2 Ekim 2015 Cuma

Anneme Mektup



Üç yaşında küçük bir kız çocuğuyken bir sabah anneniz sizi apar topar uyandırıp evden çok uzakta kimsenin olmadığı bir araziye götürüyor. Nemrut suratlı yaşlıca bir kadınla buluşuluyor, kadın pis bohçasından paslı bir jilet ya da kırık cam parçası çıkarıyor. Anneniz bacaklarınızı ayırıyor ve sünnetçi kadın klitorisinizi kesip, sadece çişinizi yapabileceğiniz şekilde bir açıklık bırakarak vajinanızı boydan boya hasır bir iple dikiyor. Şanslıysanız, hayatta kalıyorsunuz. Eğer değilseniz kan kaybı veya enfeksiyondan ölüyorsunuz.
Afrika’da kadın olmak için bir bedel ödemeniz gerekiyor. Hiçbir şeyden haberinizin olmadığı ve savanlarda hayvanlarla oynayarak geçirdiğiniz mutlu çocukluğunuzun ortasında sizi hiç istemeyeceğiniz bir acıya ve hayatınızın sonuna kadar taşıyacağınız bir yaraya mahkum ediyorlar. Kadın(!) olmak için kadınlığınız elinizden alınıyor.
Afrika’da ve bazı Ortadoğu ülkelerinde her yıl 3 ila 12 yaş arasında milyonlarca küçük kız çocuğu bu vahşete maruz kalıyor. Genel olarak müslüman Afrika ülkelerinde gözlemlenen bu ritüel, kızlıktan kadınlığa geçmenin ve gerçek bir kadın olmanın değişmez şartı. Erkek egemen toplumun dayattığı, fakat kadınlar arasında sessiz sedasız halledilen bir pratik.
Sünnetli kadınlar, hayatları boyunca regl dönemlerinde ve cinsel ilişki sırasında dayanılmaz ağrılar çekiyor. Sünnetsiz kadınlar ise kabilelerine ve soyadlarına ihanet etmiş sayılıyor, dolayısıyla aile tarafından reddediliyorlar. Hayat kadını veya fahişe statüsünde kabul edildikleri için asla evlenemiyor ve her türlü sosyal grubun dışında kalıyorlar. Bu duruma düşmekten ve ‘kirli’ adledilmektense yüzyıllardır anneler, kendi elleriyle küçük kızlarının çığlıklarını duymazdan gelerek onları sünnet ettiriyor. İffetli birer kadın olabilmeleri için..
Peki kadınların sünnet edilmesinin geleneksel nedenlerinin yanında sosyolojik sebepleri de yok mu? Tabii ki var. Sünnetli kadınlar, klitorisleri olmadığı için hiçbir zaman haz duyamıyor. Bu da kadını cinsel açıdan nötralize ediyor ve sadece bebek yapan bir makinaya dönüştürüyor. Ayrıca dikişi genişlememiş veya açılmamış kadının bekareti, dışarıdan bakıldığında kolayca anlaşılıyor. Dolayısıyla bu ritüelin, bir nevi ‘bekaret kontrol mekanizması’ olduğu da söylenilebilir. Yani Türkiye’deki gibi işi şansa bırakmamışlar. Belki kızlık zarı geridedir, esnektir, doğuştan yoktur gibi durumları düşünmelerine gerek bile yok. Kadın dikiliyse, tamamdır.
İlk sünnet vakasının milattan önce Mısır’da bir mumya üzerinde gözlemlenmiş olması, geleneğin ne kadar uzun süredir devam ettiğini kanıtlıyor. Yüzyıllardır var olan bu geleneğin İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını söyleyen din adamlarına rağmen, her gün 8 bin kız çocuğu sünnet ediliyor.
Waris Dirie, o kızlardan sadece bir tanesiydi. Somalili Waris, 4 yaşında sünnet edildi ve hayatta kaldı; fakat küçük kız kardeşi onun kadar şanslı değildi. 12 yaşında babası tarafından 3 deve karşılığında 65 yaşında bir adamla evlendirilmek istenince annesinin yardımıyla evden kaçtı. Günlerce yürüdü, çölü aştı ve Somali’nin başkenti Mogadişu’ya ulaştı. Mogadişu’daki akrabaları sayesinde Somali Büyükelçiliği’nde temizlikçi olarak çalışmak üzere İngiltere’ye gitti. Orada çok ünlü bir fotoğrafçı tarafından keşfedilen Waris Dirie, başarılı bir top model oldu fakat içine girdiği görkemli ve parlak hayat mutsuzluğunu gizleyemedi. Waris, artık ‘Afrika’nın çölünden Paris podyumlarına’ başlıklı röportajlar vermek istemiyordu. Anlatmak istiyordu, kadın sünnetinden bahsetmek, tüm dünyaya haykırmak ve bununla savaşmak istiyordu. Bir gün gazeteye verdiği bir röportajda başına gelenleri anlattı. Basında çok büyük yankı uyandıran röportaj sayesinde herkesin Waris’in ve milyonlarca Afrikalı kadının maruz kaldığı bu vahşetten haberi oldu. Daha sonra Waris, kadın sünnetine karşı verdiği mücadeleye odaklanmak istediğini açıklayarak modelliği bıraktı. 1997 yılında BM tarafından Kadın Sünneti Özel Elçisi olarak seçildi. 2002 yılında Desert Flower Foundation’ı (Çöl Çiçeği Vakfı) kurdu. Waris Dirie’nin aynı zamanda kendi yaşam öyküsünü anlattığı 3 kitabı ve bir de Çöl Çiçeği adlı kitabından uyarlanmış, aynı adı taşıyan bir filmi var.
‘’ ..Kadın sünneti bir kültür değildir, kadın sünnetinin dinle bir ilgisi yoktur. Bu durum değişmelidir ve değişim bizim ellerimizdedir. Afrika’nın liderleri, çocuklarınız ağlarken siz neredesiniz? .. Afrika Ana sen bize onca varlık, onca doğal zenginlik ve güzellik verdin. Senin gücün ve güzelliğin sonsuza dek yaşayacak. İnsanlar seni hem iyiye hem kötüye kullandı. Senin gibi bir yer daha yok; ama Afrika’nın yeni bir ruha ihtiyacı var. Benim bir hayalim var. Savaşıp birbirimizi öldürmediğimiz, dayanışma içinde birbirimize destek olduğumuz bir Afrika hayal ediyorum. Kadınların erkeklerle eşit muamele gördüğü bir Afrika hayal ediyorum..’’
– Waris Dirie

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...