Rauf’un babası yedi yaşında gelmişti bu topraklara.
Rus harbinden sonra.
Göçmendi yani, vatansızlık nedir bilirdi, çok dinlemişti.
Bu toprakları vatan bellemişti.
Cuma günü camide genç hoca, Milli Mücadele’den bahsetmişti.
İşgalci zulmünden, vatan savunmasından.
Eli silah tutan herkese ihtiyaç var demişti.
***
Yunan İzmir'e çıkmış.
İstanbul İngiliz'in işgali altında.
Kuvayi Milliye diye bir grup mücadele edermiş Yunan’la.
Rauf bunları daha önce de duymuştu.
Sapancalı Hakkı’yı tanımış, İzmitli Mümtaz'ın namını işitmişti.
Yahya Kaptan diye biri teknesi ile silah taşıyor Anadolu'ya diyorlardı. Bazı yaşlılar ise pek hoşlanmamışlardı genç hocanın bu hutbesinden. Bilhassa eski hoca ve müezzini.
Ama memleket kaynıyordu.
***
İyi ata binerdi Rauf.
Dört nala koşan atın üzerinden eğilip yerdeki mendili alırdı.
Yeni de evliydi.
Karnı burnumdaydı Hatice’nin, kendisi de daha 17 yaşında.
Camiden eve dönerken kararını vermişti.
Sabah sarı atına atladı, Afyon'a doğru yola koyuldu.
Çok geçmedi aradan İngiliz askeri köye girdi.
Ev ev dolaşıp topladılar ahaliyi.
Rauf'un ailesini de aldılar.
Her şeyden haberleri vardı sanki.
***
Annesi, karısı, çocukları, komşular.
Hiç kimseyi bırakmadılar.
Hepsini meydanda topladılar.
Rauf'un annesi cebinden bir kağıt çıkarttı.
Aylar önce gelen İngiliz birliğinin subaylarından biri vermişti. Konuşabildiği birisine rastlamak hoşuna gitmişti adamın.
Kalabalığı tek tek sorgulayan subaya uzattı kağıdı yaşlı kadın.
Subay siz ayrılın sıradan dedi, çocuklarını da al.
Gelinini ve ona emanet uzaktan akrabasının yetimlerini de aldı çıktı kalabalıktan.
Kalanların hepsini kurşuna dizdiler.
***
Rauf, İzmir'e giren süvarilerin arasındaydı.
Dört yıl sonra döndü evine, göğsünde İstiklal Madalyası ile.
İzmirli Hristiyanlar kilisedeki mumları kendileri söndürmezmiş. Müslümanlara söndürtürlermiş.
Ben de çok mum söndürdüm diye anlatırdı gülerek.
Değirmencilik, çiftçilik yaptı ömrü boyunca.
Gazi maaşını almaya şehre inerdi, eve gelinceye kadar hepsini dağıtırdı.
***
Yemedi hiç devlet parası.
Yıllar sonra aldığı yaşlılık maaşını da torunlarına harcadı.
Kızına hamileyken bırakıp karısını Milli Mücadele'ye gitmişti.
Daha sonra dört oğlu oldu.
Madalyasını hiç takmadı, hep sakladı sofadaki konsolun çekmecesinde.
Serkisof köstekli saati ile aynı yerde.
***
İşte Cumhuriyet Türkiyesi ile son bulan savaş böyle kazanıldı.
Ne demişti Mustafa Kemal. Torosları işaret ederek: ‘’O yaylalarda bir duman tütüyorsa, hala umut vardır.’’
Toroslar'ın Samanlı Dağları’nda ki yansımasıydı bu hikaye.
Bolu Dağı’nda, Kazdağları’nda, Ilgaz'da, Erciyes'te, Bey Dağları’nda ne hikayeler vardı daha.
Kurtuluş hikayeleri, İstiklal Savaşı hikayeleri.
Unutmamak. unutturmamak gereken hikayeler.