27 Mart 2012 Salı

entellektüel

Ne kadar çok asfalt dökülse de yollara
bir kız kötü yola düşer mutlaka
Biri sevgilisini düşünür hayatın anlamı gibi

Genelevde bir adam bir kadına
tüm cevap şıkları biraz da kendisiyken
“buraya nasıl düştün” diye sorar

Meşhur ve yabancı mağazaları
Kapıcı kızları süpürür geceleri
Biri namusu kirlenmesin diye canını verir
gece morg bekçisi bir güzel düzer onu
Böyle gelmiş böyle gider der biri
“haadii leenn” der bir diğeri
ama esas mekanizmaysa başka biri
Birinin hayal gücü zengindir ama hiçtir
biri hayal kurmaya bile adam tutar zengindir

Biri zayıf alır matematik dersinden
zayıf veren öğretmen ay sonunu hesaplar
Biri boş vakitlerinde su sporları yapar
birinin dolu vakitlerinde evini su basar
Kahvede televizyonda laleli yangını seyredilir
“yazık ulan bu nataşalara daha gençlermiş de
daha çok düzülürlermiş” der gülerek biri

Biri tam otuz yıl sonra çıkar hapisten
ha bire ev alır biri habire araba alır biri
Bir martı ölür kimseye gazeteye ilan vermez
garsona asgari ücret kadar bahşiş verir biri
Biri haberlere konu çıksın diye intihar eder
herkes benim gibi olsa dünya ne güzel olur der biri
Birinin doğum günüdür şimdi birinin düğünü
biri ölmek üzeredir biri hamile kalırken

Biri biri bile değildir tipten kaybeder o biri
biri hayat pahalı der günde yüz kişi ölürken

Biri akşamdan kalmadır akşamın haberi yoktur
biri sevgilisine mektup yazar kompozisyon gibi
televizyona dalar biri yakar yemeği

Biri birine çarpar iki hayat değil de iki yumurta sanki
trafiğe küfreder biri yolcunun bacaklarına bakarak

altı milyar insanın boku nereye gidiyor der biri
Birinin taksidinin son günüdür onu düşünür

biri bir kavgayı ayırayım derken boşu boşuna ölür

eroin krizine girer biri çırpına çırpına yürür

Biri köpeğini gezdirir biri bebeğini
köpek losyon kokarken bok götürür bebeği

Biri memlekete sadece televizyonda üzülür
yeter ulan memleket de biraz bana üzülsün der biri

Birinin bir dişi altındır kıçı gümüş kaplama
birinin teneke kadar değeri yoktur bit pazarında

Bir türlü anlam veremez dünyanın döndüğüne biri
dünyayı döndüren enerji nerden gelir kim verir
nerde kalacak bu millet nerde bu devlet der bir diğeri

Birinin evine hırsız girer birinin evine polis
biri çöpten ekmek ararken çöplerden heykel yapar biri

Serçelerin nüfusu artıyor mu azalıyor mu
fantom niye ormanda on kaplan gücündedir
düzen mi düzülen mi asıl eşcinseldir
ne olacaktır bu fenerin hali allah aşkına
Geyik sardıkça sarar kahvede çaylar tazelenir
Sur dibinde atlar kesilir kedilerden kokoreç yapılır

Hayat çok mantıklıdır insanlar güzeldir der biri
dünyayı hayatı bu hale uzaylılar sokuyormuş gibi
insan toprağa dönüşür topraktan çiçek biter
Biri birine verir o çiçeği sevişir hayat sürer
biri ölürken biri dirilir biri ağlarken biri sevinir

Biri geç kalırken biri erken gelir birine

Biri severken biri ayrılır biri ah derken biri oh der
adları değişik olsa da hep aynı gün yaşanır
yoksulluk dünya da o kadar zengindir ki
açlık ingilizceden bile en birinci lisandır

Biri bunları yazar başı göğe mi erer
biri bunları okur ya sever ya küfreder

Metin Üstündağ

günün karikatürü(bizim tatilimiz)

SEVİLEN KARİKATÜRLER 44

ÖLÜMSÜZLÜK


‎- Biliyorum. beni yüzümle tanıyorsun, beni yüz olarak tanıyorsun ve hiçbir zaman başka biçimde tanımadın. yüzümün bana ait olmadığı gibi birdüşünceye de sahip olamazsın.

- Yüzünün sana ait olmadığı nasıl iddia edersin? kim var yüzünün arkasında?

- Aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet . yüzünü düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün. ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz görecektin! ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: yüzün sen
değilsin!

- Milan KUNDERA -

MAHUR BESTE(bir şiir bu kadar mı güzel olur)

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız 
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız 
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız 
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız 
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız 

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara

                                         ATİLLA İLHAN

Sherlock Holmes Yaşamaya Devam Ediyor…




Ünlü Londralı dedektif, garip bir kimlik aldatmacası vakasının ardından, şeytani tarikatlar, efsanevi Altın Şafak ve Mısırlı masonlar arasında müthiş bir büyü kitabının peşinde süregiden zalimce entrikaların ortasına düşer. Bu emanet, cehennemin kapılarını açabilecek kudrette, El Azif, Çölün Ruhları Kitabı, Ölü İsimler Kitabı veya Necronomicon gibi çok değişik isimlerle bilinen bir kitaptır. Rodolfo Martinez, en büyük iki edebi efsaneyi yanyana koyuyor: Baker Sokağı’nın dedektifi ve İlahi Yalnız. Sonuç, o ünlü peri fotoğrafını çeken ve Arthur Conan Doyle’a tapan birine ait olabilecek hararetli bir anlatı.

önemli not: okumak lazım................

EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA(günün şiiri)

Eşeği Saldım Çayıra 
Otlaya Karnın Doyura 
Gördüğü Düşü Hayra 
Yoranın Da Avradını 

Münkir Münafığın Soyu 
Yıktı Harab Etti Köyü 
Mezarına Bir Tas Suyu 
Dökenin De Avradını 

Derince Kazın Kuyusun 
İnim İnim İnilesin 
Kefen Dikmeye İğnesin 
Verenin De Avradını 

Dağdan Tahta İndirenin 
Iskatına Oturanın 
Hizmetini Bitirenin 
İmamın Da Avradını 

Müfsidin Bir De Gammazın 
Malı Vardır Da Yemezin 
İkisin Meyyit Namazın 
Kılanın Da Avradını 

Kazak Abdal Nutk Eyledi 
Cümle Halkı Dahleyledi 
Sorarlarsa Kim Söyledi 
Soranın Da Avradını
 
 
 
Kazak Abdal

rüzgar


Penceremin perdesini Havalandıran rüzgar Denizleri köpük köpük Dalgalandıran rüzgar Gir içeri usul usul Beni bu dertten kurtar Yabancısın buralara Nerelerden geliyorsun Otur dinlen başucuma Belli ki çok yorulmuşsun Bana esmeyi anlat Bana sevmeyi anlat Bana esmeyi anlat Esip geçmeyi anlat Anlat ki çözülsün dilim Ben rüzgarım demeliyim Rüzgarlığı anlat bana Senin gibi esmeliyim Ah ayera pu anemizis Tu pelagu ton afro Ah ayera pu froizis Me tu lihnu mu to fos Fisa mesa stin kardia mu Skorpise mu ton kaymo Fisa mesa stin kardia mu Skorpise mu ton kaymo Mathemu to fisigmasu Pareme sto petagma su To ksimeroma na me vri Stin enheria angalia su

günün sözü

''Bazen yapayalnız hissediyorum kendimi şu dünyada, diğer zamanlarda ise biliyorum yapayalnız olduğumu.''

Charles Bukowski

insanın varlığı

*İnsan kendi dışında vardır, kendi dışına çıkarak var olur. Yani, ancak dışa atılarak, dışta kendini yitirerek varlaşır; aşkın amaçları kovalayarak var olabilir. Bu yönden alınırsa, insan ilerleyiştir, aşıştır, oluştur; ilerlemenin, aşmanın göbeğindedir.

*İnsan kendini bulmalı, özünü elde etmeli ve şuna da inanmalıdır: hiçbir şey -tanrının varlığını gösteren en değerli kanıt dahi- kişiyi kendinden, benliğinden kurtaramaz.

*İnsanın insana nesne muamelesi yapmaya yanaşmaması insanlık onurunun bir gereğidir.

*Hayat umutsuzluğun öbür yanında başlar.

20 Mart 2012 Salı

Kırmızı Elma

Endişeliyim ama neşeliyim
Yeşil çimene düşmüş kırmızı elmayım
Kabuğum ezildi façam bozuldu
Ben içimi kemiren kurttan endişeliyim

Çayırda oynayan çocuklar yesin beni
Uzansın düştüğüm ağacın gölgesine esnesin
Uyusun hınzır rüyalar görerek
Uyandığında endişelenmesin

Vitamin olup akayım damarlarından
Bir nebze zeka parıltısı
Birazcık ses olayım ona
Ağzından özgürlük diye çıksın son nefesim

                           Tahir ÖZCAN 2012

GÜNÜN KARİKATÜRÜ

2012 DE NELER OLACAK(2.5 AY GECİKMİŞ BİR YAZI)


Adanalı bilim adamları insanı sakinleştiren ve gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine konu olmaktan alıkoyan bir madde keşfedecekler.
Peş peşe yaptıkları Cern deneyleriyle hayatın ve evrenin sırrını bir türlü çözemeyen bilim adamlarının sıtkı sıyrılınca huzuru bir sahil kasabasında balıkçılık yapmakta bulacaklar.
Birbirinden ucuz ve dayanıksız ürünlerle dünya pazarını alt üst eden Çinliler çalışmaktan yorulup yogaya başlayacaklar. Onca Çinlinin aynı anda yerden beş karış havalandığını düşünmek dünyaya iyi gelecek.
Arap baharı, acem kışı gibi nevzuhur mevsimlerin etkisinde kalan besteciler Vivaldi’nin Dört Mevsim’ini yeniden yorumlayacaklar.
Marduk’tan gelecek Marduklular dünya genelinde bir seviye tespit sınavı yapıp sınavı geçen seçkin zümreyi, sanılanın aksine Marduk’a götürerek değil de, Marduk takvimi hediye ederek ödüllendirecekler.
Bir iki üçler yaşasın Türkler, dört beş altı Polonya battı, yedi sekiz dokuz İngilizler domuz, on onbir oniki İtalya tilki, onüç ondört on beş Almanlar kalleş diye sürüp giden tekerlemenin sözleri komşularla sıfır sorun politikası doğrultusunda yeniden yazılacak.
Zizek ve Lady Gaga ilişkisi, Zizek’in insani münasebetler hakkındaki hayli kafa karıştırıcı teorileri yüzünden çıkmaza girince, Lady Gaga saadeti, hadiselere daha minimalist bakan yeni bir filozofta arayacak.
Dış güzellikten herkes nasibini alınca estetik operasyonlar iç güzelliğe yönelecek ve iç organlara şekil şemal verecek.
Siyasi yönetim açısından eski zamanların site devleti modeline geçilecek. Her site bağımsızlığını ilan ederek, site sakinleri tarafından sırayla yönetilecek.
Televizyondaki tartışma programlarında birbirlerinin üstüne bir kezzap dökmedikleri kalan tartışmacılara Devlet Malzeme Ofisi el koyup Toki inşaatlarında dolgu malzemesi olarak kullanacak.
Seksenlerin efsanesi dizisi Dallas yeniden gösterilecek (Sahi, teselliyi alkolde arayan cazgır, isyankâr ve sorunlu Su Ellen’ın akıbeti n’olmuştu?)
“Seni seviyorum” sözünün on üç harften oluştuğu için uğursuzluk getirdiği fark edilince insanlar artık bu sözü sarf etmeyecekler.
Hayat, Tayyip Erdoğan’ın bıyıklarına giderek daha çok benzeyecek; var mı yok mu pek anlaşılmayan.
                                                                                                                                            ORHAN DÜZ

KOMŞULUK KANUNU



BİRİNCİ KISIM
Amaç ve Kapsam
Madde 1 – Bu Kanunun amacı komşuluk ilişkilerini düzenlemek ve komşuluğa ilişkin esasları belirlemektir. Konutlarda uygulanacaktır. Yazlıklar ve ıslak mayoyla gezilen diğer yaşam alanları bu Kanun kapsamı dışındadır.  
Tanımlar ve kısaltmalar
Madde 2-
Komşu; birbirine bitişik ya da bir fincan kuru kahve veya şarj aleti isteme mesafesindeki komşuluk birimlerinde bulunan sakinleri,
Komşuluk; komşuların birbirleriyle gerçekleştirdiği her türlü iletişim, etkileşim ve faaliyeti,
Kapı; komşuları birbirinden ayıran metal, ahşap, cam, polyester, sunta, strafor vb. malzemeden yapılmış ve bu Kanun uyarınca kullanılabilen geçitleri,
Asansör; komşuların konutlarda dikey olarak yolculuk ettikleri veya belli saatlerde toplanıp sohbet ettikleri, yalnız seyahat etme halinde kadınların gözlerini, erkeklerinse burun deliklerini tetkik ettiği kabinleri,
Merdiven; konutlarda katları birbirine bağlayan, dört ve daha az katlı binalarda gürültülü, beş ve daha çok katlı binalarda soğuk ve ıssız alanları,
Tavuk; bir komşuda bulunup diğer komşuya kaz görünen kümes hayvanını,
Bina yöneticisi; konutlarda komşuluğa ilişkin mali ve teknik konularda yetkilendirilmiş idareciyi,
Hidrofor; bina görevlisi ve komşular arasında iletişimi sağlayan sembolik kavramı,
Bakanlık; Güruh ve Cemiyetler Bakanlığını ifade eder.
İKİNCİ KISIM
Yükümlülükler ve Yasaklar
Madde 3- İki komşu arasında konuşulan bir konu eğer bir başka komşu tarafından duyulmuş ise bütün konutta bulunan komşulara ulaştırılır. Bir takvim yılında en az üç kere ulaştırılmayan konular yürürlükten kalkar.
Madde 4- Komşuların alan dışından konuk ağırlaması durumunda konukların alandan ayrılma süresi saat hesabıyla konuk sayısının iki katıdır.
Madde 5- Komşulardan birinin üçten fazla çocuğu bulunuyorsa en az biri merdivende gürültülü bir oyun oynar. Asansör düğmelerine yerli yersiz basar. Geceleri misafirlikte dönerken katlarda yüksek sesle popüler şarkı repertuarını sunar. Komşuların üçten az çocuğu var ise bu göreve eşlerden genç olan da katılır. Komşunun bekâr olması bu gerekliliği değiştirmez.
Madde 6- Kapı zillerinin kuş ötüşü veya dingdong olması esastır. Kapı zilleri böyle olmayan komşular bu Kanunun yayımlanmasını takiben en geç altı ay içerisinde zillerini kuş ötüşü veya dingdong haline getirir.
Madde 7- Tek asansör bulunuyorsa bunun, birden fazla asansör bulunuyorsa en az birinin haftanın en az bir günü bozuk olması zorunludur. Bir haftadan fazla hatasız çalışan asansörler Ceza Kanunu hükümlerine göre cezalandırılır. Tavuk kısırlaştırılır.
Madde 8- Yılda en az dört kez hidrofor konusu gündeme gelmek zorundadır. Bu sayının altına düşen konutlar Bakanlık tarafından ikaz edilir. İkaza rağmen hidrofor gündeminin yeterli olmaması halinde Bakanlık bu konuttaki komşuluğu iptal eder, bina yöneticisi, apartman görevlisi ve tavuğun vazifesi düşer ve komşuluk yenilenene kadar üyeleri Bakanlıkça belirlenecek kayyuma devredilir. Tavuk kesilir.
Madde 9- Aşure günü, kurban bayramı ve salıncak sanayicileri haftası gibi zamanlarda komşulara Yönetmelikle belirlenecek ölçü ve miktarlarda gıda ve paslı zincir dağıtımı yapılır. Bu günlerde evde yokmuş numarası yapılamaz. Getirilen gıda ve zincirlerin bulunduğu kaplar, benzeri bir malzeme ile doldurularak iade edilir.
Madde 10- Komşular arasındaki misafirlikler iki türlüdür. Birinci tür misafirlikler GeçiyordumUğradım adını taşır ve AyGireyimBari ile yürütülür. Bu tür misafirliklerde KapıdaKaldınBuyursana cümlesinin kullanılmaması durumunda o misafirlik iptal olur. Birinci tür misafirliklere terlikle gelinmesi ve ocakta yemek olması esastır. İkinci tür misafirlikler AnnemlerBuAkşamMüsaitsenizSizeGelecek adını taşır ve en az iki ailenin bir araya gelmesi zorunludur. Bu misafirlikler en az üç kere KalkalımArtık ifadesiyle bölünmelidir. Bu ifade misafirliklerin kapanış özünü oluşturur ve meyveler bittikten sonra sarf edilir. En az üç kere kullanılmayan durumlarda misafirlik iptal olur ve Bakanlıkça belirlenecek bir kayyuma devredilir. Tavuk yolunur. Misafirliğe ilişkin esaslar bu hüküm uyarınca Yönetmelikle belirlenir.
Madde 11- Balkonlara aşağıdaki komşuyu rahatsız edecek şekilde futbol takımı bayrağı ve çarşaf asmak yasaktır. Ancak şampiyonluk durumunda bir hafta süreyle bayrak veya herhangi birine mesaj vermek için beyaz çarşaf veya dokuz-on iki yaşları arasındaki çocukların mama önlüğünü asmak bu hükmün dışındadır.
Madde 12- Bina yöneticisi emekli subay ve emekli serbest güreşçiler arasından seçilir. Bina yöneticisinin eşofman üstüne keçe yelek giymesi zorunludur.                            
                                                                                                          Bahadır Cüneyt Yalçın

SİTE KENTLER,AVM LER YAŞAM ALANLARI VE İNSAN


İnsanlığın Bittiği Yer, Site Kentler ve Sözde Yaşam Alanları AVM’ler
‘’Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbe gibi şişmiş, kahve rengi, sertleşen kısımların oluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnını görüyordu…
‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü….’’Sahi ne oldu bize böyle?
İstanbul’u, Ankara’yı Anadolu’yu etrafı duvarlarla çevrili sitelerle, Towers’larla,  tuhaf yapılarla  dolduran  bize ne oldu? Üstelik iş başında muhafazakarlığıyla çokça öğünen bir iktidar varken oldu tüm bunlar? Neyi muhafaza ediyoruz? Bilen var mı? Hani bize ait özel bir yaşam biçimimiz, bize has geleneklerimiz vardı? Bu yapılan binaların, sitelerin, alışveriş merkezlerinin neresinde özgünlük, bu coğrafyaya uygunluk var? Selimiye’yi yapan akıl bu çirkinliğe nasıl müsaade ediyor?
Gelişmiş ülkelerde asosyallerin,  evsiz ve işsizlerin geçici konut ihtiyaçlarını gidermek için yapılan bu çok katlı binaları, insanlar milyarlarca para vererek satın alıyorlar. Fare deliklerine çokça benzeyen bu binalarda, Kafka’nın romanında anlattığı hamam böceğine dönüşmese de insanlık, onunla aynı coğrafyayı paylaşan farelere dönüşmüyor mu?
‘’…İnsan yaşadığı yere benzer /O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer…’’derken şair herhalde insanların toprağı balkonlarda yaratılan sahte bahçelerde ve suyu da süs havuzlarında ya da onlarca kişinin girdiği sidikli site havuzlarında göreceklerini akıl etmemişti.
Tabi ki bu siteler ve onun yarattığı plastik hayatlar bir ihtiyaçtan ortaya çıktı. Neydi bu ihtiyaç? Toplumsal adaletsizliğin yarattığı güvenlikli endişeleri. İnsan evim dediği yere,  özel güvenlikli kapılardan girer mi?
Gizli ve güvenli site evlerinde karabudunlu, baldırı çıplak yoksullar göz önünde olmaz. İnsanlar kendileri gibi çok değerli(?), aynı osuruk inançlara sahip kişilerle mutlu mesut yaşarlar. Oysa hemen kapının önünde, üstü başı dökülen sokak insanları vardır. Ama kendileri ve çocukları güvendedir ya bu da yeterlidir. Çocuklar zaten sokağa çıkmaz; bir yerden bir yere servisle giderler. Okulları da çoğu zaman etrafı güvenlikli binalardır. Onlar hep en önemli, en güzel, en doğru, en işte…  Boşluğa ne koyarsanız o ‘’en’’ dir.
Günümüzde güvenlik öyle yapışkan bir şey hale geldi ki, insanların en mahrem halleri kayıt altında. Havuza mı giriyorsun al sana bir kamera, eve mi giriyorsun al sana bir kamera, sevgilinle bahçede öpüşüyor musun al sana bir kamera, hep kaydedilir… Hiç durmadan hayatlar kaydedilir. Sitede yaşayanlar için bu kayıt gayet olağandır. Çünkü onlar kayıt severler. İnsanlar üstelik bu 1984 George Orwell romanına benzeyen hayatlara sahip olmak için, bütün varını yoğunu bu uğurda dökerler. Bu kişiler bazen doktor, bazen mühendis, bazen işyeri sahibi, bazen de tüccardır, ama özünde hep aynı insandır.
Mekanı yaşamdan ve yaşamı çerçeveleyen ideolojiden ayırmak mümkün değildir. Bir genel müdürü, işletmeyi yöneten bir mühendisi düşünelim. Sabah sitedeki evinden çıkıyor. Trafiğe giriyor. İş yerine ulaşıyor. ’’Ofiste ki’’ odasına giriyor. Uyduruk ve hayatta hiçte karşılığı olmayan işi için sekreterinden günlük raporlarını alıyor. İnternetten günlük haberlere kısa bir göz gezdiriyor. Akşam tekrar sitedeki evine geri dönüyor. Bu kişi için herhangi birini işten çıkarmak, bir yardımcısını aşağılamak, sokakta acından ölen birinin ismini duymak hiçbir anlam ifade etmez. Hatta tüm bu olaylar bir bilgisayar oyunundan farksızdır. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde sözgelişi Boğaziçi Üniversitesinde eylem yapan gençler onun için fırsatları değerlendiremeyen zavallı mahluklardır. Çünkü onun için tek bir gerçek vardır, kendisinin ve şirketinin geleceği. Bu doğrularının dışında toplumsal meseleler tamamen fasa fisodur.
Bir ucu bulutlarda olan gökdelenleri yapan müteahhitler, binaların doğal bir sürecin sonucu olduğunu, dünyada pek çok örneği bulunduğunu söyleyip savunabilirler. Penceresini  açamadığınız ev nasıl bir doğallığın sonucudur? Nitekim bu doğal süreç 23 Temmuz 2011 tarihli Üsküdar’da ilk meyvelerini vermiştir. 36 katlı bir gökdelende çıkan yangında itfaiyenin o yüksekliğe erişecek bir aracı olmadığı için 2 saat müdahale edilememiştir.
Kulelerin çoğunluğu bankalara veya büyük şirketlere ait. Böyle yüksek binaların yapılmasının esas nedeni  büyük şirketlerin geniş iş alanlarına ihtiyaç duyması değil; şirketlerin heybetinin tüm insanlığa gösterilme gayretidir. Bu gösteri, faşizmin yarattığı mimarinin de temel özelliğidir.
Çocukluğumda pazarlar ilçenin en işlek yerlerine kurulurdu. İnsanlar uzun saatler boyunca hem kendi ürettiklerini hem de başkalarının ürettiği malları hoş sohbetle satın alırdı. Hafta içi birbirlerini görmeyenler konuşur, özlem giderirdi. Pazara gelenler açık havada dolaşmanın güneş görmenin keyfini çıkarırdı. Şimdi alışveriş merkezleri tüm bu toplumsal dokuyu, kültürü alaşağı etti. Yürümenin yerini yürüyen merdivenler, güneşin yerini aydınlatmalar aldı. Ayrıca AVM’lerde çalışanlar gün boyu güneşten, yeşilden ve hayattan uzak insanlık dışı çalışma koşullarında çalışıyorlar. Sonuçta bu asosyal  mekanların ürettiği şey depresyon bunalım ve intihar oldu.
Doğayla sürekli mücadele eden, hayata kör bu uygarlık eninde sonunda yıkılacak. Yerine doğayla kardeş, yepyeni, cıvıl cıvıl hayat kaynayan bir uygarlık kurulacak. Benim bundan hiç kuşkum yok, ya sizin?

Dr.Erdal Yolcu

günün sözü


Sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.
George Orwell

Öne Çıkan Yayın

MAGNUM

  Yalanla kurduğunu, Yalnız kendin yaşarsın. Hayatı yarışma yapanlar, Yaşamayı nasıl başarsın. Duyuldukça adın, Yaşam üzerinden taşar. En iy...