4 Temmuz 2011 Pazartesi

Yalnızlığın Acıttığı Anlar

Yolda hiçbiryere yetişme geregi olmadan yürürken, birden yavaş yavaş yağmur başlar. kişi alışkanlık olarak adımlarını hızlandırır. sonra hatırlar ki nasılsa görecek, seni umursayan, sırılsıklam olmuş olmana üzülecek, seni seven biri yok. adımları tekrar yavaşlatır, evine yalnız başına akşam yemeğini yemek üzere en uzun yoldan döner.

Etrafınızı deli gibi dağıtmanıza rağmen kimselerin size laf söylemediği, kimselerin o daginiklarinizi toplamadigi anlar.daginik olmak hoş ama, bu noktada anlaşilan yalnızlık en az o eşyalar kadar dağıtır, toparlanamaz hale getirir insani.

Televizyondaki spiker sunumunu bitirip iyi akşamlar dediğinde “sanada” diye karışlık verme ihtiyacı duydugun an.

Elinde sigara , manasızca karşı duvara baktığın an.

Sevdiğin şarkıyı senin kadar sevebilecek hiçkimsenin yanında olmadığı an.

Güzel bir yemek yaparsın tek başına yerken halıya bir parca dökülür eğilip sorarsın “nasıl güzel olmuş mu?” İşte yalnızlığını anladığın an o andır.

Evde yaptığınız yemeği tek başına yerken, masaya oturduğunda bir kaç saniyelik sessizliğin oldugu an. sonradan televizyonu açmak zorunda kalabilir insan, sırf yalnızlık hissi veren bu sessizliği bozmak için..

Akşam yemeğini yalnız başına yerken birden anlatmak, paylaşmak istediğin binlerce cümle oldugunu ve bu cümlelerin boğazına dizildiğini anladığın an…

İçeriden nefis yemek kokularının gelmediği, hoşgeldin oğlum/kızım/sevgilim/arkadaşim şeklinde karşılanmadığın, bir eve adım attığında.

Gözlerinizden yaş düşerken kendi mendilinizi kendiniz aldığınız an.

Diğerlerinden olmadığın, biraz daha farkli olduğun için arkadaşlarının seni terkettiğini anladığın anlar…

İstiklalde yalniz başiniza yurudüğünüz anlar

İş dönüşü kapıyı anahtarla acip karanlık eve girdiğinizde “ben geldim” diyecek kimse olmadığında.
hatta daha beteri, kimse olmadigini bile bile “ben geldim sevgili evim, nasil geçti günün?” dediğinizde.
evle, bilgisayarla, televizyonla, puzzle’la, muzikle, mutfak penceresiyle, otla çiçekle yuksek sesle konuştuğunuzda.

Gece cok geç olmuş sanıp yatarken saatin daha 12 bile olmadığı anlasilan ve kendi kendine gülerek “tavuk gibi erken mi yatacaksın” denilen an.

Elektriklerin kesildiği gecelerde daha net hissedilir. Ne tv ne de bilgisayar oldugundan minderle ya da kolonya şisesi ile konuşulan anlardır.

Bir bayram sabahı, ailece yaşayan karşı komsunuzun sizin yalnizlığınıza çare olsun diye ‘istersen gel beraber kahvaltı yapalım’ çağrısını duydugunuz an

Hastayken, nane-limon yapacak, ateşinize bakacak, üzerinizi örtecek ve şefkat gösterecek kimsenin olmadığı anlar.

Heves edip aldığınız tüm yiyeceklerin en küçük boy olmalarına rağmen bitmeden bayatlayıp atildığı anlardır.
yiyeceği çöpe dökerken başınızı kaldırıp gözlerinizi kısıp, dersiniz: işte bu an o an, anladım..

”Aziz Nesin” ,”Sesler”adli şiirinde bu anları çok güzel anlatmıştır.Şiiri okuduğunuzda yalnız oldugunuz kafanıza çok güzel dank eder.

”gecenin bir zamanı evine gelince
kilitte duyuyorsan anahtarın sesini
anla ki yalnızsın ”

elektrik düğmesini çevirince
çıt diye bir ses duyuyorsan
anla ki yalnızsın ……

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...