Ne mutlu görmezden gelene. Ne mutlu artık hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanana. Bir referandumun ardından, hem de rejimi değiştirecek bir referandumun. Bir sürü senaryonun ve entrikanın ortasında genç bir Cumhuriyetin mensupları olarak geldiğimiz bu gün ne mutlu. Aradan henüz bir hafta geçti ve dünyanın ilk ve tek Çocuk Bayramını kutluyoruz.Doksanıncı kez alanlarda ve evlerde. Çocuklarla ve içindeki çocuğu muhafaza edenlerle birlikte. Hep bir ağızdan marşlar söyleyerek. Bu bayramı onlara armağan eden kurucu liderlerine müteşekkir olarak. Eminim ki hepsi umut dolu.Hiç biri olan bitene duyarsız değil. Görüyor, biliyor ve bekliyorlar. Fırsat oldukça seslerini de çıkarıyorlar. ''Mutluluk görmezden gelmek konusunda ustalaşmak demektir'' demişti ya John Nash. Gerçekten de öyle miydi?
Halk oylamasının sonucunu zafer addedenler, mevcut iktidara ve liderlerine körü körüne bağlı olanlar, Cumhuriyete ve Devrimlerine düşman olanlar, geri dönülmez yola girildiğini düşünenler çok mutlular. Geçen 15 yılda ustalaştılar. Her gün mutluluklarını, zaferlerini, üst perdeden dinlemiyor muyuz? Öyle alıştılar ki kazanmaya, hep kazanacaklarını düşünerek 364 gün kesintisiz mutluluklarını neşrediyorlar.
Ama bu gün değil. Bu gün mutlu olan kesim çocuklar. Hesabı olmayan, masum, melek gibi çocuklarımız. Tabi onlar için endişelenen büyükleri de onlar mutlu olduğu için bu gün mutlular. Yalnız kendisini düşünmeyen, başkasının derdi ile de dertlenen koca koca çocuklar da bu gün mutlu. Hala gelecek umudu taşıyan, barışa, kardeşliğe ve bu Cumhuriyete inanan ruhu hiç yaşlanmayanlar mutlular. Oysa hiç çocuk olamayanlar için bu gün, 364 günün aksine bir tek gün, zulüm gibi geliyor. Bir türlü anlayamıyorlar kaybedenlerin bu umudunu ve inadını. 364 gün yetmiyor onlara. Bu bir günü de istiyorlar yılın diğer tüm günlerini getirenden. Sorgusuzca bağlı olduklarının lütfu idi ya yaşadıkları 364 gün. Elbet bu bir günü de verecekti onlara. Yoksa ölüm gibi zulümdü bu bir gün. Neler denememişlerdi ki. Gündelik olayları bahane ederek yasaklamışlardı törenleri. Kutlu doğum haftası icat etmişlerdi. Üstelik Hicri değil Miladi takvime bağlamışlardı. Hep aynı zamana denk getirmek için. Gün gelip diğer dini günler ile çakışmasına bile aldırmamışlardı. Eğer yasaklayamıyorlarsa, bir bahane uydurup katılmamışlardı törenlere. Katıldıklarında da baklayı ağızlarından kaçırmışlardı. Çünkü hiç çocuk olmamışlardı. Çocuk olmak nedir bilmiyorlardı. Ne oyuncakları olmuştu ne de bayramları. Ama bu gün 23 Nisan. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Elbette Atatürk ün armağanıydı. ''Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı. Armağan gibiydiler'' der ya Küçük Prens.Tanrıdan asıl armağandı, bu bayramı armağan eden. Bu umudu yaşatmaya kimse engel olamazdı. Bu öyle bir mutluluktu işte kendiliğinden gelen. Nietzsche'nin öğüdü gerekti diğerlerine ''Başkasıyla gelen mutluluk başkasıyla gider'' demişti, gidecek de. 365 gün görmezden gelmeyenler hep birlikte kalıcı mutluluğun peşindeler. Sadece bu gün değil. Bu gün gibi bir sürü süregelen mutluluklar getirecekler. Motorları maviliklere sürecekler. Güneşli günler görecekler.
Tahir ÖZCAN 23 Nisan 2017