9 Şubat 2011 Çarşamba

ÇEVRE, YAPI, GÖRSELLİK VE İNSAN


New York’un blok gruplarından esinlenilen bu çalışma, anıtsallığı ve bulunduğu yer ile sembolikleşmiş bir binanın gasp edilmesini canlandırıyor. Kullanılan bina ise The Grande Arche De La Défense. Burası, Champs Elysées üzerindeki Arc de Triomphe aksında bulunan bir kemerdir. 
 The Grande Arche De La Défense


Bizler için görsellik ne kadar önemli diye durup düşündünüz mü hiç? Bilincimizden atamadığımız ama bence yeteri kadar önemsemediğimiz bu konuyu irdelemek istiyorum biraz.

Sektörlere bakalım önce.
Görsellik denince akla ilk geleni moda, belki sonra sinema, televizyon, gazetecilik vs. Görsel sanatları da bir tarafa bırakalım.
Bu soruyu on kişiye sorsanız dokuzu mimarlığı ilk beş ve belki de on meslek içinde saymayacaktır.
Hatta aklına bile gelmeyenler olacak muhakkak. Oysa görsellik yönü öne çıkan başlıca mesleklerdendir mimarlık... Bence de başında gelir.

Yukarıda sıraladığımız mesleklere bakın. Görsellik içermelerine rağmen, günün her anında ve her yerde görebilir miyiz bu meslekleri ve icraatlarını. Oysa mimarlık?

En pasif geçen zamanımız uykudaki zamandır değil mi. Ama bir mekanın içinde uyuruz. Uyandığımız andan itibaren gözlerimizin önünde hep mekan, yapı ve onların bileşkesi görüntüler dolaşır. İşte bu yüzden görsellik mantığımızın süzgecinden geçirince mimarlıkla özdeştir adeta. Pekiyi neden insanların ilk aklına gelen meslek mimarlık olmuyor?

Birçok sebep sıralanabilir elbette, doğru cevaplar ise çevremizde, gözlerimizin hemen önünde. Hatta gözümüze batacak neredeyse… Batmalı da artık. Çirkin yapılardan, çarpık şehirleşmeden, iş görsün diye oluşturulmuş ucube mekanlardan bahsediyorum. İşimizden nefret etmemizi sağlayan ofislerimizden, her şeyin her yerde olduğu dükkanlarımızdan, oradan buradan topladıklarımızla doldurduğumuz evlerimizden bahsediyorum. Mekansal tasarımının işlevsel, ekonomik ve estetik birleşim ile yapılmış olması gereken her gün içinde bulunduğumuz yaşam mekanlarımız bunlar.

Oysa ki insanoğlu doğal bir içgüdü ile yaşamsal hedeflerini hep arttırmak ister. Her birimiz bir sonraki hedef için imkanlarımızı sonuna kadar zorlarız. Mesela ulaşabileceğimiz en üstün özelliklere sahip otomobili alabilmek için tüm mücadeleyi veririz. Peki işyeri veya evimiz söz konusu olduğunda bu kadar önemser miyiz? “Hayır”. Kesinlikle öyle değildir ve bunun kanıtı gözlerimiz ve gözlemlerimizdir. Gelişmiş toplumlar arasında görülmeyişimizin bir nedeni de bu değil midir?

Sohbet ederken ne çok kullanır herkes mimar lafını. Çoğu zaman da anlamının dışında kullanır.  Bu ticari projenin mimarı benim! Şu adam endüstrinin mimarı! Gibi … En ufak bir iş yaptıracak olsak; mutfak dolaplarımızın değişmesi, dükkanımızın boyanması, banyodaki fayansların yenilenmesi vb. Bir mimardan fikir almayı isteriz hemen. Aldığımız fikirleri de  satarız başka yerlerde kendimizinmişçesine. Ne güzel bir alışkanlıktır bu yurdum insanındaki.

Fakat bunu örseleyen öyle de bir huyu vardır ki kimilerinin, olmaz olsun… Komşusu Mehmet beyden, müşterisi Oya hanımdan, arkadaşı Ahmet’ten velhasıl gördüğü herkesten fikir almaya bayılır. Her mekanın ve her kullanıcının istek ve ihtiyaçlarının, dolayısıyla çözümlerinin farklı olduğunu göz ardı eder. Bir başka mekansal çözümün kendi mekanına da uygulandığında en iyisi olduğunu da zannedebilir.
Bazen de her işte, her uğraşta, nerede olursa olsun, ilgisi bilgisi olsun olmasın, fikri sorulsun sorulmasın, ahkam kesmeye de bayılır. En kötüsü de sonunda mimarın ürettikleri unutulur. Konuyla ilgisi olmayanların söylediklerine takılıp kalınır. Sonuçta ortaya başka şeyler çıkar. Benim yurdumda bu hep böyle olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Benim yurdumda herkes her şeyi bilmektedir. Teknik direktördür, doktordur, politikacıdır, avukattır, mühendistir, emeklidir, işçidir ve de aynı zamanda mimardır. Mimar Sinan kadar olmasa bile en azından yeni mezun bir çömez kadar canım…

Yaşanan bu bilinçsizlik, tabiatı ile yaşadığımız mekanları, alanları, şehirleri görsel açıdan birer ucube haline getirmiştir. Buradan yurdum insanını karalayarak bir meslek dalını kayırmaya çalıştığım yorumu çıkartılmasın. Asla bulunduğumuz durumdan mimarlar sorumlu değildir demiyorum. Bu ülkede yaşayan herkes gibi, herkes kadar sorumludur. Görselliğe en azından her millet kadar önem veren bizler, bu konuda yetkin meslek adamlarını neden önemsemeyiz?

Yakın dönemde yapıla gelmiş sıradan, kötü, çirkin yapılar mı neden olmuştur buna? Bu kötü işler hangi düzenin, sistemin, sistemsizliğin eseridir. Aslan yattığı yeri inkar etmektedir. Kötü mekanlarda çalışmakta, çalıştırılmakta, yaşamaktadır.

Estetik kaygıya kayıtsız kalmanın bahanesi maliyet olamaz. Görselliğin getirisi düşünüldüğünde (ki her zaman göz ardı edilmektedir maalesef) maliyetinin yüksek olmadığı görülmektedir. Buna en güzel örnek; iş yeri olarak mağazalar, konut olarak da villalar gösterilebilir. Bu mekanlar görselliğe daha fazla eğilerek maliyetlerinin artmasını göze alırlar. Sizce en revaçta mağazalar hangileridir? Dekorasyon ve yapı estetiği olarak neden birbiri ile yarışır en ünlü markalar. En çok revaçtaki konutlar hangileridir? Birbirinden güzel siteler doldurmadı mı banliyöleri? 

Yükselen bilinçle iyi adımlar da atılmıyor değil. Büyük şehirlerimizin belediyelerinde estetik kurullar oluşturulmaya başlandı. Mesleki denetimler ciddiye alındıkça meslek sahipleri serbest rekabet ortamında işleri ile değerlendirilebilecek. Bilinçli toplum, ucuz maliyeti ile değil kalite ve becerileri ile mimarı tercih edilir hale getirecek.

Türk insanı olarak umudumuz da var estetik anlayışımız da. Biraz parasal sıkıntımız var kuşkusuz. Ama sadece para çözmüyor sorunları. Seçimlerimizde görsellik ne kadar ön plana geçerse, çevremizdeki görüntüler de o kadar düzelecektir diye düşünüyorum.

Görülmeye değer ülkemizde, yaşanmaya değer yerlerde, çoktan hak ettiğimiz seviyede yaşayabilelim. Eminim hepimizin ortak dileğidir bu.      
    
muvattalis
End. Ür. Tasarımcısı  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...