11 Aralık 2018 Salı
















ARALIK

Çatılara serilmiş bir aralık güneşi
Ruhsuz bir bedenin sahte kışkırtmaları gibi
Ne kış esir etsin donmaya teşne yürekleri
Ne de zincirlerini taşımaya memur
Sustuk tek tek saydık kar tanelerini
Kar topu gibi sıkıştırdık büyüttük
Sonunda taşıyamayacak kadar İçimizi buz tutmuş gördük
Uyku hali, rüyada yoksunluk benimki
Ölü desem değil, bir nabız var ama
 Aslında yaşayamayacak kadar
Soğuk değil az soluk ve umutsuzluk...

28 Ekim 2018 Pazar

SIR


Mutluluğun sırrı özgürlüktür.
Özgürlüğün sırrı ise cesaret.
Haydi çocuk olalım.
Varoluşun sırrı sevgidir.
Sevginin sırrı ise teslimiyet
Haydi aşık olalım.
Evrenin sırrı yaşamdır.
Yaşamın sırrı ise ölüm.
Haydi ölümüne yaşayalım.
Tahir ÖZCAN Ekim 2018

30 Ağustos 2018 Perşembe

30 AĞUSTOS

ZAFER BAYRAMI ile ilgili görsel sonucu
Cübbeli si, fesli delisi ne derse desin
Emperyalizme karşı ilktir bu galibiyet
Ezilenlerin, bizim, herkesin
Ona inananlara kısmet olur
Bayram olur, seyran olur, kutlu olur
Hazmedemeyenler çok orası kesin
Vazgeçmese de düşman, tekerrür de etse tarih
''ZAFER'' yine bizimdir bilesin...
Ben 2018

20 Ağustos 2018 Pazartesi

KURBAN

Çağlar gelip geçti
Ne medeniyetler kuruldu
Ne medeniyetler yıkıldı
Yerleşmedi, kalmadı
Kök salmadı bu topraklarda
Gelişemedi düşünce
Anlaşılmadı en kutsal olan
Animal kaldı akıl
Yok o yüzden bayramım benim
Bakamam kurbanlıkların gözüne
Askere giden kuzulara da
İnsanlar ziyan, canlılar perişan
Neredeyse hepsi anadan üryan
Kader deyip geçemem
Akılsızlık kader olur mu hiç
Bu kara bahta, kör talihe
Uğramıyor işte sevinç
Bayram bile olmuyor seyran
Ağlarken analar
Kim kime gönüllü kurban
Kasabına niye hayran
Akıtırken kan, alırken can
Buna demeye dilim varmaz
Çünkü yaşama sevincidir bayram

Ben Ağustos 2018

19 Temmuz 2018 Perşembe

AŞK













Bir umuttur aşk
Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim gibi
Kaderin cilvesidir aşk
Bu o değil mi? geçen gün karşılaşmıştık hani
Bir varsayımdır
Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor
Bir isyandır da
Neden akşam çıkmak için izin almayı zorlamıyor
Ve umarsız bir bekleyiş
Önce o arasın ben aramayacağım
Devrimci bir direniştir
Ailesi bir ömür takip edecek değil ya be
Medeniyet seviyesi ayrıca
Öldürürüm yeminle, ne demek ayrılalım?
Sonunda rakı içme vesilesi
Seviyorum ulennn. O kız buraya gelecek
Bir demet gül, bir sevgi busesi
Yıl dönümümüz kutlu olsun aşkım
Genellikle arka fonda çocuk sesi
Ben temmuz 2018

27 Haziran 2018 Çarşamba

BEDDUA

HES ile ilgili görsel sonucu

Akan suya yazdım adını
Ulaşsın diye göllere, denizlere
Bilsin yeşil yosun, mavi yengeç
Ama nerdeee...
Beton engele takıldı
İnsanlığın bittiği yerde
''HES''siktir dedim.
Ben... 28.06.2018

16 Mayıs 2018 Çarşamba

19 Mayıs Samsun



16 Mayıs İstanbul

Bu geminin içindeyiz biz.
Hep öyleydik,
Öylede kalacağız.
Değişmeyecek menzilimiz.

Tahir Özcan 16 Mayıs 2018

7 Mayıs 2018 Pazartesi

GİT

İçime de işlese bakışların
O sahte gözyaşların
Şeytanın oynaşı olmuştuk
Sen ve suretsiz arkadaşların
Oyalanma git
Tamam bitti artık
Yalnız değil, onları da götür
Günahla ortaklarını yani
Durma isteksiz olsan da
Yola çıkmışken hani
Döneyim deme sakın
Kapıları kapattık
Mayıs 2018

25 Nisan 2018 Çarşamba

NİSAN

bahar çiçekleri ile ilgili görsel sonucu


Nisan da tomurcuklar dönerken,
Dallarda baharın bütün çiçeklerine
Çocukların bayramına katılır.
Onlar da ağacın çocukları
Bütün çocuklarsa doğanın meyveleri.
Güneşimizin rahmeti işte.
Kiraz ağacının pembe çiçekleri,
Kızaracak Haziranda.
23 Nisan tomurcukları,
Umudun meyveleri onlar.
Bu toprağın çocukları.
Bizim Geleceğimiz, her şeyimiz.
T. Özcan 26.04.2018

1 Nisan 2018 Pazar

BOĞAZİÇİ, ODTÜ ve DİĞERLERİ

Komünizm/komünist, kapitalizm/kapitalist, sosyalizm/sosyalist, demokrasi/sosyal demokrasi, anarşizm/anarşist, terörizm/terörist, kapitalizm, emperyalizm gibi birçok kavram var artık günlük hayatımızda. Kimi okuyarak, kimi dinleyerek, kimi konuşarak bu siyasi terimleri kullanıyor ya da bilmeden yerli yersiz kullanıp bir şeyler anlatıyor.
Kimi anlıyor, kimi dinliyor, kimi anlamasa da alkışlıyor…
Her geçen gün yeni bir yorum, yeni bir tanım, yeni bir idrak…
Sosyalist denince (sosyal politikalar söyleminin yaygınlaşmasından da dolayı) artık halka yakın bir siyasi eğilim anlaşılırken ve hatta kabul görüp her siyasi yapı tarafından dillendirilirken,
Komünist dendiğinde Allahsız, kitapsız, din ve toplum düşmanı, terörist, hain algılanıyor.
Sosyal Demokrasi, Sosyal Devlet söylemleri dillerden düşmüyor.
Örgüt deyince, DHKP-C, PKK, DEV SOL akla geliyor.
İsmail Ağa, Menzil, Süleymancılar olunca “sivil toplum kuruluşu” algılanıyor.
IŞİD, EL KAİDE, TALİBAN olunca “Kızgın çocuklar” deniyor.
FETÖ, Müslüman Kardeşler olunca “Cemaat” deniyor.
15 Temmuz dan sonra FETÖ’nün terör örgütü olduğu ancak idrak edildi.
Teröristin, terörün sağı solu olur mu? Bu neyi değiştirir?  O da algı merkezimize sokuldu.
Yanlış aksettirilen kavramlar ve algılarla siyaset yapılması; karmaşa, kaos, korku yaratırken, toplumumuz hala; meslek örgütlerinin, sendikaların, çevre dostlarının ve benzerlerinin sosyal yaşam için, adalet için, insanca yaşam için ne kadar önemli olduğunun farkında değil. Tabi bir de hepsinden daha önemlisi Üniversiteler var. Onun öneminin de farkında değil…
Eğitimli, bilgili, çağdaş, bilinçli gençler yetiştirmek için, körü körüne inanan değil sorgulayan, kabullenen değil araştıran bireyler yaratmak için, geleceğimizi inşa etmek için oluşturduğumuz bilim yuvaları üniversitelerimiz.
Eğitimine devam eden gençlerimiz belli bir sınav sistemiyle seçilerek alınıyorlar. Ülkenin her bölgesinden, her ekonomik ve siyasi çevreden gelen heterojen bir yapıdalar. Doğal olarak içlerinde her siyasi görüşten, her ideolojiden bir tarafa meyletmiş gençler mevcuttur. Tamamen kendisini eğitim aldığı bilim veya sanat koluna adamış, bir kısmı apolitik bir kısmı mukaddesatına düşkün, bazısı milletçi hissiyatı yüksek veya 1.Dünya Savaşından sonra Kapitalist, Emperyalist Batı siyasetinin düşmanlaştırdığı Sosyalizm ve Komünizm ideolojisinin bilincine varmış,  genç idealist beyinlerdir onlar.
Bizim ülkemizde; meslek sahibi olsun, okusun diye bu kurumlara gönderilmiş  gençlerimizin, sol  ideolojilerin peşine takılması  pek hoş karşılanmaz. Kıt kanaat geçinen ailelerin, nice fedakarlıklarla üniversiteye gönderdikleri çocuklarının eğitimini sekteye uğratmasından endişelenmesi anlaşılabilir. Ama bilinçlenen gençlerin de,  hayata ve çevreye olan duyarlılığının artması, yanlış gördükleri olgulara tepki göstermeleri de anlaşılabilir olmalı. Ses verdiklerini duymaya ve anlamaya çalışmak o kadar zor olmasa gerek. Kimi  doğanın tahribatına, kimi eğitim sistemindeki yanlışlara, kimi haksızlığa, kimi kentsel sorunlara, kimi tarihi olgularını korumaya ses vermiyor mu. Elbette çatlak sesler, kaos yaratmaya çalışanların olma ihtimali de vardır, bu negatif sesleri pozitif taleplerden ayırt etmek hiç de zor değildir.
Anlaşılması zor olan ise, siyasi erk’in henüz toplumda kimlik edinme arayışındaki gençleri kategorize ederek ayrıştırması, siyasi görüşüne yakın görmediklerini ötekileştirmesidir.
Batı toplumunda da yükselmeye başlaması ile Komünizm demokrasinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Sosyalizm de yumuşatılarak, içine liberal soslu politikalar eklenerek Sosyal Demokrasi (ben ona sulandırılmış Sosyalizm diyorum) diye hibrit bir akıma dönüştürülmüştür. Aşağı yukarı yüz yıldır devam ediyor bu süreç. Ekonomisi ile hatta kurumları ile de tıkanmış, iflas etmiş Kapitalist düzenin egemen Devletleri (biz onlara Emperyalist Devletler diyoruz) gerilemeye başlayan hakimiyetlerini sürdürebilme telaşındalar. Giderek daha da saldırganlaşarak kaybetmekte oldukları hakimiyetlerini uzatmak peşinde (ki biz buna da vahşi Kapitalizm diyoruz) saldırganlaşıyorlar. Aralarından bazıları dönüşümü kabullenmiş ve en az hasarla bu evreyi atlatmaya çalışmaktalar.
Gelişmiş devletlerin iradesine boyun eğmiş az gelişmiş devletlerde ise ciddi kafa karışıklığı devam ediyor. Ekonomisi zayıf, eğitim düzeyi düşük, neredeyse tamamen dışa bağımlı bu ülkelerde hala 19. yy bakış açısı hakim. Orta çağdan kalma gelenekçilik, kökten dincilik, tabu ve cehaletin hakim olduğu bir siyasi kültür süregeliyor. Oysa hızla gelişen dünyaya ayak uydurabilen genç nüfusları var. Mevcut durumdan memnun olmayan, ileriye dönük talepkar bir kalabalık. Bütün tartışmanın özü bu. Statükocu, değişime kapalı bir siyasi yapı ve onun konsolide ettiği yandaş kitle, bastırılmaya çalışan gelişime açık bir gençlik ve onlarla aynı aydınlığa dönük ilerici topluluk.
Sadede gelirsek: Afrin için lokum yemeyen Boğaziçi’liler, kampüslerinin ortasından otoyol geçmesini istemeyen ODTÜ’lüler, Atatürk’e alenen hakaret etmiş birinin okullarında konferans vermesini istemeyen üniversiteliler ‘’Bunlar komünist, bunlar hain. Bu marjinallere eğitim hakkı vermeyeceğiz’’ söylemlerine maruz kalıyor. Ne zavallı argümanlar. Neresinden bakılırsa bakılsın gerçekliği olmayan gündelik siyasi söylemlerden ibaret. Başı örtülü diye üniversiteye alınmayan kardeşlerine destek verirken ne idiyse o komünist, o marjinal simdi de aynı. Popüler tabiri ile türbanlı kardeşleri şimdi onlara destek verecek mi bilemem. Onlar mücadelelerinden vaz geçmeyecek. Nehirler nasıl geriye akamıyorsa modernitenin de önüne geçilemez. Zamanla her şey değişir. Sonuçta hep ilericiler kazanır, muhafazakarlar kaybeder. Bu çekişme bile hızını kesemez. Değişmeyen tek şey değişimdir. Değişmeye direnenlerin verdiği zararı onarmak da çoğunlukla modernistlere düşer.  Ne kadar ortaklaşılabilirse o kadar çabuk yaralar iyileşir, barış ve adalet ortamı gelişir. Toplum gelişir.

Tahir ÖZCAN (30 Mart 2018)

21 Mart 2018 Çarşamba

ŞAİRLER GÜNÜ

An itibarı ile dün ''ŞAİR'' ler günü idi
Kutlu olsun...
Zira şairliğe öykünen biri olarak
Yaşamın kendisidir şiir...
Kimi zaman lirik, kimi zaman romantik.
Kimi zaman iyimser, coşkun.
Kimi zaman karamsar, sakin.
Kimi ağlamaklı, kimi şen.
Akar gider içimizden...

Mart 2018

4 Şubat 2018 Pazar

BOB TUNÇ KARL

Sevgili DOSTumun anısına

BOB TUNÇ KARL
Babalar oğullarını gömmemeli
İyiler niye önden gidiyor
İşte bir devir daha bitiyor
Demirin "Tunç" u da kalmadı
Atına bindi gitti...
Tanıdığım için şükrettiğim
Yaşam dolu neşe kaynağı
Kardeşim yitti..
Kötüsün ölüm hem de çok
Kalanların cefası mı bu
Seçmesini mi bilmiyorsun
Uzun ömür kötületin cezasıysa
Bizi neden oyalıyorsun
Tahir 03/02/2018

RÜŞVET

rüşvet ile ilgili görsel sonucu

Çocukların hiç bilmediği, gençlerin büyük çoğunlukla tenezzül bile etmediği, yaş ilerledikçe insanlarda temayüz eden gayri ahlaki bir davranış. Hatta öyle ki modernleşme ile şehirli kültürün gündelik hayatının bir parçası olmuş bu hastalık. Üstelik te bulaşıcı. Toplumsal yozlaşmanın katalizörü.  Diyebilirsiniz ki bu eskiden de böyle miydi?  Hem evet, hem hayır.

Gençliğimde okuduğum, ilk okuyuşumda çok komik gelen, aramızda şaka konusu olan bir  darb ı mesel vardı. ‘’Devlet'i Osmani Ali'de terfi-i temayüz ilim irfan ile olmaz. Ya olacak kuvvetli iltimas, ya olacak medeni haz, ya da olacak delikle temas.’’ Bu günlerde moda olan ecdadımız Osmanlıda, işlerin nasıl yürüdüğünü hicveden bir metin. Eskiden güldüğüm, güldürmek için başkalarına okuttuğum bu yazı, artık beni güldürmüyor. Tam tersine öylesine üzüyor ki kahroluyorum. Meseleye din ve ahlak yönüyle bakıyorum, evrensel insani değerler yönüyle bakıyorum, endişem daha da artıyor. İnsanlık nereye gidiyor diye düşünmeden edemiyorum. İleriye doğru akan evrimsel süreç olamaz bu diyorum.
Semavi veya değil bütün dinlerin öğretilerinde, kutsal metinlerinde bunun ne kadar yanlış olduğu tekrar edilip durmuş. Peki nasıl bu duruma gelinmiş?  Osmanlı Devletinin kuruluş sözleşmesi sayılacak ‘’Edebali’’nin Osman Gaziye vasiyetini, Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...” hatırlarım. O güzel ahlaktan yukarıdaki rezil duruma nasıl geliniyor. Ya da Cumhuriyet dönemine bakalım, ilk dönemlerin idealist, vatansever kurucu vatandaşlarına. Ne imkansızlıklara, ne zorluklara katlanıldığını ama ne şaşırtıcı bir hızla gelişme kaydedildiğini görüyoruz. Tebaadan, eşit vatandaş bilincine varan insanların paylaşımcılığına gıpta etmemek mümkün değil. “Yeni yıla girdik vekil maaşlarına zam yapmamız lazım. Ne kadar yapalım? Siz ne dersiniz” diyen bakanına; ‘’öğretmen maaşını geçmesin’’ diyen bir liderden. ‘’Benim memurum işini bilir’’ diyen lidere nasıl gelindi? Kendi açımdan anlatayım.
Mesele köy enstitülerinin kapanmasına kadar gider. Cumhuriyetin başlarındaki eğitim hamlesinin sekteye uğramasına kadar. Kalifiye insan yetiştiren bu kurumların azalması, ama buna nazaran nüfusun artması, mesleği olmayan yığınlara sebep oldu. “Yapmakla uğraşmayalım, müttefiklerimiz bize verir”, politikalarıyla üretkenlik azaldı. “Al sat, yolunu bul”,  “bir şey üreteyim emeğimle kazanayım”ın önüne geçti. Köyler kasabalara, kasabalar kentlere göçtü. Büyük insan yığınlarına hizmet götürmek ekonomik yükü arttırdı. Ülkenin ekonomisi dışa bağımlılığı arttıkça daha da bozuldu. Serbest çalışanlar, özel sektördekiler becerileri oranında bundan daha az etkilendi. Peki kamu çalışanları? Devletin hizmetlileri? Onlar o kadar şanslı değillerdi maalesef. Devletin ekonomisi ile paralel olarak onların da ekonomisi (yani kazancı) azaldı. Maaşlarının alım gücü düştü. Toplumsal sınıf içinde tanımlandıkları orta sınıf seviyesinde tutunamadılar. O kadar ki günümüzde dar gelirli seviyesinde sayılıyorlar. Şimdi bunu örnekle anlatmaya çalışayım.
Devletin hazinesini emanet ettiğin memuruna 2 bin 5 yüz lira maaş verirsen; kirasını mı ödesin, çocuğunu mu okutsun, evine ekmek mi götürsün, kılık kıyafet mi alsın, dolmuş parasını mı versin, elektrik-su-telefon-vesaireyi mi ödesin. Bunlardan en az birkaçını yapamayacaktır. Devlet memuruna başka bir işte çalışmayı kanunla yasaklamış. Sonra  rüşvet alan memurlara operasyon yapılıyor. Bence göstermelik, tepkiler arttığında toplumun gazını almak için mecburen yapılıyor. Birkaç günah keçisi bulunup iş kapatılıyor.  Almasın, alamasın kimse rüşvet tamam. Ama çalışan, insanca yaşayacak ücret alabilmeli. Yukarıda milyonları, milyarları götürenlere yol veriliyor. Okuyoruz, duyuyoruz, bazılarına şahit oluyoruz. Aşağıda geçinebilecek ücret yok, lojman yok, ücretsiz eğitim, ulaşım, sağlık yok. Ama Milletvekilleri daire amirlerinden en az sekiz kat fazla maaş alıyorlar bu ülkede. Ben memur değilim ama memur çocuğuyum. Yakın tanığıyım yıldan yıla nasıl bu günlere gelindiğinin. Babam ve annemin karı koca çalıştıkları halde, tek çocukları olan beni ne zorluklarla okuttuklarını biliyorum. Babamı kaybettikten on yıl sonra ve annemin emekli ikramiyesinin üzerine kredi çekip bir on yıl daha ödeyerek ev sahibi olabildik. Rüşveti aklamaya, suç olmaktan çıkarmaya mı çalışıyorsun diyenleriniz olabilir. Elbette rüşvet ahlaksızlıktır, dinen yasaktır. Peki bir dönemin Başbakanı'nın ''benim memurum işini bilir'' demesi nedir? Rüşvete elverişli bir sistem yerleşmiş ise ona sesimiz neden çıkmaz da, rüşvet alana bütün suçu yüklemek kolaycılığına kaçarız. Karısı ev hanımı olup da çocuğunu okutmakta zorlanan bir memura kaçınız yardım etmiştir ya da yardım edildiğini duymuştur. Cami imamları günde 1.5 saat çalışıp 3.500 lira maaş alır ve lojmanda oturur, başka işler yapabilir. Namaz çıkışı zorda olan bir memur için yardım toplandığını gördünüz mü camide? Onlarca yıl maaşlarından kesilen memurların zorunlu tasarruflarının üzerine yatmadı mı bu devlet. Yani demem o ki eleştirmek kolay. Zor olanı yapmak, çare üretmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Biz millet olarak sadece şikayet eder ama değiştirmek için kılımızı kıpırdatmayız. İş o hale geldi ki hamudu ile götürenler aklanıyor, evinin nafakasını denkleştirmek için bırakılanı alanlar kamu haklarından mahrum bırakılıyor. Hapislere tıkılıyor. Ömür boyu sürünmeye terk ediliyor. Hiçbir suçu olmayan aileleri de onlar ile birlikte maalesef. Azı çoğu mu olur rüşvet rüşvettir mi diyorsunuz? Evet doğru! Zaten kastım az rüşvet alan az, çok rüşvet alan da çok ceza alsın değil. Bu da caydırıcılığı olan bir öneri belki. Benim vurgulamak istediğim ise gelinen durum. Yani aldığın rüşvet, yaptığın yolsuzluk ne kadar büyükse; bu kanuna (sözde) aykırı, ahlaksız eyleminin cezai sonuçlarından kurtulma ihtimalin o kadar artıyor. Bu en az fiili gerçekleştirenin yaptığı ahlaksızlık kadar büyük bir ahlaksızlık. Ortamı elverişli hale getirdiği, daha fazlasına, daha büyük meblağlara teşvik ettiği için de daha büyük suç. Toplumda bu göz yummacı, görmezden gelmeci düzen ise hiç yadırganmıyor. Benim en çok itirazım buna. İftiharımız atamız Devlet i Osmani deki durumu yazının başında yazmıştım. Sonu yıkılmak oldu. Tarihe karıştı. M. Akif Ersoy’un dediği gibi ‘’Tarih tekerrürden ibarettir, eğer ibret alınsaydı tekerrür eder miydi’’  Ahlaklı ve erdemli yaşamanın vebali olmasın. Yapanın yanına da kalmasın.

Tahir ÖZCAN

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...