Her bakan görebilse,
Her gören anlayabilse,
Anlatabilse anladığını herkes,
Öğretebilse öğrenenler ve
Susabilse her ağzını açtığında çerahatini döken.
Hırsız hırsızlığını,katil katilliğini,cahil cehaletini bilse.
Ademoğlu hüsnü niyeti neyse onu yaşayabilse.
Su gibi berrak akardı hayat,
Hiç de sıkıcı olmazdı bence.
Tahir ÖZCAN 29 Ekim 2014
29 Ekim 2014 Çarşamba
12 Ekim 2014 Pazar
Aklın Eleştirisi-Eleştirinin aklı
Toplumumuzun bir bölümü,
Türkiye’nin Cumhuriyet kazanımlarından geriye gittiğini düşünüyor. Bu geriye
gidişin sebebini de, mutlak doğrunun, dogmanın ve öğretilmiş bilgiye olan
inancın eleştirel aklın önüne geçmesi olarak görüyor.
Ortalama bilgiye sahip
insanlarımızın çoğu da eleştirel akla dayanan bilimin ve ilerlemenin
başlangıcının Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans ile başladığını zannediyor.
Bu yaygın inanışın aksine,
eleştirel aklın bilimin ve ilerlemenin ön koşulu olduğu, doğruluğu kesin
sanılan her bilginin eleştirilebileceği ya da yanlış olabileceği fikri, İyonya’ya
(M.Ö. 600) dayanır. Helen (eski Yunan) uygarlığı ile karıştırılmasın, Anadolu’dan
yani Milet’ten söz ediyorum.
Bir yanlış inanışta, bilimin
ışığındaki bu ilerlemenin hiç sekteye uğramamış hiç karşıt akım ve düşüncelerle
duraksatılmamış olduğu düşüncesidir. Oysa eleştirel akıl, Aristoteles,
Sokrates, Pisagor tarafından Yunanistan’da(M.Ö.500), 10-11.yy İslam coğrafyasında,
Rönesans (15.yy öncesi) Avrupa’sında ve hatta 20.yüzyıl’ın ilk çeyreğindeki
diktatörlükler Avrupa’sında dahi dışlanmış, göz ardı edilmiş, duraksamıştır. Üstelik
yukarıda bahsi geçen bu duraklama ve gerileme dönemlerinin müsebbibi cahil halk
değil, zamanının eğitimli, aydın bilim(ilim) insanlarıdır.
Tarih reddedilemeyecek gerçek
bilgiyi arayan ve bulduğunu zanneden insanlarla doludur. Belki de milyonlarca insan
binlerce yıldır her türlü inanışın, fikrin, bilginin, kuralın
eleştirilebileceği düşüncesinden korkmuştur. Bu korku neticesindeki arayışlar onları
rasyonellikten uzaklaştırmış, gerçeği ararken tuttukları yolda o gerçeği bulduklarını
sandıkları noktada aslında tıkanıp kalmalarına neden olmuştur. Ret edilmeyecek
gerçeklik üzerine üretilen bu fikirler ve akımlar, kolaycı, ezberci takipçileri
sayesinde sonraki nesillere ve günümüze kadar ulaştı ve insanları etkisi altına
alabildi.
Zamanla ve gelişen şartlarla
oluşan çelişkilerini eleştiremeyen bu öğretiler hala bilimin, ilerlemenin önünü
tıkayabilmekte. Ancak enseyi karartmaya da gerek yok. Belki tam olarak eleştirel
aklın önemini anlatmıyor ama geçmişte bir ilahiyat profesöründen işittiğim şu
söz beni gelecek için cesaretlendiriyor ’’Modernite’nin önüne geçilemez’’. Suyu
tersine akıtmaya çalışmak boşuna zaman kaybından öte bir şey değil. Bilindik
bir Anadolu deyişi ile “Su akar yatağını bulur”.
Sözün özü 21.yüzyılın ilk
çeyreğinin yarısını geride bıraktığımız şu günlerde, aklı arka plana atmaya
çalışan akımlar, ideolojiler, yönetimler hala faaliyetteler. Bize düşen ise,
muasır medeniyet seviyesini hedef olarak koymuş’’Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir-fendir’’ diyerek eleştirel aklı her şeyin önünde tuttuğunu göstermiş olan
Mustafa Kemal’in yolunu her şartta bıkmadan usanmadan takip etmektir.
Tahir ÖZCAN 12 Ekim 2014
7 Ekim 2014 Salı
Bir dönemin anatomisi
AKP sempatizanı arkadaşlar kusura bakmasın, yada baksın hiç umurumda değil. Türk ve İslam ülkelerinin cazibe merkezi olarak gördüğü, iç geçirdiği, gelmek için can attığı ülkemin haline bak. Gelinen bu durumun baş sorumlusu kim? Bu kabus ne zaman bitecek. İstanbul'un fethi belkide daha öncesinde yüzümüzü döndüğümüz medeniyete niye yüz çeviriyoruz? Kimse bunu bizden isteyemez-di. Kimse buradan geriye döndürmeye çalışmasın bizi başaramaz, başaramayacak diyorduk. Cahil, çürümüş, haris ve ahlaksız bir zümrenin elinde oyuncak olmak mıydı kaderimiz? Daha olumsuz ne olabilir göreceğimiz diye başlayan her yeni gün; paçozluğun, yozlaşmışlığın, aç gözlü nefretin ve vahşi dogmatizmin yeni yansımalarına uyanıyoruz. Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir diyen peygambere, Ne olursan ol yine de gel diyen Mevlana ya, Yurtta barış dünyada barış diyen Mustafa Kemale sahip yurdum insanları nerede. Cennet ülkemi cehenneme çevirmekte olan bu zihniyet nereden peyda oldu. AKP'nin ilk yıllarında da endişeliydim. Liberaller, yarı aydınlar ve dönek solcuların telkinleri ile karıştırılmaya çalışılan aklım, bu yüzünden frenlenen endişem her geçen gün artmaya devam etti. Hele o bütün edindikleri haklar ellerinden alınırken alkış tutan kadınlar. Hala fazla evham yapıyorsun, korkacak bir şey yok diyen varsa, gelsin yüzüme söylesin. Vereceğim tepkiye katlanmayı göze alarak elbette. Hep söylerim yine tekrar edeceğim. Atın g.tündeki sinek gibi yaşayanlar, bir gün kuyruk darbesiyle düşeceklerdir. Tarih ile ilgilenenler çok iyi bilir. Hiç bir akım,dönem,ideoloji kalıcı değildir. Önemli olan giderken ne kadar zarar verip gideceği. 1.Dünya savaşı ve takip eden yılların kurtuluş savaşıyla biten süreci ne büyük parçalar kopararak yitip gitti. Velhasıl sn. vatandaş şapkayı önüne koy düşün. Suyu gerisin geri akıtmaya çalışmak beyhude çaba. Mevcut gidişe muhalif misin, sesin çıksın. Suya sabuna dokunmadan yaşayanlardan mısın, elbet senin sıran da gelecek aklını başına topla.Yok bu düzen işine geliyor, sana getirileri var o yüzden mi peşinden gidiyorsun, yol yakınken vazgeç. Er geç değişecek bu düzen sen de oluşacak yıkımdan (ki muhteviyatını zaman gösterecek) payını alacaksın. Ne demiş atalarımız çoktan çok, azdan az gider.
Tahir Özcan (anonim)
Tahir Özcan (anonim)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
MAGNUM
Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...
