12 Ekim 2014 Pazar

Aklın Eleştirisi-Eleştirinin aklı



Toplumumuzun bir bölümü, Türkiye’nin Cumhuriyet kazanımlarından geriye gittiğini düşünüyor. Bu geriye gidişin sebebini de, mutlak doğrunun, dogmanın ve öğretilmiş bilgiye olan inancın eleştirel aklın önüne geçmesi olarak görüyor.
Ortalama bilgiye sahip insanlarımızın çoğu da eleştirel akla dayanan bilimin ve ilerlemenin başlangıcının Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans ile başladığını zannediyor.
Bu yaygın inanışın aksine, eleştirel aklın bilimin ve ilerlemenin ön koşulu olduğu, doğruluğu kesin sanılan her bilginin eleştirilebileceği ya da yanlış olabileceği fikri, İyonya’ya (M.Ö. 600) dayanır. Helen (eski Yunan) uygarlığı ile karıştırılmasın, Anadolu’dan yani Milet’ten söz ediyorum.
Bir yanlış inanışta, bilimin ışığındaki bu ilerlemenin hiç sekteye uğramamış hiç karşıt akım ve düşüncelerle duraksatılmamış olduğu düşüncesidir. Oysa eleştirel akıl, Aristoteles, Sokrates, Pisagor tarafından Yunanistan’da(M.Ö.500), 10-11.yy İslam coğrafyasında, Rönesans (15.yy öncesi) Avrupa’sında ve hatta 20.yüzyıl’ın ilk çeyreğindeki diktatörlükler Avrupa’sında dahi dışlanmış, göz ardı edilmiş, duraksamıştır. Üstelik yukarıda bahsi geçen bu duraklama ve gerileme dönemlerinin müsebbibi cahil halk değil, zamanının eğitimli, aydın bilim(ilim) insanlarıdır.
Tarih reddedilemeyecek gerçek bilgiyi arayan ve bulduğunu zanneden insanlarla doludur. Belki de milyonlarca insan binlerce yıldır her türlü inanışın, fikrin, bilginin, kuralın eleştirilebileceği düşüncesinden korkmuştur. Bu korku neticesindeki arayışlar onları rasyonellikten uzaklaştırmış, gerçeği ararken tuttukları yolda o gerçeği bulduklarını sandıkları noktada aslında tıkanıp kalmalarına neden olmuştur. Ret edilmeyecek gerçeklik üzerine üretilen bu fikirler ve akımlar, kolaycı, ezberci takipçileri sayesinde sonraki nesillere ve günümüze kadar ulaştı ve insanları etkisi altına alabildi.
Zamanla ve gelişen şartlarla oluşan çelişkilerini eleştiremeyen bu öğretiler hala bilimin, ilerlemenin önünü tıkayabilmekte. Ancak enseyi karartmaya da gerek yok. Belki tam olarak eleştirel aklın önemini anlatmıyor ama geçmişte bir ilahiyat profesöründen işittiğim şu söz beni gelecek için cesaretlendiriyor ’’Modernite’nin önüne geçilemez’’. Suyu tersine akıtmaya çalışmak boşuna zaman kaybından öte bir şey değil. Bilindik bir Anadolu deyişi ile “Su akar yatağını bulur”.
Sözün özü 21.yüzyılın ilk çeyreğinin yarısını geride bıraktığımız şu günlerde, aklı arka plana atmaya çalışan akımlar, ideolojiler, yönetimler hala faaliyetteler. Bize düşen ise, muasır medeniyet seviyesini hedef olarak koymuş’’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir-fendir’’ diyerek eleştirel aklı her şeyin önünde tuttuğunu göstermiş olan Mustafa Kemal’in yolunu her şartta bıkmadan usanmadan takip etmektir.
     
Tahir  ÖZCAN 12 Ekim 2014

2 yorum:

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...