin konjonktürel bir daralmaya girdiği tüm ekonomistlerce ifade ediliyor. ABD Merkez Bankası monetarist politika enstrümanlarını kullanarak ekonomilerini korumak istiyor. Enerji politikalarında radikal sayılabilecek değişiklikler, brent petrol fiyatlarının değişmesi farklı ülke ekonomilerinde farklı sonuçlara neden oluyor. Bunun bize yansıması, durduk yerde döviz cinsinden borçların yükselmesi sıcak para girişinde isteksizlik. Cari açığın döndürülemez büyüklüklere ulaşması...Ayrıca ekonomide özelleştirme gelirlerinin sonuna gelinmiş olması, yeni rant yaratmada başarısızlık. Ekonominin lokomotifi olan inşaat sektöründe bile tökezlemeler ve ileriye dönük belirsizlikler baş göstermektedir.
İşte böyle bir ortamda kendisini her şeyin yönlendiricisi olarak gören RTE' nin aktif rol üstlenmesini anlamak bir ölçüde mümkün ama sırf faizlerin indirilmesi ile ekonominin düzeleceğini sanmak gerçekten zor. Hatta imkansız. Büyük bir olasılıkla bunu bizden daha iyi kendisi bilir.
CB-RTE' nin giderek söylemini sertleştirmesinin, toplumu artan oranda polarize etmesinin nedenini anlamak gerçekten çok zor.
Çözüm süreci denen şey çözümsüzlükler yumağı haline geldi. Barış ve kardeşlik yerine birbirinden daha da ayrışan taraflar ortaya çıktı.
Komşu ülkelerle sıfır sorun derken tüm komşularla sorun yaşama noktasına gelindi.
Toplumda düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önüne her gün bir çok engel çıkartılmakta. İnsanların demokratik hak ve özgürlüklerini kullanma hakkı yok sayılmaktadır.
Toplumda insanların yaşama tarzlarına, onların kültürel değerlerine açıkça ve kabaca müdahale edilmektedir
Toplumda insanların kendi aralarında ve devlet ile yurttaş arasında güven duygusu, adalete olan güven duygusu derinden sarsılmıştır.
Çağdaş demokratik bir toplum düzeni yerine hızla teokratik bir devlet yapısının temelleri atılmaktadır.
Böyle bir ortamda Türkiye genel seçim hazırlığı içine girmiştir.
İktidar ve muhalefet partileri ve toplumun değişim kesimleri arasında ayrım yapmaması, onların arasındaki uyuşmazlıklarda uzlaştırıcı olması gerekirken bir tarafı tutup ettiği anda aykırı olduğu halde Anayasayı değiştirecek kadar bir milletvekili sayısının bir partiye verilmesini isteyen bir cumhurbaşkanı elbette bir çoğumuzdan bu konuları daha iyi bilen bir kişidir.
Onun bildiği, bizim bilmediğimiz nedir?
Bir bilen var mı. Varsa açıklarsın bilgilenmiş oluruz.
Ali Can Polat

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...