20 Temmuz 2013 Cumartesi

ŞEHİRLİ GENÇLER



Beş altı sene önce, O’nun isteği üzerine çocukluğumu anlatmıştım, Can'a. Bir kasabada geçtiğini, yazları köyde olduğumuzu, neredeyse bütün meyveleri dalında yediğimizi; üzümün siyahını, beyazını; elmanın, eriğin dört beş çeşidini; domates ve salatalık toplamaya giderken, bahçenin uzaktan koktuğunu; pirinç tarlalarını, fındık bahçelerini vesaire. “Mısırı” demiştim, “Henüz süt mısırıyken, bir miktar toplar; geniş avludaki taş fırında koçanlarıyla kızartır, tanelerini ayıklar, çuvallara doldurur; avluyu ikiye ayıran küçük dereye kurulu su değirmeninde un haline getirir, o undan yapılan ekmekleri yerdik. Yılkı atlarımız, mandalarımız, ineklerimiz, koşuşturan(!) tavuklarımız vardı. Birden durdum! Bunları anlattığım torunum değildi. Ben de dede olacak yaşta değildim. Oğluma anlatıyordum ve anlattıklarım bir masal uzaklığındaydı. 

Peki, böyle oldu da, n’oldu?... Köyler kasabalar boşaldı, daha da boşalmaya devam ediyor! Yaşlılar mezarlığa defnedilecek zamanı bekliyorlar; göçe verdikleri çocukları gelip, onları defnetsin diye! 

Ya şehre göçenler?... Sahip çıkamadıkları, sözde sosyal devletin anlatamadığı, aydınlatamadığı; kıymetini bilemedikleri, işleyemedikleri toprağın bereketini, barınabilmenin çaresini; şişmiş, deforme olmuş, palyatif çözümlerle gelecek kurmayı hayal eden şehirlerde arıyorlar. Toplumsal değişim ve göç, insanın gerçeğidir elbette; ama, bölgesel kalkınmaların planlanmadığı, herkesin üç beş şehri hayal edip, sahiden de göçtüğü bir ülkenin ve onun gençliğinin sorunlarını dikkatli okumak; sahici çözümler üretmek; sadece şefkat ve merhamet göstermek değil, saygı duymak gerekir!

* Mehmet Aslantuğ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...