Toplumumuzun bir bölümü,
Türkiye’nin Cumhuriyet kazanımlarından geriye gittiğini düşünüyor. Bu geriye
gidişin sebebini de, mutlak doğrunun, dogmanın ve öğretilmiş bilgiye olan
inancın eleştirel aklın önüne geçmesi olarak görüyor.
Ortalama bilgiye sahip
insanlarımızın çoğu da eleştirel akla dayanan bilimin ve ilerlemenin
başlangıcının Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans ile başladığını zannediyor.
Bu yaygın inanışın aksine,
eleştirel aklın bilimin ve ilerlemenin ön koşulu olduğu, doğruluğu kesin
sanılan her bilginin eleştirilebileceği ya da yanlış olabileceği fikri, İyonya’ya
(M.Ö. 600) dayanır. Helen (eski Yunan) uygarlığı ile karıştırılmasın, Anadolu’dan
yani Milet’ten söz ediyorum.
Bir yanlış inanışta, bilimin
ışığındaki bu ilerlemenin hiç sekteye uğramamış hiç karşıt akım ve düşüncelerle
duraksatılmamış olduğu düşüncesidir. Oysa eleştirel akıl, Aristoteles,
Sokrates, Pisagor tarafından Yunanistan’da(M.Ö.500), 10-11.yy İslam coğrafyasında,
Rönesans (15.yy öncesi) Avrupa’sında ve hatta 20.yüzyıl’ın ilk çeyreğindeki
diktatörlükler Avrupa’sında dahi dışlanmış, göz ardı edilmiş, duraksamıştır. Üstelik
yukarıda bahsi geçen bu duraklama ve gerileme dönemlerinin müsebbibi cahil halk
değil, zamanının eğitimli, aydın bilim(ilim) insanlarıdır.
Tarih reddedilemeyecek gerçek
bilgiyi arayan ve bulduğunu zanneden insanlarla doludur. Belki de milyonlarca insan
binlerce yıldır her türlü inanışın, fikrin, bilginin, kuralın
eleştirilebileceği düşüncesinden korkmuştur. Bu korku neticesindeki arayışlar onları
rasyonellikten uzaklaştırmış, gerçeği ararken tuttukları yolda o gerçeği bulduklarını
sandıkları noktada aslında tıkanıp kalmalarına neden olmuştur. Ret edilmeyecek
gerçeklik üzerine üretilen bu fikirler ve akımlar, kolaycı, ezberci takipçileri
sayesinde sonraki nesillere ve günümüze kadar ulaştı ve insanları etkisi altına
alabildi.
Zamanla ve gelişen şartlarla
oluşan çelişkilerini eleştiremeyen bu öğretiler hala bilimin, ilerlemenin önünü
tıkayabilmekte. Ancak enseyi karartmaya da gerek yok. Belki tam olarak eleştirel
aklın önemini anlatmıyor ama geçmişte bir ilahiyat profesöründen işittiğim şu
söz beni gelecek için cesaretlendiriyor ’’Modernite’nin önüne geçilemez’’. Suyu
tersine akıtmaya çalışmak boşuna zaman kaybından öte bir şey değil. Bilindik
bir Anadolu deyişi ile “Su akar yatağını bulur”.
Sözün özü 21.yüzyılın ilk
çeyreğinin yarısını geride bıraktığımız şu günlerde, aklı arka plana atmaya
çalışan akımlar, ideolojiler, yönetimler hala faaliyetteler. Bize düşen ise,
muasır medeniyet seviyesini hedef olarak koymuş’’Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir-fendir’’ diyerek eleştirel aklı her şeyin önünde tuttuğunu göstermiş olan
Mustafa Kemal’in yolunu her şartta bıkmadan usanmadan takip etmektir.
Tahir ÖZCAN 12 Ekim 2014
Eleştirinin aklı nasıl oluyor .
YanıtlaSilİşte düşününce aklını çalıştırıyorsun ya...
YanıtlaSil