29 Haziran 2017 Perşembe

28 Haziran


Rauf’un babası yedi yaşında gelmişti bu topraklara. 
Rus harbinden sonra.  
Göçmendi yani, vatansızlık nedir bilirdi, çok dinlemişti. 
Bu toprakları vatan bellemişti.
Cuma günü camide genç hoca, Milli Mücadele’den bahsetmişti. 
İşgalci zulmünden, vatan savunmasından. 
Eli silah tutan herkese ihtiyaç var demişti. 
***
Yunan İzmir'e çıkmış. 
İstanbul İngiliz'in işgali altında. 
Kuvayi Milliye diye bir grup mücadele edermiş Yunan’la. 
Rauf bunları daha önce de duymuştu. 
Sapancalı Hakkı’yı tanımış, İzmitli Mümtaz'ın namını işitmişti. 
Yahya Kaptan diye biri teknesi ile silah taşıyor Anadolu'ya diyorlardı. Bazı yaşlılar ise pek hoşlanmamışlardı genç hocanın bu hutbesinden. Bilhassa eski hoca ve müezzini.  
Ama memleket kaynıyordu.
***
İyi ata binerdi Rauf. 
Dört nala koşan atın üzerinden eğilip yerdeki mendili alırdı. 
Yeni de evliydi. 
Karnı burnumdaydı Hatice’nin, kendisi de daha 17 yaşında. 
Camiden eve dönerken kararını vermişti. 
Sabah sarı atına atladı, Afyon'a doğru yola koyuldu. 
Çok geçmedi aradan İngiliz askeri köye girdi. 
Ev ev dolaşıp topladılar ahaliyi. 
Rauf'un ailesini de aldılar. 
Her şeyden haberleri vardı sanki. 
***
Annesi, karısı, çocukları, komşular.  
Hiç kimseyi bırakmadılar. 
Hepsini meydanda topladılar. 
Rauf'un annesi cebinden bir kağıt çıkarttı. 
Aylar önce gelen İngiliz birliğinin subaylarından biri vermişti. Konuşabildiği birisine rastlamak hoşuna gitmişti adamın.  
Kalabalığı tek tek sorgulayan subaya uzattı kağıdı yaşlı kadın. 
Subay siz ayrılın sıradan dedi, çocuklarını da al. 
Gelinini ve ona emanet uzaktan akrabasının yetimlerini de aldı çıktı kalabalıktan. 
Kalanların hepsini kurşuna dizdiler.
*** 
Rauf, İzmir'e giren süvarilerin arasındaydı.  
Dört yıl sonra döndü evine, göğsünde İstiklal Madalyası ile. 
İzmirli Hristiyanlar kilisedeki mumları kendileri söndürmezmiş. Müslümanlara söndürtürlermiş. 
Ben de çok mum söndürdüm diye anlatırdı gülerek. 
Değirmencilik, çiftçilik yaptı ömrü boyunca. 
Gazi maaşını almaya şehre inerdi, eve gelinceye kadar hepsini dağıtırdı. 
***
Yemedi hiç devlet parası. 
Yıllar sonra aldığı yaşlılık maaşını da torunlarına harcadı. 
Kızına hamileyken bırakıp karısını Milli Mücadele'ye gitmişti. 
Daha sonra dört oğlu oldu. 
Madalyasını hiç takmadı, hep sakladı sofadaki konsolun çekmecesinde.  
Serkisof köstekli saati ile aynı yerde. 
***
İşte Cumhuriyet Türkiyesi ile son bulan savaş böyle kazanıldı. 
Ne demişti Mustafa Kemal. Torosları işaret ederek: ‘’O yaylalarda bir duman tütüyorsa, hala umut vardır.’’ 
Toroslar'ın Samanlı Dağları’nda ki yansımasıydı bu hikaye. 
Bolu Dağı’nda, Kazdağları’nda, Ilgaz'da,  Erciyes'te, Bey Dağları’nda ne hikayeler vardı daha. 
Kurtuluş hikayeleri, İstiklal Savaşı hikayeleri. 
Unutmamak. unutturmamak gereken hikayeler.

18 Haziran 2017 Pazar

BABA

















Genellikle ağızdan çıkan ilk ses,
Ömür boyu seni izleyen göz,
Seni sen yaparken hayat,
Pekte aldırmadığımız sözdür.
Geç kalmış yoğun duygular,
İçindeki gerçek öz,
Korkuyla karışık sevgi ve saygı,
Gittiğinde yaşadığın kaygıdır.
Koklamaya doyamadığın koku,
Güvenebileceğin dağ,
Bire bin veren bağ,
Hep döndüğün otağ dır.
Gerçek bir hazine gibi sakla,
Her gördüğünde kucakla,
Aldığın hediye değil beklediği,
Gülümsemen ve seslenmen,
Babacığım, babam, baba.

T. Özcan Haziran 2017

4 Haziran 2017 Pazar

MAY














MAY

Mayıs ayı’nın ismi (May)  Roma mitolojisinde bahar-bereket tanrıçası olan Miai'den gelir. Bu ayda Miai için şenlikler düzenlenirmiş ve Miai'nin bayramı kutlanırmış. Aynı zamanda birçok tarihsel olayların cereyan ettiği bir ay. Ülkemiz hatta yakın geçmişimiz için de, şehrimiz için de geçerli bu söylediğim. İnsanların kendi icat ettikleri takvimin bazı günlerine kutsiyet ve önem arz etmelerini hiç anlamamışımdır.
Toplumlar yaşadıkları önemli olayların yıldönümlerini anmayı kutlamayı gelenek haline getirmişler. Hemen ayın başında “1 Mayıs” çalışan emekçilerin bayramını kutlarız. Ayın ilk haftası kadim bir gelenek olan “Hıdırellez’i’’ kutlarız. Ayrıca 6 Mayıs üç fidanın idam edildiği tarihtir. Mayıs’ın 19’unda da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı ve milli mücadeleyi başlattığı günü de “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutluyoruz. Mayıs ayının 27’ si ise darbe ile hatırlanır. Sonrasında yapılan Anayasa halen birçok kesim tarafından Türkiye’nin en özgürlükçü Anayasası kabul edilir. 80 ihtilali ile rafa kalktı ve bu günün bayram olarak kutlanmasından vazgeçildi.
Ben de, Mayıs ayında yaşanmış birbirleriyle ilintili tarihi ve anı değeri olan, bizi geçmişe götürecek enteresan bir paylaşım yapmak istiyorum. İsmet Paşa Stadından, üç fidana bağlanan ilginç bir hikaye…
Kocaelispor’un başarılarına ev sahipliği yapan kentin önemli değeri İsmet Paşa stadını bilmeyen yoktur.
Kocaelispor Kulübü, bilhassa futbol takımı şehrimiz için çok önem arz eder. Gençlerimiz ve yetişkinlerimiz için gurur ve motivasyon kaynağıdır. Geçmişte süper ligde gururumuz olmuş, kupalar almış, şampiyonluğu kovalamış, bizi heyecanlandırmıştı. Bunda seyircimizin ve iç saha maçlarını oynadığı İsmet Paşa stadının atmosferinin önemi çoktur. Büyük takımların çekinerek geldiği, çoğunlukla da üzülerek döndüğü bir deplasman olmuştur hep. Sonra politik, ekonomik ve idari sebeplerden Kocaelispor amatör lige kadar düştü. Bir süre yerinde saydıktan sonra sevgili Bahri Yavuz’un başkanlığı ile yeni bir ruh yakaladık ve kulüp yükselmeye başladı. İkinci lige çıkmak için final mücadelesi verdiyse de bu defa şansı yaver gitmedi. Bir dahaki sefere başkanın ve ekibinin inadı sabrı ve dirayeti ile yarım kalan işini tamamlayacağına eminim.
Kocaelispor bu mücadeleyi verirken İsmet Paşa Stadı da sporseverlere son kez ev sahipliğini yaptı. Rezidans ve konut yapılmak üzere toplu konut idaresine devredilen İsmet Paşa Stadı, kentteki anı değeri olan birçok şey gibi, birçok Cumhuriyet dönemi kazanımı gibi yok olmak üzere…
1970 den önce inşaatına başlanan stad 76 da tamamlandı ve bundan 39 yıl önce 1978 yılında hizmete açılmıştı. İnşaatın müteahhitliğini ”Çorapçı Kadir” olarak bilinen Kadir Yenigün yapmıştı. Mimarı ise Bağcan Beydi (soy ismini teyit edemedim). Tarihsel açıdan asıl önemi ise stadın inşaatında çalışan kişiler. Üç fidan olarak anılan üç kişiden Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan kısa süre de olsa bu inşaatta çalışmışlar. 18 Eylül 1970 de hapisten çıktıktan sonra askere çağırıldı ama gitmedi. Kafasında başka planlar vardı. Öğrenci eylemlerini bırakmış, mücadelelerini başka alanlarda yapmaya karar vermişlerdi. Asker kaçağı olduğu için sürekli yer değiştiriyorlardı. İstanbul’dan Ankara ya geçmeye karar vermişlerdi. İzmit’e gelmişler ve stadın inşaatında çalışmaya başlamışlardı. Yine inşaatta çalışan Sami ustanın anlatmasına göre,  bir gece onları stada almayan şantiye bekçisini hırpalamışlardı. Sabit bir yerde kalamadıkları için gece inşaatta kalmaya karar vermişlerdi ama bekçi onları tanımadığı için şantiyeye almak istememişti. Bekçi’nin şikayeti üzerine kaçmak zorunda kalmışlardı. Bir sonraki durakları Ankara’ydı. Hüseyin İnan ile buluştular, THKO nu kurdular ve orada yakalandılar. Çıkarıldıkları mahkemece idamlarına karar verilmişti. Onları idamdan kurtarmak isteyen Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü ve arkadaşları, NATO dinlenme üssündeki İngiliz görevlileri kaçırmak üzere Fatsa da toplandılar. Amaçlarını gerçekleştiremediler ve Kürkçü hariç hepsi öldü. Sevenleri de sevmeyenleri de kabul edecektir ki artık ölümsüz birer efsane oldular.
Mayıs ayının en önemli günü aslında ikinci haftası kutlanan ‘’Anneler Günü’’ dür bence. Sona bırakmam da o sebepten. Çocuk sahibi olsun olmasın, tüm kadınların ‘’Anneler Günü’’nü kutlarım. Cenneti bu dünyada da ayaklarına sersek yine de haklarını ödeyemeyiz.  

Tahir Özcan 30 Mayıs 2017

SÖZ





SÖZ
Sonunda itiraf etti,
Her şey bir anda bitti.
O uğursuz anda.
Bir kelime, bir saniye süren sessizlik ve...
Bedenimi delip geçti
İki yüzü keskin bıçak.
Kaldı orada, saplanıp kaldı.
Gerçek olmamasını diledim,
Başımı yastığa koyarken.
Bu satırları yazmadan...
Yaklaşık altı saat önce.
Ben Haziran 2017

"O"










"O"
Gizemli mi? Evet.
Havva'nın Ademe göründüğü kadar.
Sakındığın şey o olmasın sakın,
Kendine yalan söyleyecek kadar.
Asla yapamayacaksın itiraf et,
Seninle ölecek sırların var.
Duymaya katlanacak bir vicdan bulsan bile,
Çoklar affedilemeyecek kadar.
Aslında yalnız mısın? Evet.
Etrafını sarmış kalabalıklar kadar.
Ben mayıs 2017

DEĞİŞİR HER ŞEY

Değişir her şey
Her şey değişir yüzeyde,
Derinde de her şey değişir.

Değişir düşünceler,
bu dünyada her şey değişir.


Mevsimler değişir yıllar geçtikçe,
bir çobanın sürüsü değişir.


Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil.


En parlağın bile değişir ışıltısı,
elden ele geçtikçe.


Yuvası değişir bir kuşun,
bir aşığın duyguları değişir.


Yolu değişir seyyahın,
ne kadar acı verse de.


Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil.


Değişir, her şey değişir...


Değişir güneşin seyri,
gece yerini alır.


Değişir çimler,
baharda yeşile bürünür.


Kürkü değişir cadının,
bir yaşlının saçları değişir.


Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil.


Fakat değişmez benim sevdam,
ne kadar uzakta olsam da.


Ne hatıraları değişir, ne de acıları,
benim halkımın, benim insanlarımın.


Dün değişen şey,
elbet yarın da değişmeli.


Ben de değişiyorum böyle,
bu uzak topraklarda.


Değişir, her şey değişir.


Mercedes Sosa

Laf-ı Güzaf

Laf-ı Güzaf

Benimleysen eğer
Dört başı mamur bir belde hayatım
Bütün sokaklarım bayram yeri
Korkularım kelepçeli
Yüreğim panayır gibi şen
Düşlerim gülşen.Benimleysen eğer,
Bütün yokuşlar düz
Günlerim bahar, gelincikler özgür,
Ömrüm gündüz
Sözlerin munis bir pınar sesidir
Har değildir içimin yangını
Yar busesidir.Benimleysen eğer
Kimse olmaz umurumda senden gayrı
Aldırmam köhne dünyanın kör dövüşüne
Dökülmez çiçeklerim zamansız
Acıtamaz içimi hiçbir kötü laf
Sen yeter ki benden vazgeçme
Gerisi manasız,
Gerisi laf-ı güzaf
(kargülü almıla)


Sevim Yakıcı

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...