Bana seni seviyorum de
Yalan olsa bile
Şeytanım ol, ruhuma gir...
Mideni bulandırsa bile
Rüyalarımda olacaksın
Aklımda kalacaksın
Hiç inanmasan bile
Seni seviyorum de
Arkanı dönüp gittiğinde
Sen hep benim özlediğim
Sevgili kalacaksın...
Tahir Özcan 2014
12 Kasım 2014 Çarşamba
DEĞİL Mİ
Ümmet değilim, mürit hiç değil
Senden değilim, diğerlerinden de değil
Bu toprakları sevmek suç mu?
Ata hakkını görmezden gelemem
Minnet borcumu ödeyemem
Ezmem başka düşüneni, yaşayanı
Korktuğumdan çekindiğimden de değil
Farklılığı kabullenmek suç mu?
İhaneti görmezden gelemem
Haini yoldaş belleyemem.
13 kasım 2014 T.Özcan
Senden değilim, diğerlerinden de değil
Bu toprakları sevmek suç mu?
Ata hakkını görmezden gelemem
Minnet borcumu ödeyemem
Ezmem başka düşüneni, yaşayanı
Korktuğumdan çekindiğimden de değil
Farklılığı kabullenmek suç mu?
İhaneti görmezden gelemem
Haini yoldaş belleyemem.
13 kasım 2014 T.Özcan
GAZİ PAŞAM!
Gazi Çiftliği'nde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu:
- Merhaba nine!
Kadın Atatürk'ün yüzüne bakarak hafif bir sesle:
- Merhaba, dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı:
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım daaaa... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Ben de gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan beri böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti:
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona "Sağ ol paşam!" demek için geldim. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa'yı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.
- Merhaba nine!
Kadın Atatürk'ün yüzüne bakarak hafif bir sesle:
- Merhaba, dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı:
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım daaaa... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Ben de gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan beri böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti:
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona "Sağ ol paşam!" demek için geldim. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa'yı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum, anacığım, dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öpmek istedi Atatürk'ün ellerini; Atatürk onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı:
- Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
- Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi:
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."
9 Kasım 2014 Pazar
KUL HAKKI
İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
eş-ŞUARÂ, Ayet 183
eş-ŞUARÂ, Ayet 183
Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
HÛD, Ayet 85
"Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâllaşsın! Çünkü âhırette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevâblarından alınır, sevâbları olmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir." [Buhârî]
"Kibri, hıyâneti ve kul borcu olmayan mü'min, Cennete girer." [Nesâî]
Atatürk Orman Çiftliği O'nun milletine armağanıdır. Üzerinde 77 milyonun hakkı var.
Ağaçlar,ormanlar bu halka atalarının mirasıdır. Üzerinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı var.
Harcanan para vergilerle toplanan paradır. Üzerinde maden ocağında kaybettiğimiz işçilerimizin hakkı var.
Daha pek çok örnek yazılabilir, sayfalar dolusu. Gün gelip hesap vereceğine iman edenler için.
Hiçbir şeye inancı olmayanlar için bile vicdanı var muhakeme etsin diye.
Paraya inananlar hariç.
Ben de inanıyorum ki orada huzur içinde oturamayacaksınız.
3 Kasım 2014 Pazartesi
BARIŞ ŞEYSİ
Kapitalizmin "münhasıran insani nedenlere dayalı" barış diye bir endişesi olmaz.Zaten hiç olmamıştır da..Kapitalizmin -eğer olursa-"münhasıran kar odaklı, karla ilişkilenen nedenlere dayalı" bir barış endişesi olur.Kapitalizm, kaynak karlılığı ve zaman eksenlerinin tanımladığı "rasyonel" alanda, savaş daha fazla işine geliyorsa savaşı, barış daha fazla işine geliyorsa barışı örgütler.Kapitalizm kendisini "kar"la tanımlar."Kar"la var olur.Sokak deyişiyle "avantasına" bakar.ABD'nin Ortadoğu'da birbirinin içinden geçen senaryolarla ve kararlılıkla sürdürdüğü savaşın esası budur.Savaş daha karlı olduğu için vazgeçmiyor. İŞİD'i ekonomik ve sosyal maliyeti Blackwater'dan daha düşük bir kumpanya olarak örgütledi ve savaştırıyor.Evet.. Başından beri hiç kimse inkar edemiyor ki,İŞİD ABD hesabına savaşmaktadır.Kobani'yi önce İŞİD kuşatmasıyla çaresiz olduğuna ikna etmiş, ardından ABD yanlısı peşmergeler "Biji Serok Obama" sloganlarıyla Kobani'ye yerleştirilmiştir. Türkiye'nin egemenleri de, barışı, çocuklarımız ölmesin diye desteklemiyor. Türkiye'nin egemenleri, kamu bütçesinden savaşa harcanan kaynaklar, heves ettikleri oranda kendi kasalarına girmiyor diye PKK ile savaşa karşı çıkıyorlar.Başbakan ünvanlı çakma Sokollu'nun abuk subuk savaş yanlısı Ortadoğu saçmalıklarına ise, "bir avantaları olması ihtimali" nedeniyle sessiz kalıyorlar.Barış, kapitalizmin bu tabiatı nedeniyle, kapitalizme emanet edilmeye uygun bir "süreç" değildir.Barış, kapitalizmin bu tabiatı nedeniyle, kapitalizme karşı çıkmadan menziline vardırılabilecek bir "süreç" değildir.Barış, kendisini alkışlamayan herkesten -bir kafede kendi halinde oturan insanlardan bile- nefret eden bir ruh hastasının inayetine bırakılmaya uygun bir süreç değildir.Gerçek bu kadar açıkken, barış, mevcut "pazarlık tarafları"nın elinden kurtarılmadan, esenlik içinde tamamlanabilecek bir süreç değildir...
3 Kasım 2014 Ufuk SAKA
1 Kasım 2014 Cumartesi
Bazen kimi kurtardığımızı fark etmeyiz...
Yil 1910..
Fransızlar yeni buluşları olan uçağı tanıtmak için tüm uluslardan
katılımcıları davet ederler...
katılımcıları davet ederler...
Herkes böyle bir icadın gerçekleşmiş olması nedeniyle şaşkın ve
meraklıdır...
meraklıdır...
Dönemin Osmanlı hükümetine de katılımcı için haber gönderilmiş...
Hükümet icatlara oldukça meraklı olan Ali Rıza paşayı gönderelim,o meraklıdır demişler... Ve derhal saraya çağırmışlar...
Kendisine Fransızların buluşundan bahsetmişler ve Osmanlıyı temsilen gitmesini istemişler...
Ali Rıza paşa bunu biz yapmalıydık demiş içinden hayıflanarak...
Yalnız demişler paşaya davet 2 kişilik yanına 1 kişi daha al, onu da sen belirle...
Ali Rıza paşa biraz düşünmüş ve bir delikanlı var onu götüreyim demiş...
Neyse Ali Rıza paşa ve delikanlı, Paris'in yolunu tutmuşlar...
Paris'te otele yerleşmişler...Ve buluşun gösterileceği gün kalabalık meydan ve pist herkes merakla bekliyor...Derken pilot hazırlıklarını yapıyor...Üstüne montunu giyiyor bir de gözlük takıyor...Uçak havalanıyor...
Parendeler, taklalar, manevralar müthiş bir gösteri... Piste
Iniyor... Alkışlar arasında iniyor uçaktan...
Iniyor... Alkışlar arasında iniyor uçaktan...
Herkes kıskanç ama şaşkın .... Bir yetkili bir gönüllü istiyor..Pilotun arkasında ona eşlik edebilecek cesareti olan..
Bizim delikanlı atılıyor.. Ben ben... Tamam, deniyor ve delikanlıya gözlük ve mont veriliyor...
Delikanli montu giyiyor, gözlüğü takıyor.. Kalabalıktan sıyrılmak üzere iken Ali Rıza paşa kolundan tutuyor..
Boşver sen binme bırak başkası binsin diyor...Neden diye soruyor delikanlı, birşey mi hissettiniz.. Yok, sen yine de binme evlat diyor... Derken başkası biniyor uçağa..Uçak havalanıyor.
Delikanlı öfkeli paşaya ... Parandeler..manevralar.. Derken uçak alev topuna dönüyor ve piste çakılıyor..2 ölü...
Delikanlı öfkeli paşaya ... Parandeler..manevralar.. Derken uçak alev topuna dönüyor ve piste çakılıyor..2 ölü...
Delikanlı paşaya bakıyor hayretler içinde... Paşa mağrur ve mutlu bir insanı kurtardiği için...Ama bir başkası ölmüştü....
Ama kurtardığı bir insan değildi....
Bir ulustu...
Çünkü delikanlı Mustafa Kemal ATATÜRK'tü....
SUNAY AKIN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
MAGNUM
Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...