26 Aralık 2016 Pazartesi

Anayasa Değişikliği ve Başkanlık Sistemi hakkında

Anayasa Değişikliği ve Başkanlık Sistemi hakkında

Kanserli hastaların tedavi edildiği bir hastane var. Yıllardır bu hastanede tedavi yapılıyor fakat başarı oranı pekte tatmin edici değil. Başhekim ve hastane yönetimi, yönetim içindeki bazı doktorlar yeni bir tedavi uygulamaya karar veriyorlar. Bu tedavinin kesin sonuç vereceğini savunuyor bütün hastalara bu tedavinin uygulanmasını, eski tedaviden vazgeçilmesini telkin ediyorlar. Bu öyle bir tedavi ki daha önce hiçbir hastanede denenmemiş, hiç test edilmemiş, hatta tam olarak nasıl bir tedavi olduğu da pek bilinmiyor.Teklifleri hastanede bunun oylanması, yarıdan bir fazla hastanın kabul etmesi durumunda hemen yeni tedaviye geçilmesi.
Ancak hastanede bazı doktorlar var ki, bu tedavinin geri dönüşü olmayacak yan etkileri olacağı fikrinde. Bu muhalif doktorlar tabipler toplantısında bu fikirlerini dillendiriyor ancak yönetimdeki doktorları ve Baştabip'i ikna edemiyorlar. Baş tabip ise her ziyaret ettiği hastaya, bütün doktor ve hemşirelere bu tedavinin faziletleri hakkında telkinlerde bulunuyor. Hatta hastane çalışanlarına bile ikna toplantıları düzenliyor. Muhalif doktorların ise yeni tedavi hakkındaki şüphelerini giderecek bir faaliyet pek yok. Hatta hastane genelinde yeni tedavi aleyhinde öyle ulu orta konuşmak, tartışmak yasak. Muhalif doktorlar bu şüphelerini ancak kendi hastalarına anlatmaya çalışıyorlar. Hastanenin her yerinde yeni tedavinin reklamını yapan afişler asılı. Hastanedeki bütün ekranlardan bu yeni tedaviyi öven, eski tedavinin başarısızlığından bahseden propaganda konuşmaları yayınlanıyor. Bazı hastalar da şüpheci fakat yeni tedaviyi anlatacak, şüphelerini giderecek bilgi verecek kimseyi bulamıyorlar. Bazı hastalar ise görece daha hafif seyreden derecede hastalık taşıyor. Bazıları erken teşhis. Bu hastalar yeni bir tedavi denemeye sıcak bakmıyor. süren tedavilerinin bitirilmesini ve taburcu olmayı bekliyorlar. Bazıları ise çok ağır durumda. Zaten hastalık son evrede. Pek umutları yok. Ölümü bekliyorlar ve eski yada yeni tedavi umurlarında değil. Başka hasta profilleri de var. Mesela daha önce böyle yeni diye lanse edilen tedavi ve ilaçlardan canı yanmış olanlar. Meraklı oldukları için bu yeni tedavi hakkında bilgi toplamaya çalışan ve topladıkları bilgilere göre reaksiyon gösteren. Hiç azımsanmayacak bir hasta grubu da var. Eğer yeni bir tedaviye geçilecek ise bunun açıkça anlatılması, her yönüyle açıklanması, eğer oylanırsa hastaların tamamının (en azından tamamına yakınının) rızası ile uygulamaya geçirilmesini istiyor.
Hastanede giderek tansiyon yükseliyor. Bütün bunlar olurken hastanenin arazisinin bir kısmının istimlak edilme tehlikesi var. Alınan kredilerin geri ödenmesinde sıkıntı yaşanıyor. Bazı tazminat davalarının kaybedilme tehlikesi var. Tıbbi gereç ve ilaç kartellerinin dayatmaları, enerji temini yetersizliği ve komşu hastanelerle olan yıkıcı rekabette cabası. Bu ortamda yeni bir tedavi uygulamasının ne getirip ne götüreceğini bilmek mümkün değilmiş gibi görünüyor. Bazılarına göre bu hastaneyi batıracak bir çılgınlık. Bazılarına göre tek çıkış yolu. Bazılarına göreyse sonuç ne olursa olsun zamanlama çok yanlış. Hele bir kesim var ki, yönetimin bunu kendisi için dayattığı fikrinde. Başka iş mi var işin içinde? Belkide kesin olan tek şey, hastalar iyileşmek ümidiyle sessizce bekleyişte.

12 Aralık 2016 Pazartesi

KİBRİTÇİ KIZ

KİBRİTÇİ KIZ

Sihrini esirgeme gece perisi.
Saklanma. Oradasın biliyorum
Gözlerimi kapayıp açınca,
Kıvılcımlarını görüyorum.
Ama başka hiçbir şey yok karanlıkta.
Uyumak istemiyorum.
Yalnızlıktan mı üşüyor yüreğim?
Yoksa ayazdan mı?
Bedenimi donduran soğuk
Kimsesiz hissettiriyor beni.
Gece perisi hadi yap artık sihrini.
Kibritim bitti.
Çok var daha günün doğmasına...

Tahir ÖZCAN Aralık 2016

8 Aralık 2016 Perşembe

EFENDİ

EFENDİ

"Atatürk, Enver Paşa tarafından Sofya'ya askeri ataşe olarak gönderilir. Bulgaristan henüz 5 yıllık bir ülkedir. Üzgündür Atatürk İstanbul'dan gittiği için. Bir pastane vardır Sofya'da. Diplomatik erkan genel olarak o pastanede kahvaltı yapmaktadır. Atatürk de orada yapar kahvaltısını.

Bir sabah bir köylü girer pastaneye. Bohçası vardır yanında,bırakır bir masanın yanına,oturur. Bir garson gelir,köylü süt ve kek ister. Garson ise köylünün pastaneden ayrılmasını ister. İtiraz eder köylü. Birkaç garson daha gelip tekrarlarlar dışarı çıkmasını.

Köylü öfkelenir ve bağırmaya başlar. " Senin sattığın sütü ben üretiyorum, senin sattığın pasta,börek,çöreğin ununu ben üretiyorum. Peynirini,yoğurdunu ben üretip veriyorum. Pastana koyduğun meyveyi ben üretiyorum ve sen benim ürettiklerimi bana vermiyorsun öyle mi? Hayır çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım" der..

Herkes suspus olur. Köylünün istedikleri masasına gelir, kahvaltısını yapar ve bir miktar parayı masaya fırlatarak çıkar ve gider.

Tüm her şeyi izler Atatürk. Küçük kareli not defterine şu notu düşer. "Bir gün benim köylüm de bu köylü gibi olursa millet olduk demektir "der ve ekler; 

" KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR"....

6 Aralık 2016 Salı

ARALIK GÜNEŞİ

kış güneşi tumblr ile ilgili görsel sonucu
ARALIK GÜNEŞİ
Çatılara serilip kalmış,
Can çekişen bir Aralık güneşi.
Ruhsuz bir orospunun,
Baştan çıkaramayan sahte kışkırtmaları gibi.
Bahçede yarım asırdır bitmeyen kavak ağacı davası,
Bir bahar daha yaşasın diye düşünmeden devrilen.
Halil GÜMÜŞ

4 Aralık 2016 Pazar

BUNA NE TUAL YETERDİ NE BOYA..










BUNA NE TUAL YETERDİ NE BOYA...

kokusu buram buram tüten
limanda simit satan çocuklar
martıların telaşı bambaşka
işçiler gözler yolunu.
inebilseydin o vapurdan
ayağında Varna’nın tozu
yüreğinde ince bir sızı.
mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
bağrımıza bassaydık seni Nazım,
yapardım mutluluğun resmini
başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
bahriyeli adımlarla düşüp yola
gidebilseydik meserret kahvesine,
ilk karşılaştığımız yere
ve bir acı kahvemi içseydin.
anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
ne günler biterdi,
ne geceler...
dinerdi tüm acılar seninle
bir düş olurdu ayrılığımız,
anılarda kalan.
ve dolaşsaydık Türkiye’yi
bir baştan bir başa.
yattığımız yerler müze olmuş,
sürgün şehirler cennet.
işte o zaman Nazım,
yapardım mutluluğun resmini
buna da ne tual yeterdi;
ne boya..


ABİDİN DİNO

KÜBA'DAN DÖNDÜM BU SABAH

küba sokakları ile ilgili görsel sonucu
Küba'dan döndüm bu sabah
Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı melezi ışıklı bir
çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarında Küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat
yazık yazık Havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin
bir el gördüm Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısına yakın
bir duvarın üstünde bir el gördüm
ferah bir türküydü duvar
el okşuyordu duvarı
el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının
on yedi yaşındaydı el ve Mariya'nın memelerini okşuyordu avucu nasır
nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu
yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun
yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan
otuz yaşındaydı el ve Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz
kıyısında bir duvarın üstünde gördüm onu
okşuyordu duvarı
sen el resimleri yaparsın Abidin bizim ırgatların demircilerin ellerini
Kübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalem
kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan ve
okşamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas'ın elini
kocaman bir el
deniz kaplumbağası bir el
ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el
artık bütün sevinçlere inanan bir el
güneşli denizli kutsal bir el
Fidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp
yeşerip ballanan umutların eli
1961'de Küba'da çok renkli çok serin ağaçlar gibi evler ve çok rahat evler
gibi ağaçlar diken ellerden biri
çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri
mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el
yalansız hürriyetin eli
Fidel'in sıktığı el
ömrünün ilk kurşunkalemiyle ömrünün ilk kâadına hürriyet sözcüğünü
yazan el
hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların balkutusu bir
karpuzu kesiyorlarmış gibi
ve gözleri parlıyor erkeklerinin
ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor
mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
hürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızının
Nazım HİKMET RAN

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...