7 Haziran 2012 Perşembe

BAŞİSKELE DÖNGEL ASTAKOS ARKEOLOJİK ALANI



İzmit Antik Yerleşimleri (Astakos & Olbia & Eribolon & Nikomedia) Marmara denizi, doğuda iki körfezle sonlanır, derin olanı bazı coğrafyacıların Astakos ve Olbia kentlerinin adlarından kaynaklanarak, bir zamanlar Sinus Astacenus (Astakos Körfezi) ya da Sinus Olbianus (Olbia Körfezi) adını vermiş oldukları Nikomedia Körfezi ki Osmanlı döneminde İznikimid Boğazı olarak adlandırılan şimdiki İzmit Körfezi, diğeri ise daha sığ olan ve bir zamanlar Sinus Cianus ya da Gillius’a göre Cius/Kios/Gemlik kentinden kaynaklanan Sinus Cioticus olarak adlandırılmış Ghio (Gemlik Körfezi)’dir ki bu körfezin sonunda, adını Mondania ya da Montagnac’dan (antik Apamea) alan ve Osmanlı döneminde Mudanya Boğazı adı verilen daha küçük ölçülerdeki Mudanya Körfezi bulunmaktadır. Bizim konumuz ise İzmit Körfezi ve kıyısında yer alan, ancak konumları çeşitli tartışmalara ve birbirleriyle karıştırılmalarına yol açan Astakos, Olbia, Eribolon ve Nikomedia kentleri olacaktır. Astakos/Astacus Yer adlarından var olduklarını bildiğimiz Anadolu’nun en eski yerleşikleri, ki bunlar o zamanlarda Anadolu, Trakya ve bütün Yunanistan’da yerleşik idiler, kesinlikle İzmit bölgesinde de yaşıyorlardı. Bu halkın bir zamanlar var olduğu --örneğin Halkarnassos, Korinthos, Alabanda --- gibi “ss” ve “nth” ya da “nd” harf gruplarını içeren yer adları ile delillendirilmiştir. Konu kavmin İzmit ve Gemlik Körfezleri arasındaki benzer kıyıda da yerleşik oldukları, o kıta bahsi geçen –nth- gruplu Arganthonios adı ve yine o yörede görülen –ss- grubuna dahil Liby-ss-a ve Atu-ss-a gibi kentlerin adlarından anlaşılmaktadır. Bu yörenin Hititler ya da Prohititlerle ilgisi hakkında şu an açık bir bilgimiz yoktur. Ancak en azından Hititlerin etki alanı içinde olduğu kesin gibidir. Bu ilkçağ kenti’nin adı olan Astakos, Helen dilinde “istakoz” anlamına gelmesine karşın, Bilge Umar’a göre kentin adı Luwice Asta-ka yani “Dere yeri”nden geliyor olabilir. Astakos, çevrenin tarihi devirde kurulmuş en eski yerleşimidir. Aşağıdaki efsaneye göre de Megaralı göçmenlerin reislerinin ismi Astakos olup, kent adını ondan almıştır. Gerçek ise farklıdır, kelime Yunanca kökenli olmayıp daha eski bir dilden gelmektedir, ki Astlar (İskit) ırkının isminden kaynaklanmakta olup Ast’ların köyü yahut kenti” anlamındadır. Bu da Megaralıların bölgeye gelen ilk göçmenler olmadığını, daha önce yerleşik olan yeri ellerine geçirip yeni yapılarla bir Yunan kentine dönüştürdüklerini göstermektedir. Söylenceye göre, Megaralıların Astakos isimli kahraman reisleri, Astakos kenti’nin tanrıçası olan Olbia ile denizlerin tanrısı Poseidon’un oğlu idi ve bir kent kurarak kendi adını verdi, kıyısında bulunduğu körfez de aynı adla anıldı. Bu rivayet, Yunan kolonicilerinin diğer yerlerde de şehir kurduklarında tekrar ettikleri geleneksel bir masaldan ibarettir. Astakos sikkelerinin arka yüzlerinde görülen kadın başı, bu yörenin tanrıçası Olbia’nın başı olmalıdır. Büyük olasılıkla bu tanrıça, daha eski kent koruyucusu Anadolu tanrıçalarından (Magna Mater) biri idi, ki sonraları bu tanrıça Kybele adı ile görülmüştür. Daima bir genç arkadaşı vardı ki genellikle bizzat kendi oğlu idi. Bu da sonraları Yunanlılar ve Romalılar dönemlerinde başka tanrıların, özellikle de Dionyssos ve Men adındaki tanrıların aynı varsayılırdı. Bu tanrı çifti yani ana ve oğul, görünüşe göre Olbia ve Astakos’un bir izdüşümüdürler (Bu da kentin çift adlı olabileceğini akla getirmektedir). Kente daha sonra gelen başka inançtaki göçmenlerce yani büyük olasılıkla da Megaralı kolonicilerce kendi tanrıları olan Poseidon, bir koca ve baba olarak o eski çift-tanrı ile eşleştirildiğinden daha önce tek başlarına birinci derecede bulunmuş tanrıça Olbia önemsiz yerel peri ve Astakos ise insandan ibaret olan bir kahraman düzeyine indirgenmişlerdir. Yakındaki Nikaia (İznik) kentinde de buna benzer bir olay gerçekleşmiştir. Kent tanrıçası Nikaia bir Amazon derekesine indirildiğinden ibadetlerde baş rolde Dionyssos olmuştur. Olbia’nın çok eski bir kent tanrıçası olduğu, Olbia kenti adının İzmit yöresine bağlı olmasından da çıkarılabilir. Kuzeybatı Bithynia’nın (Kocaeli Yarımadası) İÖ 12. yüzyıldan itibaren batı ve doğu arasında köprü görevini üstlendiği arkeolojik verilerle kanıtlanmış olduğundan hareketle, batıdan doğuya yani Trakya’dan hareketle önce Kocaeli Yarımadasına, oradan da sonradan gelenlerin baskısıyla Anadolu’nun içine doğru çeşitli halklardan sürekli bir göç hareketi olmuştur. Trakya’dan Anadolu’ya geçen ve göçlerinden önce Brygler, sonrası da Frigler olarak anılan halkın göçleri esnasında takip ettikleri yol, Bryglerin daha önce Trakya’da yaşadıkları yerlerin adları ile örneğin İzmit civarında Ankyrona, İznik civarında Ankore ve Asakanias, Güney Bithynia’da da Gordiukome, Frigya’da Gordion ve Ankyra, son olarak Galatia’da Ankyra isimleri ile belirlenmiştir. Mysialılar da Bithynia üzerinden göç etmişlerdir. Trakyalı-Bithynialı ırkların göçleri yavaş yavaş ve savaşsız olmuştur, ki bunlar yöreyi uzun süre ellerinde tutmuşlardır. Tahminen İÖ 700 yıllarında Trerler adındaki ulus Bithynia’yı yakıp yıkıp, katliamlarla korku salmışlardır. Greklerin ilk sömürge kolları Asya sahillerine geldiği zaman, ticaret ve tarımda en uygun yerleri seçtiler. Tarihi kayıtlara göre İÖ 712 yılında Yunanistandaki iç karışıklıklar ve Dor istilaları nedeniyle Megara şehrinden hareket ederek Anadolu’ya doğru ilerleyen ve kendilerine yeni bir şehir kurmak için uygun bir yer arayan göçmen topluluğu, Marmara Denizi’ne girerek İstanbul Boğazı’na kadar geldi. Megaralılar, Marmara denizine çıkarak, Trakya’nın İstanbul boğazı girişindeki geniş körfezi içinde yerleştiler ve şeflerini Byzas’ın onuruna kente Byzantion adını verdiler. Megaralılar, Asya’ya 17. olimpiyatın başlarında -Roma yılı 42’de- yani İÖ 712’de ulaştılar. Buna dair Memnon’un şu kaydını aktarıyoruz: “17. olimpiyatın başlarında Astakos’a, Megaralılar yerleşmişti; Thebes’de oturan Spartalılardan Astakos adında bir bilgenin sözüne uyarak şehre Astakos adını verdiler” böylece tüm körfez de Astekenos (Astakos Körfezi) adını aldı. Buna göre Byzantion ve Astakos peşi sıra kurulmuş olmalıdırlar. Strabon ve Yaşlı Plinius’un kent hakkında, “Kendi adıyla anılan Astakenos Körfezi’nde bulunuyor”, Polianos’un “Kent, Bithynia’da, körfezde sağlıksız ve bataklık bir noktada bulunuyor” notlarına göre bugünkü İzmit’in karşısında Başiskele yöresinde kurdukları kentin ismi Astakos idi. Öte yandan, B. Umar, Astakos Akropolisi’nin Bahçecik, Damlar Mahallesi bitişiğindeki halkın Panayır dediği basık tepe’de olduğu kanısındadır. Bazı kaynaklar ise İÖ 680’de Khalkedon/ Kadıköy’ün kurulduğunu, bu tarihten sonra Kalkhedonluların Astakos’u kurduğunu yazar. Başiskele mevkiine çıkmışlar ve buraya yerleşerek Astakos kentini kurmuşlardır. Buna göre, İÖ 7 nci yüzyılın ilk çeyreğinde Trerler’in Bithynia’dan geçtikleri sırada Astakos’u da yağma etmeleri sonrasında kentin yine Megaralıların diğer bir kolonisi olan Kalkedon/Kadıköy tarafından tekrar iskan edildiği anlaşılıyor. Astakos bir Megara kolonisi olmasına karşın daha sonra Atinalı yeni koloniciler de gelmiş ve kente yerleşmişlerdir. Strabon’a göre de Astakos, Megaralılar ve Atinalılar tarafından kurulmuştur. Bosch ve Umar da bu görüşe katılarak, Bithynlerin saldırıları yüzünden azalan kent nüfusunu güçlendirmek için, Bithynlerin başında Dedalses’in bulunduğu dönemde, İÖ 435’de Atina tarafından yeni göçmenler gönderildiğini söylerler ve bu zaman diliminde kent, gelişerek onur ve güce kavuşur. Aslında, Strabon bu kıyılara sızan ve yayılan Atinalılar yeni bir koloni göndermesi nedeniyle, Megaralılar ve Atinalıların Astakos’un kurucuları olduklarını söylemiştir ki bu söz birbirlerinin ardı sıra olarak algılanmalıdır. Aynı şekilde Roma takvimine göre 3 yılında (İÖ 751) tahta geçen Bithynia’nın ilk kralı Dedalses’i de Astakos’un kurucusu olarak görmekte ve şöyle söylemektedir: “Dedalses, iki Yunan şehrini kendi memleketlerine kattı; Astekenos Körfezi’nde Megaralılar ve Atinalılar ve daha sonra Dedalses (Doidalsos) tarafından kurulmuş olan Astakos şehri vardır”. Ancak antik dönemde bir kenti ele geçirip, sonrasında ihya eden kişilere kurucu denilmesi çok olağandı. Yine de bu satırlardan Krallık öncesi Bithyn prenslerinden Dedalses’in bir süre için kenti ele geçirerek, koloniyi yenilediği ya da onardığını çıkarmak olasıdır. Yeni doğan bu Grek sömürgelerinin böylesi başarılı olmaları, yerli liderleri gölgede bırakmaya başladığında saldırıları sonucu kentlerin onların yönetimleri altına girmek zorunda kalmaları doğal bir sürecin sonucu idi. Ancak, İÖ 480 ile 479 arasında Perslerin Yunanistan üzerine büyük saldırıları Salamis ve Plataia çatışmalarında püskürtüldükten sonra Atina, Perslerin başka saldırılarından uzak kalmak amacıyla Delos Deniz İttifakını kurmuş ve bunun yardımı ile Ege Denizi ve Boğazlarda kontrolü bütünüyle ele geçirmişti. Astakos da Perikles’in Karadeniz’e yaptığı bir sefer esnasında İÖ 455 senesinde Attik birliğine girmişti. Bu arada, İÖ 6 yy’da olasılıkla Yunanlılar kente Apollo’ya adanmış bir tapınak inşa ettiler. Astakos, olasılıkla Yunanlılar ve de özellikle birbiri arkasına Milet, Megara ve Atina tarafından yönetilen Karadeniz ticaretine katılarak ve kısa zamanda bağımsızlaşarak İÖ 500 ile 435 yılları arasında kendi adına sikke bastığı ve bir sikkede kent arması olarak bir istakoz resmi görülür. Bu da bağımsız bir Grek sitesi olduğunu göstermektedir. Şehir ancak 435 yılında Atina’nın hakimiyetine geçtikten sonra sikke basmaya son vermiştir. Bu döneme ait sikkeler tüm dünyada sadece altı adet olup gümüştürler. Bir tanesi İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir. Bu sikkeler görünüşlerine göre İÖ 5. yüzyılın ilk yarısına ait olup, bize o sırada oradaki ileri düzeydeki ekonomik durumun, kentin ticari işlemleri idare edebilmesi için kendine ait sikkeler basmaya mecbur etmiş olduğunu öğretir. Bu sikkelerin basıldığı dönemde aşağıda görüleceği üzere Astakos’un adı birdenbire Attika hükümetinin vergi listelerinde görülmeye başlanmıştır. İÖ 454 senesinden itibaren Atina’da her sene toplanan katılım payları listeleri taşlar üzerine işlenmiş olduğundan bugüne ulaşmışlardır. Bu listelerde Astakos’un katılımından beri senede 9000 drahmi ödemekle yükümlü olduğu belirtilmektedir. Yukarıda bahsedilen, Memnon’un belirttiğine göre bu zaman süresinde Astakos, etrafındaki ırklarla sürekli savaşmaya zorunlu kaldığından refah ve rahatının bozulduğu şüphesizdir. Çünkü 450 senesinden itibaren kentin Atina’ya ödediği pay birden 1000 drahmiye indirilmiş ve 441 senesinden sonra da Astakos katılım payı ödemekle yükümlü kentlerin listesinden tamamı ile kaybolmuştur. Bu olay da buradaki ekonomik durumun dayanılmaz derecede kötüleştiğini göstermektedir. Bu ise Atinalıları işlere doğrudan müdahale etmeye yöneltmiştir. Görüldüğü üzere Atina’nın başlangıçtaki özerk bağlaşıkları yavaş yavaş tebalığa zorlandıkları gibi her üyenin gönüllü ödemekte olduğu birliğe katılım payları da bir vergiye dönüşmüştür. Uzun süre Atina hükümetini zekice ve beceriklice yöneten Perikles, bu yıllarda Karadeniz ticareti ile Boğazları tümüyle Atina’nın eline geçirmek için Karadenize bir askeri sefer düzenledi. Bu vesile ile İÖ 435 senesinde Atina’dan göçmenler getirilerek Astakos’a yerleştirildi. Bunun üzerine Astakoslularla Bithynler arasındaki bitmez çatışmalar son bularak Astakos süratle gelişen bir refaha ulaşmıştır. Böylece Astakos, İÖ 425 yılından itibaren yeniden Attik Birliği vergi listelerinde görülmeye başlar. Bundan sonraki yüzyılda Astakos’un kaderinin ne şekil aldığını bilmiyoruz. Ancak Büyük İskender’in İÖ 323’de ölümünden sonra halefleri arasında iktidarı ele geçirme savaşları Boğazlara kadar ulaştığı zamanlarda Astakos isminden tekrar bahsedildiği görülür. O dönemde Bithynia’nın kralı olan Zipoetes (İÖ 326-278), atası Dedalses gibi Astakos’u ellerinde tutmaya çaba gösterdi. Buna rağmen B. İskender’in Trakya’daki halefi olan Lysimakhos, Astakos’u ele geçirerek, yıktı. Lysimakhos’un Astakos’u ele geçirişini ise İÖ 285-281 tarihleri arasına yerleştirilmek gerekir. Çünkü 281 yılı, Lysimakos’un ölüm tarihidir. Kent, Zipoetes tarafından yeniden kurulur. Astakos’un gördüğü bu üçüncü onarım, Pausanias’a kentin kurucusunun Zipoetes olduğunu söyletmiştir. Gerçi Pausanias, “Astakos’un kurucusu , Trak soyundan olduğu adından da belli olan Zipoites idi” derken az önce belirttiğimiz üzere sönük bir kenti yeniden canlandıran kişilerin kent kurucusu olarak adlandırılması, ilk çağ yazarlarında görülen bir durumdur. Zipotes’in halefi I. Nikomedes kurduğu yeni başkentte, Astakos şehrinin geriye kalan sakinlerini yerleştirdi. Böylece Bithynler tarafından ele geçirilen Astakos kentinin varlık süresi ancak dört yüzyıl sürmüş ve sonra halkı, yeni kurulan Nikomedia’ya (İzmit) kurucusu I. Nikomedes tarafından taşınmış oluyordu. Bu durum Nikomedia’nın (İzmit) kazandığı şöhreti yine kendisine bırakmakla beraber, Astakos’un harabeler üzerinde kısmen yeniden kurulmasına engel olmadı. Pausanias, Olympos’un surları içinde saklanmış olan sanat eserleri hakkında I.Nikomedes’in fildişinden yapılma bir heykelinden söz ettiği sırada “Adını bu devletin en büyük şehrine verdi; çünkü Nikomedia şehrine eskiden Astakos derlerdi” kaydını ekliyor. Strabon’un görüşü bu merkezde olsa dahi, bu dönemden çok zaman sonra Astakos adı, Astakenos körfezi kıyısında Nikomedia ile rekabet eden bir şehir olarak birçok yazar tarafından belirtilmiştir. Bu anlaşmazlığı, Lysimakos’un vefatından sonra Astakos, şehrin harabeleri üzerinde yeniden kurulmuştur, diye açıklamak olasıdır. İmp. VII. Kostantin Porphyrogenetes zamanında da Astakos şehri, hala var olanlar arasında belirtilmiştir: 1-Başkent Nikomedia...... 4-Astakos. Pomponius ise Mela ve Gemlik/Cius/Kios körfezini kaydettikten sonra şu şekilde devam eder: “Olbianus diye adlandırılan diğer limanın ucunda bir Neptün tapınağı ve içinde Megaralılar tarafından kurulmuş Astakos vardır. Texier’e göre bu uç, bugün Buz Burun adı verilen Posidium burnudur ve “buz” kelimesiyle adlandırılmasına sebep, çevresine oranla daha soğuk olduğundan değil, İstanbul’un kar ihtiyacını sağlamak üzere Olimpos’dan (Uludağ) toplanan karların burada gemilere yüklenmesindendir. Buna göre bilinmeyen eski Astakos şehrinin yerini bu burun civarında aramak gerekir. Bu kıyıda ise eski bir şehrin yeri olmaya en uygun nokta ise ancak Kara Mürsel’dir. Posidium burnu Astakenos körfezinin güney ucunu oluşturur. İstanbul boğazı buradan başlar ki bahse konu nokta bugün “Fenerbahçe”dir. Ancak, Astakos kentinin Astakos Körfezi’nin başladığı noktada olması gerekir diyen bu görüş kabul görmemiştir. Olbia Bithynia’da Megaralılar tarafından Olbia adında diğer bir şehir daha kurulmuştur. İzmit yakınlarında, deniz kıyısında, belki Başiskelenin bulunduğu yerde ya da yakınında idi, ki Codex haritası da burada konumlamaktadır. Şehre bu ad, Astakos’un annesinden gelmiş ve İzmit Körfezi ise Grekler tarafından Olbia ya da Astakos diye adlandırılmıştır. Ramsay’a göre ise yeri, şimdiki İzmit’tir. Bu kıyının dikkatle incelenmesi de şehrin kırsal kesimini tanımayı sağlamaz; çünkü bu kıyı, Bizans İmparatorluğu devam ettiği sürece, kalabalık halk ve önemli sayıda şehir, kale ve şatolarla kaplanmıştır. Sözcük, Helen dilinde “mutluluk” dolayısıyla mutluluğu simgeleyen tanrıça’nın adı anlamında olmasına karşın, büyük olasılıkla aslı Olba, dolayısıyla Ramsay’ın dediği gibi Ourba ya da Orba olabilir. Umar’a göre Luwi dilindeki Allu-wa (Güneş, Işık Tanrısı) sözcüğü ile bağlantılıdır. Mutluluk Tanrıçası, İzmit çevresinde baş tanrıça konumunda idi, ki daha sonraları bu konumu, aynı içerikle Tanrıça Thykhe almıştır. Astakos şehrinden hiç söz etmeyen antik çağın meşhur İÖ 6. yy. çoğrafyacısı Karia’lı Skylax, yalnız Olbia kenti ve Olbianus körfezini belirtir. Bu kitapta bizi ilgilendiren bölüm şu şekildedir: “Maryandinlerin arkasında Trakya Bithynleri, Sangarios Nehri, Artanes adlı başka bir nehir, Thynias adası (burada Herakleialılar otururlar) ve Rebas Nehri bulunur; hemen bundan sonra Boğaz, Pontos’un çıkışında daha önce bahsedilen tapınak, bundan sonra Trakya Bosphoros’unun dışında Kalkhedon kenti, bundan sonra Olbia Körfezi. Maryandinlerden Olbia Körfezinin en iç köşesine kadar -işte burası Trak Bithyniası’dır- yapılan bir kıyı seyri üç gün sürer.” Burada doğudan batıya doru bir kıyı seyri tarif edilir. Thynias (Kefken) adası olup, tapınak ise Anadolu yakasındaki ünlü Zeus Urios tapınağıdır. Olbia Körfezi, İzmit Körfezi’dir. Körfeze bu adın verilmesi bize “Gemi Yolculuğu” el kitabının yazarı kaptan ve coğrafyacı Skylaks’ın “ yukarıdaki tarfifi oldukça daha eski bir kaynaktan aldığını göstermektedir. Çünkü İÖ 5. yy’dan itibaren İzmit Körfezi genellikle körfezin en iç noktasında ve Nikomedia yakınındaki Astakos kentine atfen “Astakos Körfezi” adını taşımaktadır. Olbia kenti adına tarihi zamanlarda artık rastlanmamaktadır. Demek ki, gittikçe gelişen Astakos kenti tarafından gölgede bırakılmış ve sonunda ortadan kalkmıştır. Olbia Körfezi adı çok eskidir ve en azından İÖ 6. yy. veya 5. yy’ın ilk yarısını ifade etmektedir. 1745 yılında İzmit’i gezen Peyssonel’de bu sorunsal üzerine görüşlerini, Ptolemeus’un (İS 140) haritasında hatalı olarak Libyssa’yı güney kıyıda göstermiş olmasına bağlayarak şu şekilde aktarmış: “Hangi önyargı Ptolemeus’un Nikomedia’yı, haritalarında İzmit Körfezi’nin güney kıyısına konumlandırmasına yol açtığı bilinmese de, bunun bir yansıması olarak da Libyssa’nın (Gebze) Nikea (İznik)’e yakın yerleştirilmesine neden olmuş ve doğal sonuç olarak bazılarınca Astakos ve Olbia’nın kuzey kıyıda olduğunu varsayılmıştır. Aslında tam tersi, çünkü kuruluş efsanesinde Nikomedia’nın konumu, kartal ve yılanın kaçınılmaz olarak kurulması gerekli yeni kentin konumunu belirlemek üzere, Astakos’un bulunduğu güney kıyıyı terk ettikleri, ve körfezi aşarak vardıkları karşı yamaç ile kesinlikle belirlenmektedir. Böylece Libanius’un aktardığı bu halk efsanesi Strabon’un metni ile uyum sağlamakta ve bir yanlış anlamanın yer açtığı eski coğrafya bilimindeki kargaşa ortadan kalkarak her şey yerine oturmaktadır. Yani Nikomedia ile Libyssa kuzey sahilde ve Astakos ile Olbia, ya da en azından Astakos karşı güney kıyıda olmaları gereken yerdedirler.” Bir başka olasılık da “Astakos “ ile “Olbia” isimlerinin, aynı yerin çeşitli zamanlarda kullanılmış iki ismi olmasıdır. Ammianus Marcellinus, (İS 335 – yaklaşık 400) Astakos ile Nicomedia ikilisinden tek bir kent isteyen tarihçilerdendir. Romalı tarihçilerin karşı iddialarına rağmen, sonuç olarak Astankenos körfezinde üç şehir bulunduğunu ve bunların her biri bazı zamanlarda ünlü olduktan sonra, her birinin halkının, adını bütün körfeze veren ve onun sonunda yer alan Nicomedia’ya (İzmit) gelip karışmış olduklarını da söylenebilir. Pausanias ise “Nikomedia için, Nikomedes’ten sonra böyle anıldı, eski adı Astakos idi” der. Bu iki kent ve özellikle de Astakos’la ilgili bize kalmış olan bazı belgelerden, Megaralılar tarafından kurulmuş bu yerlerdeki yerleşiklerin, daha sonra Nikomedia/İzmit’te yerleşmeye giderken Bithynlere içine karışan Atinalıların, şehrin nüfüsunu çok artırdığı sonucuna varılır. Peysonnel’e göre de; “Olasılıkla Astakos ve Olbia adları da aynı kenti ifade ediyor, bu nedenle de Astakosluları bugün Nikomedia’nın bulunduğu karşı yamaca taşıyan Nikomedes, Anadolu’ya geçerek yerleşmek isteyen Galatlara karşı Byzantionluları korumaya çabaladıktan sonra onlarla barış yapmak ve Asya’ya geçmelerine yardımcı olmak zorunda kaldı. Hatta bu kralın yaşamını inceleyen M. Vaillant’ın görüldüğü gibi yaptığı savaşlarda destek almak şeklinde yararlandığı bu yeni gelenlerle bağlaşıklık anlaşması bile imzaladı. Ayrıca Galatların, İskitler olmadığını ama Borysthene’ye komşu bu halkla ilişkide olabileceklerini vurgulamam gerek ki Bog Irmağının kavşağı üzerindeki kenti de Olbiapolis olarak adlandırmış olmalarından hareketle, bu varsayım Nikomedes’in sakinlerini karşı kıyıdaki yeni kente naklettiği Astakos’a yeni bağlaşıklarını yerleştirdiğini, onların da geldikleri yerdeki rakiplerinin en tanınmış kenti ve bir ırmak olan Olbia’nın adını vermeleri sonucunda Astakos’un biri eski diğeri ise Galatların verdiği iki adla anılmaya devam ettiğini kapsıyor. Aynı şekilde İzmit Körfezi de ülkenin yerlileri tarafından Astakenos olarak anılmaya devam ederken Nikomedes’in yerleşimlerine izin verdiği Galatlar tarafından Olbianos olarak adlandırıldı. Görüldüğü gibi tüm bunlar olasılık dışı değil; en azından Mela’nın dediği gibi Astakenos ve Olbianos aynı körfezi tanımlıyorlar; Bizanslı Stephanus, Nikomedia’nın Olbia adını taşıdığını söylüyor, bundan anlaşılacak şey yeni kentin değil, bir zamanlar Astakos adı ile anılan eski kentin kastedildiği olmalıdır. Plinius, Olbia adını da taşıyan bir Nikea’dan bahseder, bu civarda yalnızca bir tek Nikea (İznik) olduğu kesin ayrıca yeni kent Nikomedia da Nikomedes’ten sonra artık adını değiştirmedi, öyleyse sadece eski kent yani Astakos, Olbia adını taşımış olabilir ve ben de olabildiğince hangi şartlarda olası isim değişikliğinin gerçekleştiğini gösterdim. İzmit’in tam karşısında Olvacık (Ovacık, bugün Yuvacık) adlı bir kasaba bulunduğunu da ekleyeceğim, eğer bu ülkede yer adlarinin sonuna eklenen “cık” hecesi atılırsa Olva kalır ki bu da Rumlarca Olvia olarak telaffuz edilen Olbia’ya benzer. Bu tartışmayı nasıl bitireceğime gelince, birkaç ay önce edindiğim ve sanırım ilk kez Olbia ya da Olbiopolis kentini işaret eden bir sikkeyi betimleyerek. Bir tarafında bir aslan kafası diğerinde ise bir sadak ve bir savaş baltası ile (OLBIO…LIS) harfleri görülüyor. Bu madalyondaki Olbia’nın Borysthene’deki ya da burada konu edindiğimiz mi olduğu konusunu belirlemek bilim adamlarının görevi. Ben daha çok Borysthene’de Olbiopolis olduğunu sanıyorum ki Türkler (Osmanlılar) birkaç yıl önce Oszakov kentinin surlarını güçlendirmek için bu kentin harabelerinden aldıkları kimi taşları kullanırken su yüzüne çıkardıkları birkaç yazıttan anlaşılacağı üzere önemli bir kentti.” Ne yazık ki bu savların içine kimi arkeologların Ukrayna’daki bir diğer Olbia kenti ile karşılaştırmalarını alamamış olmamız büyük bir eksiklik. Yine de Ukrayna’daki bu antik kent hakkında şunları söyleyebiliriz: Olbia’nın tarihi İÖ altıncı yüzyılın başı, belki yedinci yüzyılda başladı. Ege’deki Miletoslu maceracıların kurduğu bir koloniydi. Önce balıkçılık, ticaret noktası ve liman iken, sonra tahıl ticareti gelişince üçyüzyirmi kilometre ötedeki İskit yetiştiricileri tarım bölgesinin başkenti, surlarıve kuleleri olan bir kent olarak gelişti. İÖ dördüncü yüzyılda kentte 30-40 bin kişi yaşıyordu. Gerileme üçüncü yüzyılda başladı, Sarmatların baskısı ile İskit otoritesi sarsılmaya başladı. Kent akınlara uğradı ve tahıl arzı düzensizleşti. İÖ ikici yüzyılda İskit gruplarından biri Olbia’yı ele geçirdi. İÖ 63 yılında Tuna delta’sından gelen Daçya ve Getai ordusu Olbia’yı fethederek kenti yıktı. Nüfus 2-3 bine düştü. Yüzyıl sonra Roma tarafından işgal edildi. Günümüzde görüleblir anıtlar fazla degil. Mezar soyguncularının gadrına uğramış. Görünür iki höyükten biri Zeus Kurganı diğeri ise bilinmeyen iki Olbialı büyük Eurisia ve Arete’ye adanmış bir anıt mezar. Dion Khrysostomos’a (İS 40-120) göre Olbialılar çoğunlukla İskit elbisesi giyiyorlardı ve konuştukları Grekçe berbattı. Dion, Olbia’ya (Greklerin Dinyeper ırmağına verdikleri adla) Borysthenes diyordu. Dion’un buradaki kurganlar hakkında verdiği bililerin, 1950’lerde Altay Dağları’nda, Karadeniz steplerinden binlerce kilometre uzakta, İskit dünyasının doğu ucunda Pazırık höyüğünde yapılan kazılarda doğrulanması oldukça ilginçtir. Erbolos/Eribolon B. Umar, Nikomedia’nın kuruluşundan sonra Astakos’un küçük bir kent olarak, bereketli topraklar anlamına gelen Erbolos adı ile varlığını sürdürdüğü savındadır. Bu savın ne kadar doğru olduğunu tesbit etmekten henüz uzak olsak bile, Roma İmparatoru Macrinus döneminde Nikomedia’nın karşısında Eribolon adlı bir limanın olduğu kesindir. Çünkü Elagabalus’a yenilen Caisear Macrinus, 218 yılında Antiocheia’dan (Antakya) Nikomedia’nın karşısındaki Eribolon’a gelerek deniz yoluyla Kalkhedon’a (Kadıköy) kaçmıştı. Buna göre, olasılıkla Başiskele (Astakos ?) ve Yuvacık’a (Olbia ?) çok yakın olan Sekban/Seymen’dir. Ancak yörede yapılacak arkeolojik araştırmalarda, özellikle kıyı şeridinde olası tektonik çökmeler mutlak göz önüne alınmalıdır. Öte yandan Texier şöyle demektedir: “Kıyıyı takip ederek gidilirken Ereğli adında bir köye rastlanır. Bu köyün Eribolon’un yerine işgal etmiş olması muhtemeldir. Bu şehir Ptolemee tarafından Eribaea diye adlandırılırdı.” Bir başka ilginç görüş olarak Ruge, yazıtlarda rastladığı Arbeilanoi kentini olasılıklaTavşancıl - Nikomedeia arasında olduğunu belirtirken Eribolon sözcüğü ile ses benzeşimine dikkat çeker. Ancak, İzmit kenti içinde bulunan üzerinde Kome Arbilanoi yazılı lahit nedeniyle, bölgemizde Arbilana adlı birkaç yerleşim var demek de olasıdır. Nikomedia/İzmit Helenistik dönemde bir kentin kurucusu olmak unvanı o kadar onurlu idi ki, bir yeri fetheden bir hükümdarın ya da güç sahibi bir prensin önem verdiği ilk iş, bazı kentlerin adlarını değiştirerek yerine kendi adını koymak olurdu. Aynı durum, I.Nikomedes’in babası Trakyalı Zipotes’in kurduğu Nikomedia’nın (İzmit) başına geldi. Bu hükümdar, ülkenin başkenti için iki kurban sundu ve rahipler, kurbanlarının keşfine göre kurulacak şehrin, Asya’da en büyük ve en parlak bir yer olacağını ve ebedi olarak kalacağını haber verdiler. Nikomedes’i temsil eden fildişi bir heykel, şehrin en önemli yerine dikildi. Trajanus tarafından Roma’ya taşınan heykel budur. Pausanias’ın bu anlatımına rağmen gerçek, Astakos’un sakinlerini daha uygun ve elverişli bir yere nakleden kişinin açık bir şekilde Zipoetes’in oğlu I. Nikomedes olduğu, adını kente verdiği ve Strabon’un gösterdiği yerdeki yamaç üzerine kurulduğu andan bugüne kadar taşımaya devam eden bu kentin ilk kurucusu olduğudur. Kral Zipoetes, kırk yedi yıl süren bir yönetim döneminden sonra vefat ederek krallığı oğlu I.Nikomedes’e bıraktı. I.Nikomedes (İÖ 279-255/250) zamanında, sınırları doğuda Sangarios/Sakarya ırmağının ötesine, güneyde de Nikaia/İznik’e dek genişleyen Bithynia’nın altın çağı idi. Bütün düşmanlarından kurtulmuş ve komşularıyla arası iyileşmiş olan Nikomedes ise bundan sonra ülkenin yapılaşmasına yöneldi. Bithynia’nın önde gelen şehri olan Astakos, uzun süre savaş tahribatına uğrayarak neredeyse aç ve susuz kalmıştı. Bunun üzerine Nikomedes, Lysimakhos’un yakıp yıktığı Astakos’un yerine yeni bir başkent kurmayı düşünerek bütün Bithynia kıyısının en güzel bir yerini bunun için seçti. İÖ 264’de karşı kıyıda kurduğu (Pusanias’a göre, babası tarafından kurulan kente yerleşerek kendi adını verdi) bu kente, diğer helenistik krallıklarda olduğu gibi kurucu kral onuruna, Nikomedes ülkesi anlamında Nikomedia ismi verildi ve eski Astakos halkından geri kalanları buraya yerleştirildi. Bunlar arasında Zipoates tarafından daha önce bir çok kolaylıklar tanınmış çok sayıda Grek var idi. Bu durum yönetim ve hanedanın neden Helenleştiğinin sebeblerinden biridir. Eusebios’a (3. yy.) göreyse, Nikomedia, İÖ 262’de kuruldu ve Nikomedes, Nikomedia’yı Lysimakhos’un tahrip ettiği Astakos’un yerine inşa etti. Ancak Libanios’a (4. yy.) göre de, kentin yapımına adanan adağın başka bir yerde yani körfezin karşı yakasında ve sonraki şehrin karşısında sunulmuş olması nedeniyle, Nikomedes önceliği tahrip edilen Astakos’un yerinde yeni bir şehir inşa etmek olmasına karşın bir kehanetin işareti ile kuzey kıyıda bir yer seçmişti. Latin haçlılarından peder Hardouin, üzerinde Nikomedia’nın Jupiter ve Asklepios’un sembolleri olan bir kartal ve yılanın betimlendiği İmparator Commodus’un sikkesini betimlerken, Libanius’un bunun Astakosluların bir efsanesinin sonucu olarak aktardığını belirtir, ki bu efsane de şu şekildedir. Kentin (Nikomedia) ilk kurucusu, kenti (Astakos) bulunduğu ilk konumdan başka bir yerde kurmayı düşünürken bu konu hakkında tanrılara danışılır ve onlar da isteklerini şu mucize ile gösterirler: Halkın, sunağın etrafında olduğu ve kurbanın sunak üzerinde yakıldığı bir anda, bir kartal ateşin ortasından kurbanın kafasını ateşten kapar aynı anda da Hindistan’da görülecek türden korkunç bir yılan sunağın altından çıkar ve kartal uçarak, canavar ise denizi (İzmit Körfezi) yüzerek karşı yamaca (Nikomedia/İzmit) varırlar. Kent kurucuları, Jupiter’in koruması altında onları buraya kadar takip ederler. Bu hadiseyi kahinler, tanrıların, özellikle de Poseidon’un yeni şehrin eskisinin yerinde olmamasını ve bu yamaçta kurulmasını istedikleri şeklinde yorumladılar. Gerçekte ise kralın yeni kurulacak şehir için bu yeri uygun gördüğü kabul edilebilir. Roma İmparatorları Maximinus Thrax ve III. Gordianus dönemleri Nikomedia sikkeleri üzerinde bu hadise betimlenmiştir. Bu metin, körfezin kuzey kıyısındaki Nikomeida’nın (bugünkü İzmit) konumu hakkında kesin sonuç olarak görünüyor. Eski zamanlarda, hemen hemen genel olarak kentleri tepelere yerleştirmek adetine uygun olarak İzmit de körfeze hakim olan tepelerden birinin üzerinde kuruldu. İzmit, uzun süre tepelerde kalmadı; halkı, ticaret ve gemicilik işleri için doğal olarak deniz kıyısına indiler. I.Nikomedes’in yeni kenti kendine mesken tutması doğaldı. Karşısındaki Astakos olasılıkla sağlıksız bir yerdi. Her iki şehir çok yakın olduğu için Nikomedia için de durumun dönemin sağlık koşulları açısından farklı olmaması gerekirdi. Ancak Nikomedia çok verimli, yoğun meyvalık ve tarım alanları olan bir çevreye sahipti, denizinde çeşitli balıklar bulunmaktaydı. Onun devri Bithynia için yükseliş devri oldu. Harap haldeki Astakos’un halkı da buraya yerleştirildi ve Astakos’tan yeni kente göç ettirilenlere yurttaş ünvanı verildi. Nikomedia krallığın başkenti oldu. Burası körfezin sonunda ve dünya ticareti bakımından önemli bir noktada idi ve bu şehri kurmakla da Bithynia kıralları o zamanki dünya ticaret ve uygarlığına açılan bir kapı oluşturmuş oluyorlardı. Kimilerine göre, Nikomedia’nın kuruluşunda –veya daha sonra İÖ 140 yılında- Kalkhedonlular da bu yeni kente yerleştirilmişlerdir. Yeni kent Nikomedia, kıymetli eserlerle süslendi. Nikomedes, görkemli anıtlarla şehri donattı, kendisine bir saray inşa ettirerek yeni kentini Bithynia kırallığının merkezi yaptı. Sarayının parlaklığı, yalnız komşu prensleri çekmekle kalmadı, Romalıların en büyüklerini de hayran bıraktı ki bunlar, kentte çok kaldıklarında Nikomedes’e mazeret sunarlardı. Gerçekten de I.Nicomedes, kentte bir çok tapınak, sunak ve kamu binaları inşa edilirken, geniş bayındırlık faaliyetlerinde bulunarak Helenistik kültürün Bithinya’ya yerleşmesi, refah ve zenginliğin artması için olası her şeyi yapmıştır. Krallığın gelişmesinde, ülkenin doğu ve batısı arasındaki konumu ve orman zenginliği başlıca etken olmuştur. I.Nikomedes zamanında krallık kendi sikkelerini de kullanmaya başlamıştır. Bronz sikke çok az basılmış olup, gümüş sikkelerinden Attika ağırlığındaki tetradrahmiler ile drahmilerin ön yüzlerinde, yaşlı kralının yüzünün iri ve kaba özellikleri vurgulanmış realistik bir portresi yer almaktadır. Tatradrahmilerin arka yüzlerinde bir kayada oturan Trakya Artemis’i Bendis yer almaktadır. Savaş tanrıçası fonksiyonu, sağ elinde tuttuğu iki mızrak ve kayaya dayalı bulunan kalkanıyla belirtilmiştir. Drahmilerin arka yüzünde aynı pozisyonda betimlenmiş Ares bulunmaktadır. I.Nikomedes, otuzaltı yıl yönetimde kaldıktan sonra, ilk karısından olan çocuklarına, ikinci karısından olan Prusias adındaki oğlu lehine yönetim haklarını devrettirerek öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...